- 753 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
971 - UYUŞUK
Onur BİLGE
Bu kadınlar ne anlarlar kocalarını orada burada anlatmaktan bilmem! Kendilerinin hiçbir kusurları yokmuş gibi… Bu erkeklerin hepsi mi ruh hastası? Ya nasıl sürdürüyorlar bunlarla evliliklerini? Gülendam’ın kocasının nasıl olduğunu da öğrendik. Dedede de evliya sabrı var! Bu kadar insanı nasıl dinler!
“Benim kocam, her şeye karşı çıkar. Ne söylense aksini iddia eder. Herkesi eleştirir. Bakanlardan başbakandan, cumhurbaşkanından da akıllı zanneder kendisini. Onları bile eleştirir. “Git de danışmanlık et onlara o zaman!” derim.
Her şeye muhaliftir ama yapıcı değil yıkıcıdır. Ona göre her şey eksiktir, yanlıştır. Her şeyin en iyisini o bilir. Hadislere inanmaz, meallerin hatalı olduğunu iddia eder. Arapça bilmez. Dini konularda da öyle fazla bir bilgisi yoktur ama her konuda fetva vermekten çekinmez.
Bir şey yapmasını istesem, erteler de erteler. Orada burada, şununla bununla vakit geçirir. Bu şekilde benim beklemekten usanmamı, kolları sıvayarak o işin başına geçmemi bekler. Usulca sıvışır.
Bir yere gideceğimizde, oraya gitmek istemiyor, kendisini mecbur hissediyorsa, önce banyo yapması gerektiğini söyler mesela. Bir girer, çıkmak bilmez. O kadar ağırdan alır ki! İki saatte giyinip evden çıkamaz.
Kendisine havale edilen işi sürüncemede bırakmak için elinden geleni yapar. Onda eksiklikler, yanlışlıklar arar durur. Yapmamak için bahaneler icat eder. İpe un serer. Eşeği yokuşa sürer. Kayış aşırır. Kaytarır. Ya yapmak istemediğindendir ya bilgisizliğinden ya da beceriksizliğinden ama bunu asla kabul etmez. Ona sorsan, çok bilgili, çok becerikli ve çok çalışkandır. Her işin piridir. Hani “Her işte mahir…” ile başlayan, Tahir’le biten bir söz vardır ya… İşte aynen onun için söylenmiştir.”
“Desene pasif agresif…”
“Bilmiyorum ne olduğunu. Hiç akıl erdiremiyorum zaten hallerine. Bazen mutfağa, bana yardım edecekmiş gibi gelir. Ayran yapmasını söylesem “Yoğurt var mı?” diye sorar. Olmasa ondan ayran yapmasını ister miyim! “Var!” dediğimde “Ekşi mi? Tatlı mı? Kaç günlük?” diye ahiret soruları sormaya başlar. Bin dereden su getirir. “Al işte orada yoğurt, su, tuz, buz! Ağzın yanında… Tadarsın, anlarsın! Bana sorma!” Aslında ona da muhalefet edecek. Hele bir de: “Şöyle yap! Böyle yap!” falan demeyeyim! Öyle mi yapılırmış! Böyle mi yapılırmış! Dinle artık! Kafan sağlamsa…”
“Öyleleri aldıkları işi de uzatırlar. Onlarla yaşamak zordur. Yanlarındakileri delirtirler! O kadar akıl almaz şeyler söylerler, öyle mazeretler bulurlar, bazen öyle güzel aptalı oynarlar ki gerçek sanırsın! “Ayağını masanın üstüne koyma!” dersin. Bir süre sonra bakarsın yine ayakları masanın üstünde… “Ayağını masaya koymamanı söylemiştim…” dersin. “Sen onu bu masa için söylememiştin ki!” diye mazeret beyan ederler. Aynı şey her masa için ayrı ayrı mı söylenir! Bir de gülümserler.”
“Aynen öyle! Sorma! “Kapıyı çarpma!” dedim bir defasında. Bu defa başka bir kapıyı çarptı. İkaz ettiğimde: “Bu kapı için uyarmamıştın beni.” diye aklı sıra bir bahane icat etti.
Ankara’ya gideceğiz. Başladı bavul hazırlamaya… Bulduğunu doldurdu. “Geç kalacağız!” diyorum. Umurunda değil! Sonunda ucu ucuna yetiştik otobüse. Yolda mola verildi. Bu bir indi, kayıp… İhtiyaç gideriyormuş. “Yolcular tamam mı? Hareket ediyoruz!” diyor şoför. “Eşim gelecek. Biraz bekleyin lütfen!” diyorum. Bir adamdır yok! Sırra kadem basmış! O kadar insan onu bekliyor. Neden sonra çıkmış, salına salına geliyor. Bir de otobüse binerken: “Ne olmuş? Hastalanan yolcu için hastaneye dönüş yaptığında vakit kaybetmedin mi?” diyor şoföre. Onunla onun yaptığı bir mi! Gel de anlat! Otobüste bir başladı iktidarı eleştirmeye! En baştakilerle zoru! Yakalasa bir kaşık suda boğacak onları! Nedendir bu düşmanlık, bu kin, bu nefret!”
“Neden olacak! Özentilerinden… Onların bulundukları yerlere gelemedikleri için kıskançlıklarından… Kendileri göz koydukları yerlere gelemezlerse, bu sefer de çocuklarını özendirmeye, hırsla oraları getirmeye çalışırlar. Arzularını o şekilde tatmin yoluna giderler.”
“İşinde başarılı olamayınca işi eleştirmeye başladı. Kendisi yüksek tahsil yapmak istemiş, yapamamış. Başarısızlığını kabul etmez. Zamanın şartlarının okumaya müsait olmadığını bahane eder. Ağabeyine ayrıcalık yapıldığını, kendisinin ikinci plana atıldığını söyleyerek eksikliğini örtmeye çalışır. Halbuki ailesi çok uğraşmış okuması için. Bu ders çalışmayı sevmiyormuş. Zorlanınca, çalışıyor gibi yapıyormuş.”
”Zorlanınca kızarlar. İsyan ederler. İnatçıdırlar. Verilen görevleri ihmal ederler. Neden yerine getirmediği sorulursa unuttuklarını söylerler. Açık açık “Yapmıyorum işte!” diyemezler de dolaylı olarak isyanlardadırlar. Pasif direnişte…”
“Bir de surat asma huyu var! Hiç de sevmem! Ben yapamam. Bir şey diyemezsin! Anında tellenir. Kızar, küser, susar oturur ama zamanı gelince de onun acısını çıkarır. Ben ne kadar aceleciysem, o da o kadar hımbıl… Uyuşuk… Yalnız bana ve bazılarına, bazı hallerde böyle bu! Kendi işlerinde, canı istediğinde, annesi falan söylediğinde hiç de öyle değil. Evdeki ve annesinin evindeki adam aynı adam değil! Orada kıpır kıpır! O kadar eli çabuk! Sanki evin oğlu değil de kızı…”
“Öyleleri insanın kanını dondurur! Yani öyle uyuşuk tipler… Şimdilerde edilgen saldırgan mı diyorsunuz ne diyorsunuz? Kişilik bozukluklarıyla alakalı bir kitapta, yanlış hatırlamıyorsam, öyle geçiyordu.”
“Yarı ömrüm, onu beklemekle geçiyor. Ne kadar acele etsem, o kadar yavaşlıyor! Kasten öyle yapıyor. Ayak diriyor! “Ne olmuş biraz beklediysen!” diyor, pişkin pişkin. Bir de adam kullanması var. İş yerinin anahtarını, şemsiyesini, cüzdanını falan almadan çıkar. Eve telefon eder, ona götürmemi ister. Kalkarım, giyinirim, alır giderim. Pencereden bakıp hava durumuna göre giyinmez. Ayakkabılarının su aldığını, botlarını göndermemi ister.”
“Böyle birisi vardı. Karısı çalıştı o evde yan geldi yattı. Her giriştiği işi, yüzüne gözüne bulaştırdı. Hiçbirinde başarılı olamadı. Girdiği işlerden de uyuşukluğu ve pısırıklığı yüzünden çıkarıldı. Zavallı kadın, iki işte çalışarak baktı evine. Çiçekleri bile sulamamış. Hepsini kurutmuş. Anasının oğulcuğu… Hanım evladı… Arıktan bile atlayamazdı. Bir de kumara dadanınca, ona buna asılmaya başlayınca, hanımı baktı olmayacak, onu boşamak zorunda kaldı. “Üstüme yıkıldığı yetmezmiş gibi bir de kumar borcunu mu ödeyeceğim onun! Hayatım boyunca yalnız yaşarım daha iyi!” dedi. Ne diyeyim! Allah sabır versin! İşin çok zor! Senin de geleceğin meçhul! Nereye kadar gider bilemem ama bir yerde tükenirsin! Yol yakınken tedavi ettirmeye bak!”
“Hastalığını kabul etmiyor ki! Değişmez bu adam! Ne yapsam ne etsem nafile! Can çıkar, huy çıkmaz.”
Bir şey yapılamayacaksa, o zaman neden anlattın be kadın! Hayrını gör! Kötü taraflarını içine kıvır, tepe tepe kullan! Yani kullan kullanabilirsen!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 971
YORUMLAR
Bence bu modelden herkesin evinde var :) o kadar alışmışız ki anamızın evinde aynı modelden görmeye... evlenirken de başka model seçemiyoruz, illa anamızı üzen baba modelinden olmalı.
Saygılar.
Onur BİLGE
Hakattan var böyle tipler :))
Hayatı çekilmez hale getirmek tek işleri..
Hep şikayet .. çözüm sor , bananecii :)) hiç kimseyi beğemezük de bizi kim beğensin..
Var ol Onur Bilge