- 500 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
24 KASIM HEDİYE GÜNÜ
Her 24 Kasım’da bir öğretmen olarak günün yarısını gururla, kıvançla geçirirken, diğer yanını hiç sevmedim. Neden derseniz, öğretmenlik mesleğini birkaç hediye ile ölçmek yok mu?... Kimine göre hediyenin cazibesi her daim çekici olur. Hele hele hediye alamayan ya da hediyesi pahalı olmayan öğrencilerin mahcubiyetini gördükçe kahrolmak elimde değildi. İşte ondandır, “24 Kasım Hediye Günü” derim, o yanı hiç sevmedim.
24 Kasım gelip çatınca nedense hep eski hatıralar gelir beynimin bir yerine yerleşir. Duygu seline kapılır, akar, yumruk büyüklüğündeki yüreğin bir köşeciğine gelip oturur. İstesen de kurtulamazsın bu duygu selinden.
Çocukluğumdan hatırlarım; köylüler sırtlarını taş duvarlara vererek, yan yana oturup bir yandan paslı metal tabakalardan kalınca tütün sararlarken, diğer yandan bir kenarda her zaman söyleyecek üç beş kelamları vardı. Bu adamlar ne çok konuşurdu. Çoğu zaman laf döner dolaşır, askerlik anılarına gelirdi.
“Benim bir komutanım vardı, gözünü budaktan esirgemez. Oğlum Musa…” Derdi. Musa Dayının başı dikleşir, göğsü kabarır, komutanı ona “Oğlum Musa,” demişti ya!.. Aradan yüz yıl geçse de Musa Dayı için değişen bir şey olmaz, komutanı ona, “Oğlum Musa,” demiş, ne de olsa.
Biz eski öğretmeler de öyleyiz, yan yana gelince anlatılacak çok, ama çok anılarımız var. Acısı çok acı, tatlısı bir o kadar, tükenmeyen, unutulması zor anılar bizi bırakmaz. Bizim anılarımız bir süreliğine bizde saklı kalsın, bir arkadaşa kulak verelim.
Emekli bir öğretmen arkadaşım anlatınca bize de kaleme almak düştü.
Çok anlamlı bulduğum, topluma örnek bir öğretmenin öyküsü. Yıllar önce yaşanmış olan bir idealist öğretmenin öyküsünü sizlerle paylaşmak istedim. Her söylemi erdem, her davranış fazilet kokan bir öykü tadında. Bu öyküde, eli öpülesi öğretmenler mutlaka kendini bulacaklardır. Gerçekten öğretmenlerimiz her türlü takdir duygularıyla birlikte el öpülmeyi de hak etmişlerdir. Hele bu hikayedeki öğretmen… Ne mutlu böyle öğretmenlere...
Çalışmak bir erdemdir, insanı insan yapar, toplum gelişir, ülke yücelir. Ama önce çalışmanın önemini bilmek gerekir, çünkü iş ahlakı bütün ahlaklardan üstündür.
Aradan uzun yıllar geçmiş, kırk sekiz yıl gibi uzun bir zaman. Adamın biri tesadüfen parkta dolaşırken, uzun senelerdir hiç görmediği ilkokul öğretmenini bir bankta oturmuşken bulur ve hemen tanır, yüzünü unutması mümkün değil. Önce tedirgin olduysa da utanarak yanına yaklaşır. Selam verir.
“Hocam beni tanıdınız mı?” Dedi.
Yaşı seksenlere varmış emekli öğretmen, başını ağırdan kaldırarak, kırpık gözlerle karşısındakini inceler, geçmişi usundan geçirir:
“Hayır, tanımadım,” diye cevap verdi.
“Hocam nasıl tanımadınız? Ben ilkokuldan …. Nolu ……….. öğrencinizim. Hani, hatırlamaya çalışınız, hocam. Bir gün sınıfta bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Benim saatim yoktu, ailemin bana saat alacak imkanı da yoktu. Arkadaşımızın saatine çok imrenmiştim. Dayanamadım, o saati ben almıştım. Arama yapmak zorunda kalmıştınız. “Herkes ayağa kalksın, duvara dönerek ellerini tahtaya dayasın arama yapacağım.” Demiştiniz.
Hem çok korkmuş hem de çok utanmıştım. Yaptığım çirkin davranış açığa çıkacaktı, kimsenin yüzüne bakacak yüzüm olmayacaktı. Çok korktum, eve de gidemezdim, terlemiştim, titriyordum. Kim bilir belki de okuldan kovulacaktım, artık yolun sonuna gelmiştim. Bir kez daha sesiniz yükseldi, kesin bir emir:
“ Şimdi herkes gözlerini kapatsın.!
Hepimiz, yüzümüz duvara dönük, çıt çıkarmadan durmuştuk. Ben ortalarda bir yerde gözüm kapalı olarak bekliyordum. Arama sırası bana gelince kalbimin durduğunu sandım. Saati cebimden sessizce, arkadaşlarımdan hiç kimse görmeden aldınız ve aynı sessizlik içinde sıranın sonuna kadar arama işlemini sürdürmüştünüz. Arama işlemi bittikten sonra:
“Herkes yerine oturabilir.” Sesinizde tek bir kızgınlık yoktu. Çok tuhaf!.. Tüm öğrenciler sonucu merakla beklerken, hiçbir açıklama yapamadan biraz önce cebimi yakan saati gerçek sahibine vermiştiniz. Ama beni ele vermediniz.
Hocam, yaşım ilerledi, altmışa merdiven dayadım, ama halen o olayı unutamıyorum. Beni neden ele vermediniz? Yıllarca düşündüm durdum ve en büyük dersi o gün, o olaydan sonra almış oldum. Hayatım boyunca örnek olacak dersi unutamadım. O günden sonra okulda kaldığımız süre içinde yüzünüze bakamaz olmuştum, en büyük ceza olarak bana bir şey söylemiyordunuz. Aklıma geldikçe ilk zamanlar çok sarsıldım, sonraları kendimi, yüce erdeminizin koruyucu gölgesinde hissettim.
Okul boyunca siz bana o utancı yaşatmadınız. Hocam şimdi hatırladınız mı? “
Yaşlı öğretmen, yan yana oturdukları bankta öğrencisinin omuzuna incitmekten çekinircesine elini koydu.
“Evet, şimdi hatırladım. Zaten o olayı ertesi gün unutmuştum. Eğer şu anda anlatmamış olsaydın, kalan ömrümde asla hatırlamayacaktım.” Gözleri hafif nemlenmişti.
“Sizleri tahtaya kaldırıp, gözlerinizi kapatın dedikten sonra ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim.” Dedi, öğrencisinin omuzunu birkaç kez tıpışladıktan sonra.
“O sen miydin?” Diye sordu.
Emekli öğretmen yıllar sonra saatin kimin aldığını, yine saati alandan öğrenmişti.
Ne muhteşem bir manzara… Ne ulvi bir davranış… Ne büyük bir erdemlik... Haydi, gelin de duygulanmayın, o elleri öpülesi öğretmen emeklisini alkışlamayın. Nihayet tamı tamına kırksekiz yıl sonra gelen itiraf. Yüreği geniş mert öğretmenin elinde Allah’ın hazinesi vardır, tükenmez.
Öğretmenlik bu, kolay değil…
24 Kasım 2024
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Sayın Hocam !
O usta kaleminizle hikayesini anlattığınız eli öpülesi öğretmenimizi
alkışlamamızı istemişsiniz ya. Siz sesini duymasanız bile ben bilgisayarımın
başında uzun süre alkışladım. Bundan emin olun.
Evet...
O yıllarda öyleydi Öğretmenlerimiz.
Ya şimdi?
Benim yazıma yaptığınız yorumda da belirttiğiniz gibi ne o öğretmenlerden kaldı
ne de o öğrencilerden.
Onlar kayıtlarda geçmeyen Babalarımız gibiydiler.
Çok duygulu bir yazıydı çookk.
O öğretmenimizi ve Sizi tekrar alkışlıyorum.
Gününüz nedeniyle sizin de ellerinizden öpüyorum.
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.
Selam ve Saygılarımla...
Mehmet Burhan AKIN
Gerçekleri yazmanın en kolay yolu toprak dama çıkıp bağırmak olmasa gerek, iki kelamı bir araya getirip sesini duyurmak kafi olur sanırım.
Eehh!... Elimizden gelen ancak bududur, Mili Eğitim Bakanı olamayacağımıza göre!...
Saygılarımla Komutanım.