- 626 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
967 – OLMAK YA DA OLMAMAK
Onur BİLGE
“Sessizce düşüyor sararan yapraklar toprağa. Sonra otlar bitiyor üstünde. Altında ölüm, üstünde hayat… Ne dökülmesi bitiyor yaprakların ne de çimlenmesi toprakların…
Ne kadar güzel olursa olsun, çirkinliktir sonları çiçeklerin. Yağmur yağar gider. Rüzgâr eser gider. Her canlı ölür gider. Bir çakıl yaşı kadar olamaz hiçbiri. Onun hayatı, dünya kurulalı beri...
Ağustos böcekleri biteviye öterken cır cır… Ortasından çatlar yarılır! Horoz ölür, gözü çöplükte kalır. Yılan ölür, gözü çimenlerde… Ateş böcekleri yanmakta… Pervaneler ona keza… Cezbeye tutulmuş gibi döne döne…
Kuşlar, kışlara kadar yaşayabilir en fazla. Yağmuru, karı, fırtınası, borası… Burası dünya… Öyle ya!
Toprağa düşer, yiter gider, canlı namına ne varsa. Toprak nasıl bir anaysa! Ne kadar acımasız, ne kadar da vurdumduymaz! Belki de bir süreliğine veriyor yavrularını dünyaya. Sonra çekip alıyor elinden, basıyor bağrına! Öyle bir sahiplenişle ki akıllara zarar! Bir daha zerresini geri vermemecesine!
Ne kadar hayat doludur kuşların cıvıltısı, arıların vızıltısı, ağustos böceğinin zırıltısı… Nasıl da gülücükler saçar etrafa ağaçlar, yapraklar! Nasıl da gülümser rengârenk çiçekler! Kim diyebilir ki: “Bir süre sonra ölecekler!”
Taş nasıl mallanır yosunu! Yosun nasıl da sarılır ona! Nasıl güvenir, nasıl tutunur! Ayrılmamacasına… Yosun kuruyana kadar, insan uyuyana kadar…
Uyku… Dünyanın en tadına doyulmazı… Ya son uyku? O en derini, belki de en dinlendireni…
Hayatın sonuna doğru ne kadar da kısalır günler! Beklentiler kalmaz, arayıp soran olmaz. Ümitler nerede gizlenirler?
İkindiler iç sıkıntısı, akşamlar çığlık çığlığa bunalım! Karanlık yine karanlık, gün ışığı gibi ampuller yansa da… Etrafta candan birileri olsa da… Ev yine kabirden kabir nedense… Rüzgârda titreşen sarı yapraklar gibiyim bense… Kalbim kelebek kanatları gibi açılıp kapanmakta… Çıkıp, uçup gidecek yerinden şöyle bir yekinse!
Ben de çekip gideceğim, daveti alır almaz elbette. Gölgenin hiç izi kalır mı yerde! Bir varmış, bir yokmuş olacak bu beden de… İşte bu yüzden tahammül kalmadı bende!”
“Ölümü kendine dert etme bu kadar dede! İnsan ne kadar hassas bu konuda! Diğer canlılar da ölüyorlar. Hiç de umursamıyorlar son âna kadar. Aslanların kaplanların arasında yaşayıp gidiyorlar. Denizlerde balıklar... Birbirlerini yerler onlar! Her canlının düşmanları var. Ne kadar da tehlikede, ayak altlarında gezen karıncalar... Çimenler, çiçekler, ağaçlar… Acaba kaybedecekleri bir şeyleri olmadığı için mi o kadar rahatlar?”
“Benim de kaybedecek bir şeyim yok Semiray. Biliyorsun, dünyada dikili bir taşım bile yok! Ancak ölünce iki dikili taşım olacak. Fakat ne yazık ki benim onlardan haberim bile olmayacak. Belki bir süre sonra birisi onları bile çalacak. "Benim!" diyebileceğimiz neyimiz var? Kalıcı ne var söylesene!”
“İki taştan bahsetme bana dede! O ikisi yan yana on bir oluıyorlar. Münkir’le Nekir de yan yana gelince on bir… On biri hiç sevmem ben. Hele takvimlerdeki on bir on birleri... Keşke onları çalsa birileri! Nedense on bir, derin keder ifadesidir bende.”
“Uzun lafın kısası iki cümle… “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” demiş William Shakespeare. “Ölmek, uyumak sadece!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 967
YORUMLAR
Sahip Olmak ya da Olmak
"Eğer insan yalnızca "sahip olduğu" şeylerden ibaretse, onları yitirdiğinde, kendini de yitirecek, kim olduğunu bilemeyecektir."
Yazınızı Erich Fromm'un Sahip Olmak ya da Olmak kitabından bir alıntıyla yorumladım.
Her zaman olduğu gibi güzeldi yazınız.
Tebrik ederim.
Selamlarımla.