- 442 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN İTİBARI YENİDEN SAĞLANMALIDIR..
Bu geçen hafta bası itibariyle 9 günlük bir ara tatile girdik ve Eylülden bu yana devam eden Eğitim Öğretim dönemi için kısa bir değerlendirme yapmak istedim.
Ne yazık ki 26 yıllık öğretmenlik ve emeklilik sonrası 6 yıllık idarecilik hayatımda öğrencilerin yıldan yıla geriye gittiklerini, hiç artıya geçmediklerini üzülerek görüyorum.
Yeni nesil çocuklar aşırı derecede şımartılmış, sanki dünya sadece onların etrafında dönüyor. Hiç bir sorumluluk bilinci gelişmemiş.
İstiklal Marşı, Atatürk, Hz. Muhammed (s.a.v), İslamiyet, Vatan, Bayrak gibi Milli ve Manevi değerlerimizden çok uzakta kendi kurgu dünyalarında yaşıyorlar.
Okullar sadece bu çocuklara dadılık yapan kurumlar haline gelmiş.
Öğrencilerin bir çoğu okulu Eğitim Öğretim kurumu olarak görmeyi bırakıp, bir oyun parkı, boş vakitlerini geçirdikleri bir alan, şımarıklık ve yaramazlık yapacakları, etrafındaki kişilere hep zarar verecekleri bir yer olarak görmektedirler.
Bir çok yeni nesil öğrenci aşırı derecede şiddete meyilli.
Sürekli etrafındaki arkadaşlarını aşağılayan kelimelere ve tabirlere sarılan, ufacık bir durumda şiddete başvuran, kavga eden, küfürler savuran, dizilerde izlediği serseri hayatı okula yansıtan hatta daha da ileri giderek 3-5 kişi toplanıp çeteleşmeye giden, kendinden küçük öğrencileri tehdit eden, buranın ağası paşası benim anlayışında olan bir yeni nesil var artık karşımızda.
Tabi ki bütün bu olumsuzlukların içinde iyi aile terbiyesi almış, ahlaki ve manevi değerlerine önem veren, akademik başarısını arttırmak için çabalayan öğrencilere de rastlıyoruz.
Evet rastlıyoruz diyorum çünkü gerçekten sayıları her geçen gün azalıyor ve onlar da ortama ayak uydurup bozuluyorlar.
Bir çürük elma kasadaki bütün elmaları çürütüyor. Tabi ki burada söylenecek, anlatılacak, tartışılacak daha bir çok konu var ama kısa bir değerlendirme olması için burada sözlerimi noktalıyorum ve biran önce yozlaşan toplumumuzun bu yozlaşmadan kurtulması için gerekli adımların atılmasını temenni ediyorum.
1996 yılında Kirikkale’de çalıştığım ... Ilkogretim Okulunda ...öğretmeni arkadasimin 6.sınıftaki bir erkek öğrenciye nobet esnasında ufak bir el dokunması nedeniyle okuldan uzaklaştırma ve uyari cezası aldığını gördükten sonra maddi olarak da manevi olarak da bu meslegin bittiğine inanıyordum.
Türkçe öğretmeni arkadaşımı bir hafta kadar okulda görememişdim.Arkadaşlara sorduğumda onun bir öğrenci velisinin şikayeti nedeniyle soruşturma geçirdiğini söylediler.
Nöbeti sırasında 6.sınıfa giden bir öğrenciye eliyle dokunmuş öğrenci velisine durumu aktarınca şikayetçi olmuşlar.Arkadaşımızda soruşturma esnasında rapor almış bir hafta okula gelememiş.
Okula gelen arkadaşımızla ders bitiminde Din Dersine giren yaşlı bir öğretmen abimizle beraber çarşıya doğru giderken salı günü kurulan bir pazaryerinden geçmemiz icap etti.
Pazarda sebze satan pazarcıya oğlu olduğunu sandığım bir ortaokul talebesi bir anda:- işte bu baba demez mi ..
Pazarcı baba hışımla yanımızda yürüyen öğretmen arkadaşımızın üzerine yürüyüp tartaklamaya başladı.Biz araya girdik meseleyi fazla büyümeden sukunete kavuşturduk.
Nereden nereye geldik.Okula çocuğunu verirken eti senin kemiği benim diyen anne ve babalardan bu günlere geldik.
***
Demin bir tv.kanalının akşam haberlerinde izledim.
Bayan öğretmen işitme engelller okulunda çocuklara sözlü ve fiziksel şiddet uyguluyordu.
Yaptığı tamamen yanlış engelli çocuklara yaptığı için iki değil on kez yanlış,layık olduğu cezaya çarptırılmalıdır.
Bu olaylar bitmez sistemde bir yanlış var.
Öğretmenler bugünlerde iki arada bir derede kaldılar.
Veliden şiddet,öğrencilerden şiddet,Devletten şiddet görüyorlar.
Devlet şiddet yapar mı demeyin,takdir edilmemek,hak ettiği değerin verilmemesi şiddet değilmidir?
Öğretmen çocuğuna sözlü ve fiili şiddet uygulayan veliye müdahele ediyor okul koridorunda velinin bir öldürmediği kalıyor.
Bu çocuk ilerde eşine,çocuğuna şiddet uygulayacak.
Görünen köy kılavuz istemez derdi eskiler..
Öğretmen bugünlerde horlanan,aşağılanan,evindeki geçimsizliğin,maddi sıkıntıların dışa boşalma aracı haline gelmiş durumdadır.
Yetkililerin bu kötü gidişe bir an önce son vermelerini bekliyoruz.
Yoksa okullarda öğretmen kalmayacak bu gidişle..
Biz bu duruma nasıl geldik diyemiyeceğim zaten hiç çıkmadık ki, çocukluğumuzda evde dayak,okulda dayak ,askerde,camide hocadan dayak vardı.
Eti senin kemiği benim sözü,sen vur Hoca ama yinede sağlam bir yeri kalsın,kemiğini kırma sakın demekti.
Yumuşak yerlerine,baldırına,tekme atmak,ellerine sopayla vurmak 1980 de 1992 lerde askerde olağan işlerdendi.
Televizyon olmadığı için duyulmuyordu şikayet konusuda olmuyordu.
Eline sağlık hocam sen bizi dövmeseydin okuyup adam olmazdık derdi eski talebeler.
Dayak cennetten çıkmadır sözüde çok yaygındı.
Kadının sırtından sopayı,karnından bebeyi eksik etmiyeceksin derdi eskiler..
Bu milletin sırtında sopa eksik olmayacak sözü de 12 eylül Darbesi öncesi sık duyulurdu.
Kenan Evren geldiğinde orduya dua eden Anayasaya %97 oy veren,darbecileri meydanlarda alkışlayan bu millet şimdi şikayet etmekte ne derece haklı anlamakta güçlük çekiyorum.
Darbe yanlış bu anlamda hak veririm.
Çocuk evde ana babasından dayak yer,gelir okulda arkadaşınI döver.
Kadın evde kocasından üç öğün sopa yer,kocası işe gidince o da çocuklarını döver.
Bazı Askerler evde hanımından dayak gibi sözler işitir,gelir eratı dayaktan kırıp geçirir,hanımına evde bir şey diyemez.
Öğretmen bayanında,erkeğinde sorunları vardır,geçmişinde ona dayak atılmıştır o da ne yapsın çocuklardan hıncını çıkartır.
Haklıdır demiyorum ne gördüyse onu yapıyor diyorum.
Bu hal ne zaman düzelir bir elli yıl sonra,yüz yıl sonradüzelir,bu kuşağın ölmesi lazım düzelmesi için..
Batı bunu yaşadı bizden önce,kurallarını koydu,İslam çok önceden koydu diyeceğim ama İslamı kimin gözü görüyor,kim ordan gelen cevherlerin farkında oluyor.
Bir Batı lafı yutturulmuş bu millete ya batacağız ya da çıkacağız görelim bakalım.
Okulları kapatalım nasıl olsa bir şey olmuyorlar.
Bir hesapladım harcanan parayı velilerine versek işsizlik bitiyor.Her eve para giriyor,
Türkiyenin bütçeside fazla veriyor.Sadece eğitim yanı eksik kalıyor.
Onuda veliler evde internetten öğrenip çocuklarına versinler.
Etide onların kemiğide onların nasılsa.
Tepe tepe öğretsinler çocuklarına.
Öğretmenlere yapılan bu kadar şiddetin sonunda olacağı bu...
Öğretmenler bugünlerde iki arada bir derede kaldılar.
Veliden şiddet,öğrencilerden şiddet,Devletten şiddet görüyorlar.
Devlet şiddet yapar mı demeyin,takdir edilmemek,hak ettiği değerin verilmemesi şiddet değil midir?
Öğretmen çocuğuna sözlü ve fiili şiddet uygulayan veliye müdahele ediyor okul koridorunda velinin bir öldürmediği kalıyor.
Bu çocuk ilerde eşine,çocuğuna şiddet uygulayacak.
Görünen köy kılavuz istemez derdi eskiler..
Öğretmen bugünlerde horlanan,aşağılanan,evindeki geçimsizliğin,maddi sıkıntıların dışa boşalma aracı haline gelmiş durumdadır.
Yetkililerin bu kötü gidişe bir an önce son vermelerini bekliyoruz.
Yoksa okullarda öğretmen kalmayacak bu gidişle..
Biz bu duruma nasıl geldik diyemiyeceğim zaten hiç çıkmadık ki, çocukluğumuzda evde dayak,okulda dayak ,askerde,camide hocadan dayak vardı.
Eti senin kemiği benim sözü,sen vur Hoca ama yinede sağlam bir yeri kalsın,kemiğini kırma sakın demekti.
Yumuşak yerlerine,baldırına,tekme atmak,ellerine sopayla vurmak 1980 de 1992 lerde askerde olağan işlerdendi.
Televizyon olmadığı için duyulmuyordu şikayet konusuda olmuyordu.
Eline sağlık hocam sen bizi dövmeseydin okuyup adam olmazdık derdi eski talebeler.
Dayak cennetten çıkmadır sözü de çok yaygındı.
Kadının sırtından sopayı,karnından bebeyi eksik etmiyeceksin derdi eskiler..
Bu milletin sırtında sopa eksik olmayacak sözü de 12 eylül Darbesi öncesi sık duyulurdu.
Kenan Evren geldiğinde orduya dua eden Anayasaya %97 oy veren,darbecileri meydanlarda alkışlayan bu millet şimdi şikayet etmekte ne derece haklı anlamakta güçlük çekiyorum.
Darbe yanlış bu anlamda hak veririm.
Çocuk evde ana babasından dayak yer,gelir okulda arkadaşınI döver.
Kadın evde kocasından üç öğün sopa yer,kocası işe gidince o da çocuklarını döver.
Bazı Askerler evde hanımından dayak gibi sözler işitir,gelir eratı dayaktan kırıp geçirir,hanımına evde bir şey diyemez.
Öğretmen bayanında,erkeğinde sorunları vardır,geçmişinde ona dayak atılmıştır o da ne yapsın çocuklardan hıncını çıkartır.
Haklıdır demiyorum ne gördüyse onu yapıyor diyorum.
Bu hal ne zaman düzelir bir elli yıl sonra,yüz yıl sonradüzelir,bu kuşağın ölmesi lazım düzelmesi için..
Batı bunu yaşadı bizden önce,kurallarını koydu,İslam çok önceden koydu diyeceğim ama İslamı kimin gözü görüyor,kim ordan gelen cevherlerin farkında oluyor.
Bir Batı lafı yutturulmuş bu millete ya batacağız ya da çıkacağız görelim bakalım.
Okulları kapatalım nasıl olsa bir şey olmuyorlar.
Bir hesapladım harcanan parayı velilerine versek işsizlik bitiyor.Her eve para giriyor,
Türkiyenin bütçeside fazla veriyor.Sadece eğitim yanı eksik kalıyor.
Onuda veliler evde internetten öğrenip çocuklarına versinler.
Etide onların kemiğide onların nasılsa.
Tepe tepe öğretsinler çocuklarına.
Öğretmenlere yapılan bu kadar şiddetin sonunda olacağı bu...
***
Öğretmen arkadaşlarıma yaşadığım bir anektotu anlatarak hayatımdan örnekler vermek isterim.
Yıl 2001 yılı Anayasa kitapçığı fırlatılan günler.
Evimin yanındaki bir İlköğretim Okulunda 4.5.yıllarda İş Eğitimi ortaokul öğrencilerine 6.7.8 lere de İş ve Teknik derslerine girmekteyim.
Sosyal Demokrat görüşe sahip ama insani ilişkileri güzel olan bir erkek öğretmen arkadaşım bana :Hidayet Bey seninle dersten sonra yakındaki sınıfında olan bir öğrencisinin babasının ölümü üzerine taziyeye gidelim orada bir Kuranı Kerim okursun dedi.
Olur dedim ilkokul 4.sınıfta olan ablası da 7.sınıfta bizim okuldaki talebemizin evine bir kutu lokumla gittik.Ev müstakil mahallede dört beş katlı apartmanların arasına sıkışmış vaziyette.
Girerken dikkatimi bir şey çekti ev kiralıktı ve evde eşyalar oldukça kötü ve eskiydi.Baba ara işlerinde çalışmakta iken krizden dolayı kış günü iş yokluğu ile Cumhuriyet Meydanında yolda giderken kalp krizi sonucu vefat etmişti.
Evin ortasında salonda bir eski kilim demir somyanın üzerinde yufka ekmek yığını vardı.Girerken baktım tuvalet dışarda briketten yapılmıştı ve önünde eski bir perde vardı.
Bazen bu çocukları bizim eve bir şey getirmeleri için gönderirdim eşim onlara elma portakal verirdi.Onlar kapıdan içeri bakarak:
-Aaa Hocam eviniz ne kadar güzelmiş derlerdi.-Daha güzeli sizin olsun inşaallah çocuklar derdim.
Çocuklar o eski kiralık evin içerisine girerken üzülüyorlardı eziklik yaşıyorlardı farkettim.Ellerinden gelen buydu.
Neyse gerekenleri yaptık Kuranı Kerim okuyup rahmet diledik.
Benim bu ziyaretten çıkardığım iki üç ders şunlar oldu.Öğrencilere giydirilen okul forması gerçekten olmalıydı.O forma kaç lira olursa olsun öğrencilerin eziklik yaşamamasını eşit ve aynı olmalarını temin ediyordu.
Yoksa zengin çocuk her gün yeni yeni giysiler giyerken fakirin çocuğu onu kıskanacak akşam evine gidince baba sen neden zengin olmadın.Niye ben eski onun bunun verdiği markasız giysileri ayakkabıları giyiyorum diye ağlayacaktı.
Bir ikinci husus ta ben dersim gereği öğrencilerimden hemen hemen her ay malzemeler istiyor ve onların alıp alamayacaklarını bilmeden malzeme getirip iş yapana iyi notlar,getirmeyene eksi ve düşük notlar veriyordum.
Buna dikkat edip fakirleri öğretmenlerinden öğrenip onlara yardımcı olmaya başladım.
Biz derse girmekten bıranş öğretmenleri olarak o kadar yoruluyorduk ki öğrencimizin ailesinin ekonomik durumlarını,ana baba ayrılığını,yetim öksüz olduklarını ve dışarda ailesine yardım için ek işler simitcilik,ayakkabı boyacılığı,tornetcilik vs.yapıp yapmadıklarını araştıramıyorduk bile.
Varsa yoksa ders varsa yoksa müfredatı tamamlamak için gayret.
Müdür bey yıl sonu sergiye katılmamızı güzel işler yapılmasını baştan ister bunu kim yapacak öğrenciler elbette..
Ama öğrenci fakir olduğu için ona eksi düşük not vermek adalete sığar mıydı?
Elbette hayır bunun başka bir yolu yordamı olmalıydı?
***
2000 yılından sonra ciddi ciddi öğretmenlikten istifa etmeyi bile düşünüyordum.
Bu kadar dert sıkıntıyla, velisiyle, şımarık çocuğuyla, hiçbir ciddiyeti kalmamış eğitim sistemiyle bir ömür nasıl geçecek derdim hep ...
MEB sistemi içinde eğitimci arkadaşlarım bilirler en değersiz zincir öğretmendir. Herkesin tokat attığı ilk kişi öğretmendir.
Mufettisi,Okul Müdürü bir dert,Mud. Yardımcılar ondan daha beter.Birisi beni kalp hastası etti.
Bir diğeri emekli olmama vesile oldu.
Ogrenci deseniz halden anlamaz, derste seni dinlemez haylazlık yapar.
Dayak sopa atmak mı nerde.Deneyin bakalım hemen televizyonlara meze olursun..
Bunca yıl sonunda öğrencilere ne kadar guvenirsem, onları ne kadar seversem o kadar hayal kırıklığına uğrayacağımı anladım.
Sırtından bıçaklanmak için arkanı dönmene bile gerek yokmuş.
Arkadaslarim yıllardır diyordu idealist öğretmen olma diye. Birgün onları haklı çıkaran birkaç yaramaz öğrencim yüzünden ben de meslekten iyice soğudum.
Derste kopya çeken kiz öğrencinin sadece yazılı kağıdını elinden aldım hiç bir işlem yapmadim.Kiz öğrencinin çantasını karıştırıp kitap arasındaki küçük kopya kagitlarıni aldım.
Ertesi gün annesi okula gelmiş benden -Hocam Siz nasıl benim kızımın çantasına el uzatıp araştırırsınız diye Müdür odasında ogrencimden velisinin yanında müdür beyin isteğiyle özür dileyerek meseleyi tatlıya bağladım.
Sınıfa girdiğimde Hocam bizde mı annemizi babamizi getirelim diyenler oldu.Bizden de özür diler mısınız dediler.Bir şey demedim dersime devam ettim..
(Sınıf 8.sınıf yani orta sondu.Dersimiz Din Kültürü ve Ahlak Bilgisiydi. Yazılı için 50 soru verip içinden 10 soru sorardım.Ve de en acı olanı Ilkokul 4.5.6.7.8 i bu öğrencilerimle haftada iki saat hep beraber Is eğitimi dersinde 4 ve 5.sınıfta derste yemek yapıp velilerle beraber yiyerek çiğ köfte,makarna corba pişirip masada servis yaparak, güle oynaya kendi özel aracımla bu öğrencilerimle Celal Bayar Parkına piknige giderek ,her yıl yurt ici geziler yaparak getirmiştik bugüne kadar.)
Ayni sınıfta biri kiz biri erkek ikiz öğrencilerimin Velisi bu kapali bayan yoksa Il Milli Eğitim Mud.gidip benden şikayetçi olacağını söyledi.
Anlıyacağınız baskın basanındır hesabı Veli benden baskın çıkmıştı.
Başka şansım olsa bugün bu mesleği bırakıp burdan gidesim var derdim.
Bunca yıl yapılan Ögretmenler kurulu toplantılarında bazi özellıkle bayan öğretmenler sürekli sınıf düzenini bozan, öğretmene hakaret eden, vb. sıkıntılar yaşatan öğrencilerden şikayetçiydi haklı olarak.
Ama elimizde yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu.
Disiplin Kurulu yok idareciler asla bizi anlamaz,meseleleri bize getirmeyin derler,sınıfta öğrencilerle boğuşup dersi müfredatı vermeye çalışırsınız..
Keşke okuldaki eğitim öğretimi aksatıcı hareketler sergileyen öğrenciler için uzaktan eğitime gitmesi faydalıdır şeklinde bir karar verebilse öğretmen ve idarecilerin oluşturacağı bir kurul, böyle bir yetki çoğu sorunu ortadan kaldıracaktır.
Sadece ortaokul lise diploması lazım bana hocam diyerek öğretmenlere kan kusturan,Hocam boşa çeneni yorma biz ogrenmek istesek internet var tablet var istemiyoruz kendini boşa yorup hırpalama diyen öğrenciler bu haklarını uzaktan eğitimle elde etmeliler.
Okullarda gerçekten akademik eğitim almak isteyen öğrenciler olmalı elbette..
Mesleğimizi yapamıyoruz bu sıkıntılar nedeni ile deyip durdum yıllarca şikayet ettim.
Altı yıl kadar Zihinsel Engelliler Okulunda farklı öğrencilerle çalıştım.
Onlar inanın çok özel ve güzel çocuklardı yılların nasıl geçtiğini anlıyamadım.
Birden idarecilerin gazabına uğradım.Okulda Sendika temsilcisiydim haklı olarak uyelerimizin haklari için mücadele ettim. Dise dış mücadele ettim pes etmedim ..
Idareciler baskın geldi ayağımı kaydırdılar olmadık mobbingler uyguladılar.
Sağlığım bozuldu bu yüzden kalbimden rahatsızlandım hastanede tedavi gördüm.
Bu şartlarda bu mesleği yapmanın imkânsız olduğunu gördüğüm için bu ortamı hazırlayanlara(liyakatsizliğe,adaletsizliğe,sorumsuzluklara)beddua ederek 2013 yılı basında sömestir tatilinde sağlık nedeniyle 25 yıl 11 ay çalışıp emekliye ayrıldım.
Şimdi ne mi yapıyorum.?Beş yildir bir Özel Anaokulunda müdürlük yapıyorum.Dunya varmış..
Genç meslege yeni giren idealist arkadaşlar,laf söz dinlemez saygısız zamane öğrencilerine çene curutsunler bakalım..
Emeklilik çok güzel kafama göre gezip dolaşıyorum.
Günü gelen hemen emekli olsun.Dunyaya bir daha mı geleceğiz.
Birazda ahirete çalışın derim..
26.11.2021//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Bazı milletlerin/kültürlerin dinamiklerinin beslendikleri kaynakları anlatan, açıklayan, gösteren, taşıyan eserler vardır...
Bunlardan biri Karate Kid filmidir...
30-35 yaşlarında Amerikalı zenci anne, 11-12 yaşlarındaki oğlu ile Çin'e gider... Çocuk çok geçmeden Çinli çocukların akran zorbalığı ile yüz yüze gelir... Bir iki kapışmadan sonra anne oğlunun ezilmemesi için oğluna bir Kung Fu ustası bulur...
Kung Fu ustasının ilk yaptığı, çocuğun çocukça katılığını kırmak olur; bunun için çocuktan montunu ağaçtaki çiviye asmasını ister..... Çocuk denileni yapar ama bu defa da çividen alıp yere atmasını ister ve...
Bu hareketi değil onlarca, yüzlerce kez yapmasını ister çocuktan...
Neyse... Çocuğun anlamsız eziyet gibi gördüğü benzeri hareketler peş peşe gelir...
Çocuk sonunda eğitim sürecini tamamlar, akranlarıyla yaptığı Kung Fu turnuvasında şampiyon olur!...
Yaaa değerli hocam, siz şimdi gelin de buradaki hikmeti bizim milli eğitimimizin güzide mensuplarının kavramasını bekleyin...
En başından sonuna kadar...
Mümkün değil!... Kavrayamazlar!...
Yazınızda geçen o zavallı kadınların, çocukların...
Kavramalarını bekleyin... Mümkün değil!... Değil yüz yıl, bin yıl geçse de mümkün değil!...
İster kabul edilsin, ister edilmesin; bizim kültürümüz öyle güçlü bir kültür değil aslında...
Şöyle de diyebiliriz: Çin'i Çin yapan, yani o teknolojiyi ürettiren Çin kültürüdür aslında...
O kültürü canlandıran aydınlarıdır, sanatçılarıdır ve...
Tabii ki kültürünün dinamizmini özümseten Çin eğitim sistemidir...
Tabii ki bunun için gerekli uyanıklığa kavuşturulmuş Çinlidir...
Vs....Vs...Vs...
Saygılarımla.