- 1003 Okunma
- 2 Yorum
- 8 Beğeni
Annemin gözleri
Sabah kahvaltısı sonrası bulaşık makinesi olmayan evimizin kuzeye yamaç mutfağında, elimde yıkadığım çay bardaklarını suyu kurusun diye bulaşık tezgâhına ters koyduğum da anında buz tutarak olduğu yere yapışmıştı.
Henüz yeni, içme ve kullanım suyu ile tanışan ve sarı kıvırmalı musluktan akan soğuk suyun acı veren etkisinden parmaklarım jiletle kesilmiş gibi sızlamaya başlamış, kendi kendime dondum yaa aman offf diye söyleniyor, bir an önce sıcağa kavuşmak için alelacele tangur tungur mutfağı toparlayıp içeride gümbür gümbür yanan sobalı odaya kaçasım geliyordu.
Sırtımda, hiç unutmam kırmızı bir süveter, içinde siyah yakalı kazak, ve diz üstü yine siyah eteğim vardı.
Ayaklarımda annemin ördüğü yün patiğim ve puf terliklerim olsa da ne fayda, zeminden çektiğim soğuk, kanımı donduruyor, yüzlerce minik karınca sanki etlerimi ısırarak tenimde adım adım ilerliyor, tâ beynime kadar ulaşıyordu..
Aklımda üşümüşlüğüm ve istemsizce akan, ellerim yaş olduğu için ara sıra koluma silip arada ise içime çektiğim ve çocukluktan beri hiç sevemediğim burnum vardı..
Daha fazla oyalanmadan titreyerek mutfak kapısından çıkıp, sıcak odaya geçtiğimde, pencere önüne kurulmuş eskiden divan yahutta sedir dediğimiz tahtadan yapılmış üzeri minder ve üstleri kanaviçe işlemeli sırt yastıklar ile döşeli, yerden yüksekçe olan yerde anneciğim oturuyordu.
Pencere kenarında eski zamana yakışır şekilde plastik ve tenekeden saksıları olan, pembe küpeli çiçeği, begonvil, mor menekşeler vardı...
Vakit kuşluk vakti idi!..
Güney cepheye bakan oturma odamızın küçük penceresinden ışığını saçan kış güneşi, penceremizi terk edip artık yavaş yavaş başka yöne doğru ilerliyordu.
Annemin başında kenarı iğne oyalı beyaz bir başörtüsü, elinde yeşil ip ile ördüğü örgüsü vardı...
Mahalleden bir kaç komşu sabah sefasına gelmiş, derin sohbet veya dedikodu halinde idiler...
Aklı başında çıkmış gibi İştahla yanan turbo sobanın üstünde kaynayan çaydanlıktan arada damlacıklar düşüyor
Uzun bir cıssss sesi çıkıyordu.
Kendimi sıcak odada bulmamla birlikte ohh çekmiştim içimden. sobaya doğru adımlarımı atmaya yeltenmiştim ki,
Annem!
Elindeki örgüden başını kaldırıp buğday sarısını andıran yüzünü ve belli belirsiz olan sarışın kaşlarını çatarak sert bakışlar oluşturarak yüzüme öyle bir bakış atmıştı ki, olduğum yerde kalakaldım!..
Kaş göz hareketleri ile sobayı gösteriyor bir şeyler anlatmak istiyordu.
Odun kömür at diyecek zannetmem doğru olmazdı ki, zaten soba deli divane olmuş zılgıt çalar gibi bir türkü tutturmuş alev alev yanıyordu.
Yanındaki insanlar anlamasın, kızım sen ne dediğimi anla dercesine hala imalı hareketleri devam ediyordu..
Ama;
Ben algılayamıyordum!
Bende "hı, mı," der gibi dudak işaretleri yapıyordum...
Sanırım iyice kızmış olmalı ki,
Bana bu defa ismimle hitap ederek
"Gözlerime bak!" dedi. Sıktığı dişlerinin arasında çıkan irkildiğim ses tonu ile.
Annem sert bir kadın değildi.
Lakin; bu hali beni tedirgin etmiş çekiniyordum ondan.
Annemin gözlerine baktığımda
Göz bebeklerinde ılık ılık sevgi görsem de,
Göz pınarları puslu camı andırıyor
Arkasında ne söylemek istediğini göremiyor, anlamıyordum...
Annem gözünü ani bir refleks ile yumsa, kirpikleri birbirine birleşse idi şayet, bir kaç damla öfkeden elinde ördüğü örgünün ilmeğine karışacak her şey dolaşacak gibiydi...
Ben onu anlayamadım diye öfkesi az da olsa dinginleşmiş, hüzünlü bir hâl almıştı..
Başını pencereden dışarıya çevirdiğinde başörtüsünden şakağına düşmüş bir kaç tel ak saçı, güneş ışıkları ile pırıl pırıl parlıyordu.
Bir an
Gözleri öyle derin bir okyanusa dalar gibi uzaklara dalıp gitti...
Yüzündeki ince ve kalın kıvrımlardan yol alarak belki de onlarca hüzün dolu sahipsiz gemi kalktı.
Bense bakışlarımı kaçırmaya korktuğum gözlerimle annemin yüz ifadesine küçük bir sandal gibi demir atmış öylece bekliyordum...
"Acaba annem bana ne anlatmaya çalışıyor" diye.
Anlamamış olmam üzücü olsa da
"Annem kızım çay içelim mi?" dediğinde anlamıştım misafirlerin çayının bittiğini...
Komşular gidince yanına oturttu
"Bak Narin kızım,
Artık genç bir kız oluyorsun
Bir gün sana görücü gelecektir yahutta yabancıların olduğu bir ortamda bulunacağız illa ki,
Onun için her şey herkesin önünde söylenmez, bu gün sen benim gözlerime baktığında ne demek istediğimi anlamadın...
O insanların önünde ben seni bozmak veya azarlamak istemedim..
Sen sobanın üstünde kaynayan çaydan misafirlerimize ikram etmedin
Bende sana anlatmaya çalıştım anlamadın
Yarın öbür gün karşına biri çıkacaktır
Ve o kişinin sözlerine değil, gözlerine bak!
Ve insanları sadece gözlerinde ki ifadeden yakalayabilirsin.
Sana sevgisini, nefretini, samimiyetini, şefkatini, ve senden ne istediğini ancak gözlerinden okursun, gözler yalan söylemez" demişti...
İşte...
O gün aslında göz teması denen şeyi annem bana öğretmiş ve illaki
konuşmaya gerek yok, gözlerime bak! ne demek istediğimi anla demişti...
İşte..
O günden sonra annemle aramızda göz göze bakışarak bir lisan
oluşturmuştuk.
Sanırım bende yavaş yavaş aynı lisanı çocuklarıma da öğretmeliyim…
#hüzünlükent
YORUMLAR
Ne güzel ifadeler ,ne güzel bir anlatım bir kitabın ilk sayfasını okudum sanki, umarım arkası vardır.
Amaa şunu söylemeden geçemeyeceğim, annenizin yaptığını şimdi çocuklar yapıyor bize maalesef. Onların değil gözüne bakarak anlatmak bütün diller de jest ve mimiklerde de anlatsak işine gelmeyeni anlamak istemiyorlar.
Zaman tersine döndü güzelim, başarana ne mutlu ..
Ah diyorum ah yanlış zamanda gelmişim dünya ya hiç bir zamanın sultanlığını yaşayamadım.
Yazınızı kutladım canım.
Sevgilerimle...