- 503 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
975 - KUŞKUCULUK
Onur BİLGE
Virane, her zaman huzur limanı… Kapıdan girer girmez, çay ve rutubet kokulu dingin bir ortama atıyoruz canımızı. Kendimize bir sandalye bulup oturuyor ve bir “Oh!..” çekiyoruz. Gelsin çaylar kahveler… Bir de Duygu’nun elleri, o güzelim tostlar… Daha da önemlisi dostlar…
Son sınıftayız. Yılbaşı yakın… Yeni bir yıl daha başlayacak bizim için. Hayata doğru bir yıl daha… Bizi bekleyen ne varsa ilerde… Kendilerine iş bulanlar, eş bulanlar, hayatlarının kadınlarını, erkeklerini arayanlar… Nişanlananlar, tek tük de olsa evlenenler… Kesin evlenme niyetiyle yola koyulanlar…
Bahsettiğim beraberlikler, arkadaşlığa da flörte de benzemiyor. Daha çok kuşku, daha çok huzursuzluk getiriyor. Neticede anlaşmazlıklar, tartışmalar, ayrılmalar…
Aynı yörenin, aynı kültürü almış gençleri arasında bile çeşitli nedenlerle uyuşmazlıklar oluyor. Bunların en büyük nedenlerinden biri de kuşku…
Bir araya gelen iki genç arasında, ilk zamanlarda hiç de önemsenmeyen kuşkuculuk, kıskanılmaya veriliyor. “Seven kıskanır!” diyerek hoş görülüyor, hatta hoşa bile gidiyor. Belki de niyet ciddi olunca, evliliğe doğru gidildiğinde sorun halini alıyor.
Hemen hemen her insanda az da olsa kuşkuculuk vardır ama bazıları dozunu kaçırıyor, bunu da ilgi ve sevgi fazlalığında bağlıyor. İlişkilerin ilk şartı, bence en önemlisi olması gereken güven sarsıldığı için mi nedendir, böyleleri kısa sürede paranoid olup çıkıyorlar.
Bazıları rahat bir beraberlik kuruyor ve neredeyse sorunsuz sürdürmeyi başarıyor. Bunların ilişkileri hava moleküllerininki gibi… “Olursa da olur, olmazsa da… O olmasa başkası… Bana göre hava hoş!” dercesine rahatlar. Kılçıkları çıkarılmış balıklar gibiler. Kıskançlık namına bir şey kalmamış içlerinde. Bir bakıma çok iyi ama bir de “Seven kıskanır!” sözü yer etmiş toplumumuzda. “Acaba birbirlerini sevmiyorlar mı?” diye düşündürüyor insanı.
Aslı’yla birlikte Virane’ye gittiğimizde, kantindeki olayı Define’ye anlattık. Yani Perihan’ın, Aslı’nın nişanlısı hakkında söylediklerini… Neredeyse hayatının tamamı gençler arasında geçen ihtiyar, o kadar çok dert dinlemiş ki anlattığımızı önemsemedi bile. Yine de içimizi rahatlatmak için o konuda bildiklerini sıralamaya başladı:
“Kuşkuculuk da başa beladır. Kendisini yer bitirir o. Azından korkma! İlgiden sevgiden çok, aşktan da fazla olunca dayanılmaz bir hal alır. Anormal davranışlar sergilemeye başlar. Ne uyum bırakırlar ne de huzur… İç dünyasını da dünyanı da alt üst eder! Her şeyin azı yarar, normali karar, çoğu zarardır. Kuşku abartılıp bir kişinin üzerinde yoğunlaşınca, tahammül edilemez bir hal alır.
Çiftler tanıma aşamasında elbette birbirlerini kuşkucu bir bakış açısıyla izleyebilirler. Fakat tanıdıkça güven duymaya başlamaları, giderek daha rahat olmaları ve rahat ettirmeleri beklenir. Davranışları normalleşir.
Bazıları aşırı korumacılıklarıyla, beraber oldukları kişiyi bunaltırlar. Kuşkuculukları, olumsuz bakış açısı ve olumsuz değerlendirme sebebiyledir. Bakış açılarını değiştirmezler, kendilerini kontrol edemezlerse hayatı kendilerine de yakınlarına da zehir ederler.
Kuşkucu insan her an tetikte ve öfkelidir. Ne yazık ki bazılarının bu halleri, daha kurulmadan yuvalarının yıkılmasına sebep olur. İliklerine işlemiş olan şüpheciliklerinin sebebi sorulduğu zaman: “Ben böyleyim işte! Başka türlü olamam! Elimde değil!” derler. Paranoya kadar olmasa, toplumdan koparmasa da paranoid kişilik, sürekli sorun çıkmasına sebep olur.
“Bu bir akıl hastalığı mıdır dede? Yani nişanlımın durumu…” diye sordu Aslı.
“Anlattığına göre nişanlının durumu normal… Kuşkuculuğu hastalık derecesinde değil. Artarsa kişilik bozukluğuna dönüşebilir. Daha da artarsa akıl hastalığı haline gelebilir. Sen de kuşkucu olma! Bir de seninle uğraşmayalım!”
Aslı, biraz rahatladıysa da iç sıkıntısından tam anlamıyla kurtulamadı. O da nişanlısına kuşkuyla bakmaya başladı. Onunla mutlu olacağından emin değil: gerçi kimse tam anlamıyla emin olamaz da… Hiç de iyi etmedi Perihan! Diliyle zehirledi kızı!”
“Zamanla değişir mi acaba dede?” diye sormasından anladım. Kuşkuculuğunun eksileceğine daha da artmasından endişe ediyor. Düşüncesi bakışlarından anlaşılıyor.
“Bazıları zamanla durulur. Bazıları da dış etkenlerle daha da kötü bir hal alır. Malum, kayınvalideler, görümceler, eltiler hiç de boş durmazlar! Fitler dururlar. Kız tarafı için de geçerlidir bu söylediğim. Burada rahatsızlık veren nişanlın olduğu için öyle dedim.”
“Ben de kuşkucuyum ama fazla değil. Biraz güveniyorum ona biraz da hoş görüyorum. İdare edip gidiyorum. Hayat uzun… Şüpheyle huzursuzluk içinde geçmek bilmez!”
“Yine de öyle olmalısın. Kimsenin sözüne bakma kızım! Kendin bak, gör, kendin karar ver! Geçinecek olan sensin. Katlanabileceksen devam edersin, dayanamayacaksan gerekeni yaparsın. Ancak bir de kader var. Nasibinse… O zaman “Hem ağlarım hem giderim!” diyeceksin. Kaderinse çekeceksin!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 975