HATIRALARA İZ BIRAKANLAR, KIZILCABÖLÜK GÜZELLEMESİ(2)
Tepsi üzerinde koyu renkli görünen kahvecinin "tavsan kanı bunlar" dedigi Cayı mı içtikten sonra meydanın kuzeyine doğru ilerledim. Karacasu yolu ile yukarı mahalle yolunun kesiştiği köşedeyim. Az ileride birbirlerine uzak mesafeden iki kişi "aksam sinemada kadinlar matinesi varmiş , bu gece bize kahve gözüktü " diye konusuyorlar. Parkın girişinde sinema afişleri aşılmış biraz sonra baslayacak sinema filminin, cift seans oldugu büyük harflerle yazılmış.
Küçük boylu , göbekli , gömleğin üzerinde lastik askılı pantolonlu ,tonton görünümlü , dudağının yan tarafına aldığı sigarayla "başlıyooorr, başliyooorr, bugün çift seans beyler" diye müşteri çağırıyor park çay bahcesi ve sinema işletmecisi Yusuf.
Park çay bahçesi yemyeşil ,uzun uzun çam ağaçlarının altinda masalar , ortada kucuk minyatür bir havuz. Fiskiyenin çıkardığı suyun sesinde havuz başında cay içilmez olur mu?..
Oturdum havuzun yanındaki masaya. Yan tarafimda bana biraz uzak ama sohbetlerine duyup anlayabiliyorum.
Çay ocağından kaytan bıyıklı yağız bir delikanlı bana baktığını gördüm. Elimle çay işareti yaparak çayımı sipariş verdim.
Yan masadakiler Denizli’ye 18 kilometre mesafeyi dusurecek yoldan bahsediyorlar. Bu yol nahiyenin kuzeyindeki babadagı’ndan açılacağına nahiye müdürünün önerisiyle kahvehanelerde satilan her cay başına cuzi bir nark alınıp,imece usulü herkes kazma, kürekle el , beden gücüyle, çalışamayacak kişilerin de güçlerine (maddi imkanı) göre yardim yaparak açılacağını, toplanan tum paralarla da ilk öncelik kırıcı olarak kullanilacak olan kompresör alinmasi ve muhtelif giderlerde kullanilacagindan bahsediyorlardi.
Havuz başında çayımı ictikten sonra karsimda ki parkin orta yerinde, cay ocağının bitisigindeki kapidan çıktım. Gözüm karşımdaki Hacı Ismeller (Hacı İsmail’ler) hanına dogru kaydı. Burası Gobekli’nin (Bekir) kahvehanesiydi. Onunde yolun kenarlarinda oturan ahbabım Hasan’’ı gördüm. O da hayvanlarına yem su verdikten sonra hava almak için kahveye gelmis.
Beni fark edip eliyle gel diye işaret etti.
-"Selamun aleykum" birader na piyon gibi hâl hatir sorarak oturdum.
-"Tezgah isledim, ( dokuma tezgahında kumaş dokumak) hayvanlarin yemini,suyunu verdim, biraz hava alayım, Bekir abinin çayına içeyim de kendime geleyim diye çıktım " diyerek hasbihal etmeye basladik. Epeyce bir sohbet ettikten sonra Hasan eve doğru ben ise Cumhuriyet ilkokulunun arka tarafindan Han önü caminin yanindan Nahiye müdürlüğü binasina doğru iniyorum.
Nahiye müdürlüğü binasi jandarma karakoluyla bitişik uzunlamasına bir binaydi. Jandarma karakolu da, nahiye müdürlüğü de yedi sekiz basamakla çıkılan bir konumda yapilmis guzel bir bina. Önünde küçücük bahcesinde kamelyasi ayri bir hava katıyor.
Nahiye müdürlüğünün yanindan belediyeye dogru gidiyorum. Hava sıcak, pazar var. Pazar hal binasi denilen etrafi dukkanlarla cevrili dort yerinde giriş,çıkışın olduğu yer ve kalabalik. Çıkış kapısının yan tarafinda kar helvası satan iki tezgah var.
(Genellikle pekmezmi olani tercih ediliyor. "Niye mi"?.. nahiye pekmeziyle de ünlüdür)
Ilceden gelen ve ce redeki butun pazarları takip eden seyyar ayakkabı tamircisi, ayakkabi satan ve elbise satanların arasindan geçerek Aydınlık sinemasının yanında çarşı meydanindayim. Karşı köşede Koçaklar fırını var. Buranin fırın kebabı da güzel olur. Somun ekmegi esmer, eksi mayalı ve halk, ekmeğini kendisi (yufka ekmegi) yaptığı icin somun ekmegi lüks’tü. Butun olarak somun alan çok nadirdi. Yarim veya ceyrek ekmek satışı çoğunluktaydı.
Fırının yanindan Karacasu yolu kemer caddesinden nahiyenin ilk yerlesim yeri olan kavak mahallesine dogru yürüyerek gidiyorum. Dereye dogru yaklaştığımda karşıma muhtemelen kerpic yapili ahsap kiremit catili yola bakan kisminda cumbası bulunan evin yanindan dereye inip (Nahiyenin içinden kuzeyden güney istikametine kış yag
islariyla akan dere) Kemerli taş yapili köprüyü incelemek ve bakmakti niyetim.
(Devam edecek)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.