- 566 Okunma
- 2 Yorum
- 6 Beğeni
BİR HAZAN SENFONİSİ VE DE KUŞLAR...
Düşlerime kefilim, düşemediğim bir çiy damlası ve aşkın esareti: sözcüklerden çaldığım aşkı yaşarken çuvalladığım göğün saklı tebessümü.
Evrelerde saklı hayat ölüm de.
Ölümsüzlüğe kafa tutan kalemin çalan zilleri ve etekleri.
Nakşibendi bir hüzün, nedamet yüklü öyküm ve zaruri hüznüm.
Mevsimlerden sonbahar ve içimde yetim acılar ve aylar.
Karekökü nefsin ve alımlı açlığım ve b/astırdığım bilumum duygu.
Heceler firari kurşun yediğim yetmedi şimdi kurşundan da ağır benliğim.
Nefesim kesilirken ve zemheride büyürken yüreğin soğukluğu.
Körebe oynadığım günlerdeyim ve kordan bedenim: ateşi hasretin belki de kızamık çıkardığım günün özlemi ile terledikçe terlemekteyim.
Arşınladığım.
Kayıp na’şım.
Kaybolduğum bir akşamüzeri ve çimenlerde seken küçücük bedenim.
Bir manivela.
Bir hazan senfonisi.
Kasım da kastı ya, bu sene ve işte içerlediğim mevsime verip veriştirdiğim oysaki ruh ikizim sonbahar ve yapraklarım hep sarı ve solgun yüzümde bir açıp bir solan gün ışığı.
Sahip çıkmam gereken insanlar var ve başımdan def ettiğim nazlı yanım ve bir sürahide unutulmuş limonata gibi bazen şekerli mizacım bazen ekşi belki de hava bana iltimas geçen sonbaharı yaz bellediğim ve yaz, dedikçe içimdeki ses bu sefer kalemin eşleştiği yazma dürtüsü.
Bir isyansa içimde çıkan ve bastırmam gereken adeta Yeniçeri Ocağında gidip gelmelerin meali ayak sesim.
Kurşun kulağına.
Kuşlar fısıldarken kulağıma bazen suskun evren bazense taşkın mizacım.
Gölgeler.
Gölgeli yolunda hazanın surdan kaleler.
Hicabın ilk satırı ve af dilediğim Rabbim.
Kanatsız gövdemle uçma arzusu içimden geçen ve sabahın erken saatlerinde pencereye konan onlarca kuş ve kahvaltı öncesi annemin eksiksiz yaptığı ve ekmek kırıntıları ile kuş sürüsüne sahip çıkan anaç yüreği annemin.
Belki de Şems’in rüzgârı usul usul esen bense asla uslu bir çocuk olmasam da bu yaşımda çocuklaştığım ve sadece yüreğimi açtığım tek insan annem ve içimde söyleyemediğim her duyguya vakıf ve de tek tanık iken Mevla’m ki bazen kendime dahi söylemekten kaçındığım bazense kaçırdığım gözlerim gökte dikili iken içimden geçenleri hizaladığım bulutun arkasında uzun ve görünmeyen bir yol adeta seyyah varlığımla teftişe çıktığım sabahın ilk ışıklarında gelen ezan sesi ile Rabbimle yakınlaştığım.
Hüznüm genelde.
Umudum bazen yeknesak.
Hazan bohçamda saklı sarı yapraklar belki de ömürlük erzak.
Göğün konşimentosu belli ki yolculuk yakın ve kanatlarımla eşleştiğim onca sahipsiz kuş bu yüzden annemin en sevdiği onları kolaçan edip sahiplenmek ve açlıklarını gidermek.
Çok şey var bu enstantaneye dair.
Bir sözcükten fazlası aslında.
Sadece bir simge gibi gözükse de kuşların açlığı benim için mutluluğun hasadı.
Bir şüheda hatıra dünde kalan ve kuş meclisine tanıklık eden yine dünde kalan çiçek dolu bir balkonda kuşların insanı gerçekten de yalnız bırakmadığı belki de Yaratanın cennetten yolladığı melekler her biri.
Çiçeklerse havanın gizinde ve misinde saklı miski amber adeta.
Sözcüklerim kanatlandı yeniden.
Bense kalemin sırtına bindim kuşlarla tavaf ediyorum gök kubbeyi.
Ve çocukluğuma gidiyorum ve yine yalnızlığımı geçiştirdiğim kuşlar ve tek oyun arkadaşım iken rahmetli babaannem:
Bazen cama konan bazen karşı ağacı yuva yapan iki kumru ve ufacık yavruları: yaşımsa var yok sekiz ve kırık alçılı ayağımla pencere önüne mahkûm olduğum ve ayağım alçıda iken bu güzel kumru ailesinin bana arkadaşlık yaptığı o uzun ve acı dolu bir ay.
Mevsimlerden nida bu gün.
Mevsimlerden kuş iklimi: öyle ya, kuş gibi özgür hangi canlı ki ve eklem yerleri acırken şiirlerin gagalarında taşıdıkları imgeler ve imleç ve devasa rahmet yüklü sözcükler…
İstanbul’un dahi yavaş yavaş kurak bir şehre dönüştüğü ve sokakları mesken tutan martılar dadanmışken son zamanlarda evin penceresine ve kocaman gövdelerini sığdırıp da o daracık pervaza annemin elinden yedikleri iri ekmek parçaları.
Gün iken teftişe çıkan.
Gün iken gün yüzlü bir hikâye yazmama vesile olan.
Bir kuş gibi özgür ve sevdalı iken evrene bense cimri kanatlarımı bileyip adeta insanlığımı yok sayıp gökte dolanıyorum gün ve gece.
Ve ısrarla sevdiğim ve yâd ettiğim ne kadar güzellik varsa gelip de konuyor omzuma.
Bir kuşa nazire eden.
Bir kuş gibi coşkulu ve kıpır kıpır iken yüreğim.
Bazense bozguna uğradığım ve güftelediğim yalnızlığın bestesi iken kâinatın ve aşkın da ortak sesi.
Zor olmasa gerek hani düşlediklerimi gerçek kılmak en azından hayal kurarken ve yazarken kuş gibi kuşlar kadar özgürüm bazen kanatlarım takılırken dikenlere bazense kendime batırırken çuvaldızı ama suç unsuru olmasa gerek özgürlük ve de hayaller ve ben kuşlar kadar özgürüm en azından hayal ettiğimde ve sür-git hayatı ve evreni sevdiğimde.
Bir kuştan asla zarar gelmez işte.
YORUMLAR
Kalemimin
Benimle
Göz yaşı döktüğünü gördüm
Dağ gibi derdimi
Onun sırtına yükledim
Gıkı bile çıkmadı
O benim dostumdu
Onun gibi
Yüzüme
Kimse bakmadı..
Deyiverdim,,Güzel eserine gelsin dost kalemim
Herşey güzel gönlünce olsun
Gülüm Çamlısoy
Çok şey de istemiyorum hani.
Teşekkür ederim dost şairim
HASAN ÇAPRAZ
Bir kuş gibi özgür ve sevdalı iken evrene bense cimri kanatlarımı bileyip adeta insanlığımı yok sayıp gökte dolanıyorum gün ve gece....güzeldi
İnsan bir kuştur değerli şairim herkes kendi gökyüzünde uçuyor
GÜNAYDIN
Gülüm Çamlısoy
Ve evet, çok haklısın.
Tek dostumuz sadece kalem