BİR KÜÇÜK YÜREK SESİ
Yazılar yazardık ortaokul çağında o öğretmenimiz sayesinde. Hayaller kurardık yarınlara dair. Her şey çok güzel olurdu. Okurduk; kimimiz avukat olurduk, kimimiz öğretmen kimimiz polis; ama hepimiz iyi insan olurduk. Daha o yaşta iyiye, güzele, doğruya, faydalıya ayarlardık kendimizi öğretmenimiz sayesinde.
Defterlerimiz vardı hepimizin; içinde içimizdeki güzellikleri en güzel şekilde yazmaya çalıştığımız defterlerimiz. Kimseye söyleyemediklerimizi yazardık bir gün, bir gün gördüğümüz bir çiçeği, başka bir gün hayata dair düşüncelerimizi… Her şeyi paylaşırdık öğretmenimizle. Yargılamazdı bizi, onun için duygu ve düşüncelerimizi çok rahat ifade ederdik. Çok güvenirdik öğretmenimize; çok, çok, çok da severdik hepimiz onu. En çok da ben severdim.
Yazdıklarımızla bizi yarınlara hazırlardı öğretmenimiz. Küçük görmezdi bizi, yaptıklarımızı çok önemserdi. Onun için hepimiz yaptığımız her işi ayrı bir ciddiyetle yapardık.
Yazı yazarken zamanın büyük bir yazarı gibi üzerinde çalışırdık yazılarımızın. Öğretmenimiz beğendikleri yazıların üzerine “Beğendim, bunu istiyorum.” yazardı. En çok da o zaman mutlu olurduk. Yazımızı en güzel şekilde yazar getirirdik. Öğretmenimiz getirdiğimiz yazıların bir kısmını sınıf panosuna bir kısmını da koridordaki duvar gazetesinde sergilerdi. Yazısı beğenilen arkadaşlarımız uçarlardı mutluluktan.
Bir şeyi çok merak ederdik; bazı yazıları her iki yere de asmazdı, niye asmazdı ki!. Onu ancak ikinci dönem anlayabildik. Kenar mahalle okulunda öğretmenimiz okul dergisi çıkarmaktan bahsetti bir gün. Heyecanlandık, öğretmenimiz niyet etmişse çıkarır dergiyi diye düşündük ve çalışmalarımız daha bir heyecanla sürüp gitti. Öğretmenimiz hiçbir yere asmadığı o yazıları sahiplerine yeniden verdi. Yazılar yeniden ele alındı. En güzel hale gelene kadar her birimiz yazılar üzerinde çalıştık.
Nisan ayı rengarenk çiçeklerle geldi o yıl, mis gibi bahar havasıyla, bereketli nisan yağmurlarıyla geldi. Havalar ısındı, en çok da gönlümüz ısındı. Matbaa kokulu “Nisan Yağmuru”muz bizim küçük dünyamızın kocaman heyecanı oldu. Her sayfası ayrı güzel dergimiz, günlerce elimizden düşmedi. Hiç hayal edemediğimiz bir şeydi bu; düşünmezken önce düşündürdü öğretmenimiz, yüreklerimizde heyecan fırtınaları koparttı sonra, ‘şimdi bu dergi bizim mi!’ şaşkınlığıyla karışık ‘tabi ki bizim dergimiz!..’ sevinciyle uçurdu daha sonra da…
Aradan yıllar geçti; büyüdük, hayata atıldık, iş güç sahibi olduk. Arkadaşlarımı bilmem ama bazen ben şöyle geriye dönüp bakıyorum da o kısa zaman diliminde ne çok şey yaşamışım.. Yokluğumuzun, yoksulluğumuzun, yoksunluğumuzun arasında kaybolup gidecekken bugün varım ve çok güçlüyüm. Gücümü o günlerde öğrendiklerimden alıyorum..
Tabi merak ediyorsunuzdur o küçüklerin büyük kahramanı kim diye. Kim olacak? İşini en güzel şekilde yapmaya çalışan, işine aşık bir öğretmen.
Bugün bu öğretmen öğretmenlik yapamıyor maalesef. Yok yok, emekli değil; hasta da değil.. Bir sendikaya üye diye görevden alınmış. Aklım almıyor, olacak şey mi bu?
Umudum, adı bende saklı bu öğretmenimin görevine bir an önce dönmesi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.