- 537 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Hâlin ötesi
Hâlin ötesine mahkumdur oysa insan… Ve muhtaç… Hakikatin o lahuti çehresine de vakıftır oysa… Öylesine kabiliyetli, ama bir o kadar da nedense serkeşliğe meyilli. Hakikate dair düşünülen ne varsa aklın kuşatıcılığında, bir o kadar da hikmet saklıdır içinde hakikatin...
Zamanın bir anı ya da bir merhalesi, hangi dilimine denk gelirse gelsin, ömür kadar uzun, ya da ömür kadar kısa meçhul bir yolculuğu vardır yeryüzünde insanın. Algıların farklılaştığı ve hakikatlerin yabancılaştırıldığı bir döngünün nihayetinde yitirilmiş cennetlere varabilmek kolay mıdır? Zihinlerin karmaşaya itelendiği, tüm imkanların meylinin faniliğin özentisine hoyratça harcandığı bir iklimde, ölçüsü şaşmış, nazarları ifsad olmuş bir toplumun hakikatle buluşturulması mümkün müdür?
Ölüm denilen ve kaçınılması mümkün olmayan bir olgunun gölgesi altında, yaşamdan uzaklaştırılan ve düşünülmesi dahi istenilmeyen bir sona hızla yol alınırken, hikmete ve hakikate hala tenezzül etmeme gafletine, sırf dünyalık madum bir zevk ve sefa uğruna razı olmak ne yaman bir çelişkidir oysa. Ve insanlığa yol göstermek için gönderilen kitap ve elçileri dahi hiçe saymak pahasına...
Ebediyetin ve hakikatin mecrasına girebilmenin ızdırabı olmazsa eğer, ne kadar arzu edilirse edilsin, layıkıyla ilimle de iştigal edilmez. İlim olmadan ise, insanın akletme melekesinin ne kadar kıymetli bir mucize olduğu asla idrak edilemez. Oysa hakikatin kalplerdeki inkişafına öyle muhtaç bir asırda yaşarken, faydasız ve gayesiz bir yaşam telakkisinin kök saldığı bir illüzyonun kurbanlığına gönülden razı olmak kadar ağır bir hale giriftarız. Hem de hızla ölüme yaklaşırken...
İşte, insan… Mahkumdur hâlin ötesine oysa… Ve muhtaç…
Farkında olsun… Ya da olmasın…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.