- 643 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
963 - O AN
Onur BİLGE
Define, bir anda fenalaştı. Kalbini tuttu ne nefessiz kaldı. Bayılmak üzereydi ki tam gözleri kayarken kendini toparladı. Hepimiz ayağa kalktık ama hiçbir şey yapamadık. Ona en yakın olan Allah’tı. Yüreğim ağzıma geldi! Betim benzim atmış olmalı. Kanımın çekildiğini hissettim. Dizlerim boşandı. Böyle âni olaylar karşısında insan kalakalıyor!
Duygu kolonya getirmeye gitti. Ahmet su getirdi. Herkeste bir telaş! O, sakin görünüyor, bizi sükûnete davet ediyordu. Bir süre dinlendikten sonra hiç de dinlemek istemediğimiz bir şeyler anlatmaya başladı. Hepimiz yüzümüzü ekşittik. O konudan bahsetmemesini rica ettik ama galiba ona "De!" diyen vardı.
Çaresiz dinlemeye başladık. Fakat sonradan öyle güzel şeylere değindi ki anlattıkları fazlasıyla hoşuma gitti. Eminim ki herkes zevkle dinlemiştir. Yüzlerden merak ve memnuniyet okunuyordu.
"Eninde sonunda Rabbimize döneceğiz. Ecelimiz gelince, canımızı almakla görevlendirilen ve görevlerini eksiksiz yerine getiren Azrail, tam vaktinde ruhumuzu alacak.
Aslında o, bu görevi her gün, hatta bazen aynı gün içinde defalarca yerine getiriyor ama henüz ecel gelmediği için her defasında bir vakte kadar salıveriyor. Eceli gelenin ruhunu kabzediyor. O ruh bir daha bedene dönerek dünyada yaşamaya devam edemiyor. Uyku, ölümün kardeşi...
Azrail, ruhun bedenden çıkarılması için görevlendirilmiş. Ondan o ruhu, kişinin iman ve ameline göre rahmet melekleri veya azap melekleri teslim alırmış. Kabirde Münker ve Nekir tarafından sorgulanır, sonunda kabri ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur olurmuş.
Kur’an’da, Firavun hanedanını acıklı bir azabın kuşattığı, o azabın ateşle ve sabah akşam sürekli uygulandığı, kıyametin kopacağı gün de bir münadinin: “Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun!” diye sesleneceği bildirilmiş.
Demek ki onun gibiler ölünce, onlara kıyamet kopuncaya kadar azap edilecek, kıyamet günü de cehenneme sevk edilmek suretiyle azap, sonsuza kadar en şiddetli şekilde sürecekmiş. Kabir azabından Allah’a sığınırım!
Bir rivayete göre, Efendimiz bir cenazede bulunuyor. Mezar kazılıncaya kadar ashabından bazıları gelip etrafında oturuyor. Sanki her birinin başının üstünde birer kuş varmış da kıpırdayıverseler uçuverecekmiş gibi hareketsiz onu dinliyorlar.
Efendimiz üç kere: "Kabir azabından Allah’a sığınırım!" dedikten sonra ölüm, kıyamet ve ahiret hakkında onları bilgilendirmeye başlıyor:
"Mü’min vefat edeceği esnada, yanına yüzleri güneş gibi aydınlık melekler iner. Ona cennet kefenlerinden kefen, cennet kokularından koku getirir. Onun görebileceği şekilde otururlar. Sonra Azrail gelir, başucuna oturur. Ona: “Ey, iyi ve güzel nefis! Allah’ın affına ve rızasına kavuşmak üzere çık!” der. Canı, kaptan bir damla gibi akarak çıkar. Onu ânında, oradaki meleklere verir. Onlar o ruhu alırlar, kefenler, kokular ve alıp yükselirler.
Geçtikleri her yerdeki melekler o güzel kokuyu duyarlar. O güzel ruhun kime ait olduğunu merak ederler. Onlara, onun kimin ruhu olduğu söylenir ve o mümin, güzel sıfatlarıyla tanıtılır. Semaya ulaştıkları zaman, onun için kapılar hemen açılır. Her kattaki mukarreb melekler, onları bir sonraki semaya uğurlarlar. Yedinci semaya ulaştıklarında Allah:
“Kulumun kitabını İlliyyın’da yazın ve onu yeryüzüne iade edin! Ben onları orada yarattım. Sonra o oradan tekrar çıkarılacak.” der.
O anda ruh, cesedine geri döndürülür. Yanına iki melek gelir. Onu oturturlar ve sorgularlar. “Rabbin kim?” “Allah!” “Dinin ne?” “İslam!” “Peygamberin kim?” “Hazreti Muhammed S.A.V.” “Kitabın ne?” “Kur’an-ı Kerim!”
Semadan bir ses onu doğrular, ona cennetten bir döşek yayılmasını ve cennetten bir kapı açılmasını söyler. O anda ona cennet kokuları gelmeye başlar. Kabri, göz alabildiğine genişler.
Güzel yüzlü, güzel giyimli, hoş kokulu birisi gelip onu müjdeler. “Bugün, sana vaat edilen gündür! Ben senin sâlih amelinim.” der. O güzel insan sevinçle, bir an önce kıyametin kopması için dua eder. Ailesine ve sevdiklerine kavuşmak için sabırsızlanmaktadır.
Kâfirin eceli geldiğinde, üzerine semadan kara suratlı, yanlarında kancalar getiren melekler iner. Onun görebileceği bir yerde oturarak beklemeye başlarlar. Azrail başucuna oturur. “Ey kötü nefis! Allah’tan bir gazap ve öfkeyle çık!..” diye gürler.
Ruh, bedene dağılır. O da ıslak yünün arasından kancalı demir bir çubuk çıkarırcasına onun ruhunu bedeninden sıyırarak çıkarır. O anda orada beklemekte olan meleklere verir. Onlar da o ruhu, ellerindeki kancalara geçirirler. Etrafa, dünyanın en kötü kokusundan da kötü, çok pis bir koku yayılmaya başlar. O ruhla birlikte yükselirler. Melekler, o kokudan rahatsız olurlar. Kimin ruhu olduğunu sorarlar. O kötü insan, onlara en çirkin sıfatlarıyla tanıtılır.
Dünya semasına varırlar. Onun için kapılar açılmaz." der ve bir ayet okur. "Hiç şüphesiz gök kapılan açılmayacaktır. Onlar deve iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler!”
“Allah: “Bunun kitabını en aşağılık yerde, Siccîn’de yazın!” der. Onu şiddetli bir şekilde oradan atarlar.” der ve yine bir ayet okur: ’Kim Allah’a ortak koşarsa o, sanki gökyüzünden düşüp kuşların kaptığı yahut rüzgârın kendisini uzak bir yere attığı kimseye benzer."
“Habis ruh, cesedine feci şekilde döndürülür. Yanına iki melek gelir, onu oturturlar ve ona Rabbin’in ve Peygamberinin kim olduğu, dini ve kitabı sorulur. Kem küm eder. Semadan bir ses, onun yalan söylediğini bildirir. “Ona cehennemden bir döşek yayın ve ona cehennem ateşine giden bir kapı açın!” der.
Cehennemin kavurucu sıcağı gelmeye başlar. Kabir onu öyle sıkar ki kaburga kemikleri birbirine girer! Çok çirkin, kötü giyimli, pis kokulu biri gelir ve ona kötü bir haber iletir. “İşte sana vaat edilen gün!..” der ve ona kendisini tanıtır. “Ben senin kötü amelinim!” Onda şafak atar! “Rabbim kıyameti kopartma!” diye dua etmeye başlar.”
İşte böyle çocuklar! İnsan güzel yaşayıp, güzel ölmeli ve sevinçle mükâfatını almaya gitmeli! Geciken imanın kimseye faydası olmaz.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 963