2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
546
Okunma
İnsanoğlu yaratıldığı günden beri bir arayış içine düşmüş, kimi yaratanı ararken, kimi daha çok değişik alanlar içinde bulmuş kendini. Kafasında sorular zinciri peşini bırakmamış, onlarla yaşamayı düstur edinmiştir.
“Allah kimi seviyor?”
Bir soru… Sokağa çıkın, önünüze gelene sorun, olmadı; arkadaş, dost çevresine, yaşadığınız topluma sorun. Eminim çok değişik cevaplar gelecektir. Kimi mutlu olabileni diyecek, kimi iyi görebileni, biri tüm organlarımızla duyabileni derken, diğeri hissedebileni diyecek. Seçenekler uzayıp gidecek.
Bendenize sorulursa eğer, cevaben derim ki;
Her şeyden önce tüm tereddütlerden, şüphelerden uzak kalmak şartıyla, aklıselimi gönül kalbiyle birleştirerek Yüce Varlığa inanmak gerekir. Ve ilkin kendimizden başlayarak sorgulamak, yaşantımıza bir göz atmak olsun ilk görevimiz.
Kul hakkı,.. Hak hukuk der dururuz her daim. O halde her şeyden önemli sayılan başkalarının hakkını yiyeni değil, paylaşmayı bileni sevmez mi Yaratan?
Bedava kazanç peşine düşmüşüz nicedir, meyvesini hoş tatlı biliriz. Çalışıp çabalamadan, alın teri dökmeden, bize ait olamayanı yemek ne kadar etik olur varın siz düşünün. O halde; başkasının eline bakıp oturanı değil, alnının teriyle çalışıp helal kazananı sever.
Hayat sahnemizde olumlu olumsuz çok şeylerle karşılaşırız; çok insana çok acı, az insana biraz biraz tatlımsı bir yaşam, inişi var çıkışı var hepsinin. Acep; zorluklar karşısında vazgeçeni değil, ortam ne olursa olsun, metanetini yitirmeden mücadele edeni daha çok sevmez mi?
Hani, cezalandırmayı çözüm noktası biliriz ya, eğriyi doğrudan ayıklamadan; bazen bir kilo baklava uğruna bir çocuğun geleceği karartırken, bazen de memleketin yarısını alıp götürenleri ayakta alkışlarız ya!.. İşte öyle… O zaman derim ki; olumsuz işler karşısında cezalandıranı değil, hoş göreni daha çok sever.
Yaşantımızın her alanına nefret yer edinmiş, büyük bir hızla yükselen tırmanışını bilmeyeniniz yoktur sanırım. Nefret kör kurt gibidir, zan da öyle, kemirir, bitirir insanın vicdanını, yok eder imanını. O halde; nefreti değil sevgiyi, gururluyu değil alçakgönüllüyü çok sever.
Varsın cebi az, ama gönlü zengin olsun, çünkü O, gönlü zengini sever. Bir de kalp kıranı değil, gönül alanı daha çok seviyor.
Ve bir de etrafını huzursuz edeni değil, mutlu edeni, neşe saçanı çok, ama çok sever. Sonsuz merhametinden pay alanı, kendine benzemeye çalışanı seviyor.
Hani bir türkü var, bir mısrada geçen; “Severim okuyanı yazanı.” Demiş, adı sanı bilinmendik ozan. Kul okuyanı yazanı sever de, Yaratan sevmez mi? Sever… hem de çok sever okuyanı yazanı, hem güzel düşünüp anlatanı, insanların yararına güzel şeyler yapan herkesi seviyor. Hele, ilim ve bilime hiç diyecek yoktur, icat edeni, keşfedeni de çok seviyor.
Ömrünü heba ettikten sonra muhtaç duruma düşen anne ve babaları koruyan, kollayan, köpeğine oda açmak için onları kapı dışarı etmeyen, seven sayan, incitmeyen, hoş tutan çocukları çok seviyor. Çocuklarını ahlaki değerlerle süsleyen, her şeyinden kısıp fedakarlık ederek onları eğiten öğreten, yemeyip yediren içiren, koruyan, hoş gören anne babaları da çok seviyor.
Kainatta olup bitenlerin tümü; gökyüzü, denizler, doğa, doğada yaşayan her şey… Beşer şaşar denilmişse de yaşam tarzları, hayvanlar aleminden bunları gözlemledim. Okuduklarımdan olumlu olumsuz dersler çıkardım, toplumdan gördüklerim bana bunları anlattı.
İşte, ben Yaratanı böyle bilirim.
Biliyorum…
O bekliyor, umutla bekliyor, kulum hatasından vaz geçsin, günahlarından arınsın, bir gün dünyadan tertemiz gelsin. İşte bu yüzdendir hamdüsenalar eder yürekler.
O’na mutluluk ve şükranlarını haykıran insanların sesi, gönüllerden kopup yükselen sesleri duyar gibiyim. O sesler, ne muhteşem senfonidir!...
M. AKIN