- 339 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BAŞAT AMCA BENİM UÇURTMAM SARI-LACİVERT OLSUN
“BAŞAT AMCA BENİM UÇURTMAM SARI- LACİVERT OLSUN”
*Sayın Ataköy 1. Kısım Çarşı Esnafı dostlar, hoş geldiniz.
Sizlerden topladığım aidatlar fazla, bunun bilincindeyim,
emin olunuz, ‘paraları iç etti’ dedikodularına karşın sizleri
varlığımla temin ederim ki; cebimden iki katı para ödedim.
Çarşının etrafını çevreleyen ağaçların temini ve dikimi için.
Fıskiyeli havuz yapımı, su sistemin bağlanışı, çim tohumları.
Çamlar, çitler, dükkânların önündeki çiçekleri kokulu ağaçlar
büyüyüp de yetişince siz o zaman görünüz çarşıdaki görkemi.
“Zaman nehri akıntısına kapılıp gitmek bilinmeyen derinliklerin, niceliklerin peşi sıra. Zaman nehri içerisinde akıp giderken birçok gelişimlerin yanında, ne çok değişimlerin olduğunu bazen fark ederiz bazen de algılamadan uzak kalırız. Bazen parıltılarıyla ışığın sevincine ortak oluruz, bazen de karanlıkların küflü kokusuna. Kimi de acıların zaman nehri yatağında akan suların yüzündeki yansıması tıpkı keskin bir bıçak sırtı gibi, ürküsü sızlatmakta içimizi …
Böyle yaşadığım bir acı, anıların çok ötesine sürüklerken benliğimi ta çocukluk yıllarına aktım gittim. Akşam saatlerinde gelen acı haberle yüreğim adeta dağlanmıştı sanki. Ataköy 1. Kısım Çarşısı’nın tam arkasındaki C33 Blok’ta anneannemin vefat haberi geldi. Doktorların ‘sona hazırlıklı olun’ demesine karşın hepimizi üzmüştü sonsuzluğa ayrılışı. Annemi babam ile teselli etmek epey zor oldu elbette. Mahire Sultan’ımız yoktu artık. Yatakta bir sağa bir sola dönerek, geçmişin anılarına boğularak sabahı sabah ettim. Çocukluğumun basamaklarında küçük Doğan idim şimdi ilkokula yeni başlamış umutları taptaze 75’li yılların ışıltısında. Ataköy’e taşınalı üç yıl olmuş, öğrenim görevlisi olan anneannem altlı üslü iki daire almasıyla. Biri anneme bizlere yani, ötekini de kendine, İzmir’e ataması yapılan elit bir aileden.
Bir coşku ve güzellikti Ataköy’de yaşamak, Ataköylü olmak bir ayrıcalıktı o yıllarda. Cumhuriyetin ilk toplu konut projesi olan Ataköy 1. Kısım Mahallesi, çarşısı, okulu, yeşil alanları… 1950’lerden dünyaya örnek olacak, şehircilik örneği olarak inşa edilen bir proje. Marmara Denizi’nin doyumsuz kıyı güzellikleri, Bakırköy sahili devamında iskelenin sol yanına düşen Ataköy Plajı, daha sonra yapılan C Motelleri. Bakırköy’ün zaman nehri akıntısında renkleri solup gitti ne yazık ki. Kayıkhane devamında sahildeki Angelo Gazinosu, yeşil alan araziler, devasa Baruthane arazisi yapılaşmayla tüm bu güzellikler zamana, değişime çevre kirliliğine ve birçok şeye yenik düştü…
*****
O çocukluk yıllarında okul dönüşü büyük bir coşku içinde abimle öğretmenimizin yazdırdığı kırtasiye ve okul gereçleri için Başat Kırtasiye ’ye gitmek. Kırtasiyede yok yoktu, sıraya girip o coşku içerisinde gözleri kamaştıran düzgün vitriniyle sergilenen kırtasiye gereçleri, okul kitapları, oyuncaklar. Çarşıya yakın oturduğumuz için, öğrencilerin coşku dolu gidip gelişlerini izlemek de güzeldi balkondan.
O yıl okumayı sökmüştüm sınıf arkadaşlarımla, sınıf öğretmenimiz okuma bayramı düzenleyip hepimize kırmızı kurdele takmıştı. Eve dönünce Anneannem para verip, “Gel öpeyim, benim paşam, aslan torunum okumayı sökmüş aferin. Kutlarım seni, abinle gidip armağan al kendine bakalım” demişti. Bin bir heyecanla abimi adeta çekiştirircesine yanı başımızda çarşı içindeki ‘Başat Kırtasiye ’sine gittik. Abim kendisi için kitap seçerken, bana da oyuncakları gösterip seçmemi önerdi. Neler yoktu ki, hiçbirini görmüyordu gözüm. On öğrenci kadar dükkânın giriş kapısı önündeki geniş alanda toplaşmış, adı Ergin olan tezgâhtar abiyi sorguluyorlardı. Bu kalabalığın yanı başında yürüme engelli, engelli arabasında oturan oldukça şık giyimli, yakışıklı bir bey vardı turkuaz gözleri, keskin bakışlarıyla bizleri gözetleyen. Adımlarımı geriye sürerek abimin yanından ayrıldım, dükkânın dışına sızıp seslere pürdikkat kesilerek: “Bana da uçurtma, bana da uçurtma, benimki kırmızı olsun, benimki yeşil, benimki sarı… “. Kümeleşip bağrışan çocuklara bakıyordum, neler olup bittiğini anlamaya çalışarak. “Buyur delikanlı, neydi istediğin, kırtasiye gereci mi, oyuncak mı? Diye sorunca engelli sandalyesinde oturan Bey Amca, az mahcup olsam da elimdeki parayı göstererek; “arkadaşların bahsettiği uçurtmalardan ben de istiyorum!” diye yanıtladım. Bahar mevsiminde hazırlanıp satılan uçurtmaların yapılmasına yeni geçilmişti, Ergin Abi’den duyduğum son bilgiye göre. “Patrona söylerim yarına kadar yetiştirmeye çalışırız” diyen Ergin Abi’ye, ‘Patron kim’? diye sorum ki; “Bak sandalyesinde oturan ‘Başat Amca’ var ya, patron O”. Cevabını aldım. Vitrinin sol camının önüne geçerek, sergilenen sarı lacivert renklerindeki uçurtmaya uzun uzun baktım. Abim” Doğan, nerelere kayboldun?” diye seslenince o şaşkınlıkla hızlı adımlarla bizi seyreden kırtasiye sahibinin yanına gittim. Tebessüm saçan gözleriyle, pembemsi yüz ifadesiyle artık emindi ne istediğimi benim kadar O da. Elimdeki paranın hepsini kucağına bıraktım, abim beni eve gitmemiz için elimden çekiştirirken:
“Başat Amca benim uçurtmam Sarı-Lacivert olsun! Başat Amca benim uçurtmam Sarı-Lacivert olsun!”
Ellerim boş, armağan almadan eve dönerken, paramı cebime koyduğumda, içimde derin bir sancı hissettim; ya istediğim gibi Sarı-Lacivert uçurtmaya sahip olamazsam! Vitrindeki sarı lacivert kuyruklu uçurtmaya çok imrenip aynısını istiyordum! Ertesi gün okul dönüşü eve girmeden önce, doğru Başat Kırtasiye ’sine koştum. Gece boyunca uykuya dalana kadar düşlediğim, o çok arzu ettiğim biçimdeki uçurtmamı almanın hazzıyla çok mutluydum. “Abi bak, Başat Amca yaptırmış uçurtmamı, hem de Sarı-Lacivert! Ergin Abi’den de çok güzel bir bilgi aldım ki sorma uçurtmanın parasını öderken; inanmayacaksın ama Başat Amca sıkı bir Fenerbahçe taraftarıymış…”
*****
Ah ülkem, yurda döneli bir hafta olmuştu, ev durumunu ayarlayıp yurtdışından temelli dönüş yapmayı düşünüyoruz ailecek. Durukan ve Sermin okul tatiline girer girmez ver elini İstanbul. Eşim Ayşen hoşnut değil işinden, Almanya’daki bir fabrikada müdür olsa da. Ben zaten bilgisayar teknisyenliğini her yerde sürdürürüm…Bu düşüncelerle anneannemin durumunun iyi olmadığı haberiyle önden geldim İstanbul’a hem sağ durumdayken görmek hem de ev durumunu ayarlamak için. Beşiktaş, Balmumcu semtinden erkenden ailecek arabayla Ataköy’e doğru yol aldık, Ah eski yıllar, ailemizin misler kokulu Mahire Sultan’ı. Bizlerin eğitiminde ne kadar etkisi olduğunu düşündükçe içim coşkulanıyor, o yıllara gitmek, o yılların tınısıyla içselleşmek. Apartman önüne arabayı park edip eve çıkacaktık ki, çarşıda büyük bir kalabalıkla karmaşa yaşandığını fark ettik. Hemen çarşıya doğru ilerledim, çarşı karmakarışık, uzun aşamalardan sonra boşaltılma kararıyla esnaf isyandaydı. Yirmi dört dükkânlı çarşıda, Bedaş yetkilileri son hızla elektriği, suyu kesmekteydiler. Elli yıldan fazla esnaf olan yaşlıca bir bey: “Ağaçlara dahi acımadılar kestiler, içlerindeki seksen dört yaşındaki ağaç, çitlembik ağacı, diğer ağaçlar hepsi gitmiş rant uğruna” … Bir müddet önce bir otel yapılarak yeşil alanı katledip daraltmışlar, muhtarlık barakası yerini, asma çardağını yok etmişlerdi. Çocukluğa, gençliğe gidip gelmek! Yıllar olmuştu çocukluğumun tanığı olan, Ataköy 1. Kısım Çarşısı’na gelmeyeli. Değişimden payına düşeni almıştı, yaşamın sesi, büyülü ilklerin rengi yitmiş, esnaf çaresizliğe terkedilmişti. Başat Amca da yoktu zaten, yıllar içerisinde ekonomik krizlerle kırtasiyesini kapatmış en son emlakçılık yapmaktaydı eşiyle. Annemden yirmi yıl kadar önce vefatını öğrenmiştim, yaşam savaşımı için azimle o iş yerine tutunarak umutla ayakta dimdik durmayı başarmıştı. Anılar akıyordu sayfalar döndükçe, on yaşlarındaydık bizim binadaki arkadaşım Ümit hafta sonları Başat Kırtasiye ’de çalışıyordu babasının isteği üzerine. Nasıl da imrenirdim Ümit’e, Başat Amca ile satranç oynadıklarını ballandıra ballandıra anlatır dururdu hep! Ümit’in babası uzun yurtdışı seyahatine çıkıyordu arada ve Ümit’in annesi öğretmen olduğu için kırtasiyede çalışır gibi, gidip geliyordu anlaşmaya göre.
Ataköy 5. Kısım Camisi’nden anneannemi, cenaze namazından sonra dualarla aile mezarlığına defnettik gözyaşları içerisinde. Yol dönüşü yine usumda Ataköy 1. Kısım Mahallesi vardı, sonradan kurulan diğer Ataköy semtleri vardı. Harika, eşsiz, şipşirin yaşanası güzel yerleşim yerleri…Vahşi bir rant uğruna güzelim sahili, Ataköy Plajı (en modern, en doğal tek plaj diye açılmıştı zamanında) ve yeşil alanlar yıkılarak betona gömüldü her yer. Nefes alamayacak kadar acımasızca beton kuleler dikildi. Belediye ve yurttaşlar yargıya gitti, protesto yürüyüşleri yaptı, kampanyalar düzenledi. Her seferinde bir yolu bulunup inşaatlar yükselmeye devam etti. Gizli gizli binlerce ağacın kesilmesini de yazıp durdu resimleyerek yerel gazeteler. Tüm çabalara karşın, beton rantı çarkına yenik düşüldü, her yer betona, ‘taşla’ kente büründü ne yazık ki…
Yeni umutlarla, ilerici düşünceyle yeni bir yerleşim yeri olarak ilk yapılan Ataköy 1. Kısım ve sonradan inşa edilen diğer kısımlar…” Temelleri Demokrat Parti döneminde Adnan Menderes ve Celal Bayar tarafından atılan, İstanbul’un en önemli ve örnek yerleşim bölgelerinden biri” olarak geçti kayıtlara. Ömürlerin geçtiği, çocukların yetişip en iddialı kolejleri, üniversiteleri kazandığı, umutların katmer katmer açtığı, kültürlerin kaynaştığı efsane semt Ataköy…Yılların akıp gitmesiyle değişime uğrarken sistem oynamalarıyla İstanbul’un birçok semti gibi rant uğruna betonlaşma çarkına yenik düştü ne yazık ki. Anılarla zaman nehrinde sarsılırken, üzünç dolu kalbimle usumdan çok şeyleri geçirirken, Başat Amca’nın Ataköy 1.Kısım Çarşısı’nın ilk yöneticisi olduğunu anımsamak da çok güzel… Ve son olarak da anneannemin biriktirdiği dergiler arasından, çok kez dinlediğim, bir anı sayfasını iletmek istiyorum sizlere, bu öyküyü okumakla benimle o yıllara akabilen okuyuculara:
“BAŞAT AMCA’DAN”
ATAKÖY MASALI
Sana başka bir kentten anlatacağım
Tutsakların, mutsuzluğun, çirkinliğin olmadığı
Başka bir Kent’ten.
Hiç duydun mu güneşin gölgede dost olduğunu
Ormanda deniz gördün mü hiç
Ve çölde orman
Söylesem inanır mısın?
İnsanlarının güzel, insanlarının iyi
İnsanlarının insan olduğunu.
Kalk, seni Ora’ya götüreceğim
Maviyle yeşilin çölleştiği kumsalda…
Mutluluk avuçlarımızdan akacak kum-kum
Deniz-deniz omuzlarımızda tanelenecek
Ve güneş-güneş doğacak saçlarımıza
Saçlarımızda batacak.
Kalk, seni Ora’ya götüreceğim
Çölün mavi ve yeşil renkli cennetine.
Yaprağın en yeşilini, gözlerinde bilmek istiyorum
Rüzgârın en bulunmazını saçlarında
Fısıltının en tatlısını dudaklarında.
Haydi kalk ne duruyorsun
Kalksana
Yetişmeliyiz Ataköy otobüsüne.
ARİF CUMHUR ŞENDERİN
….. 11-07-1965- Ataköy Motelleri
(Ataköy’deki yarışmada birincilik ödülü