- 336 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Van Acı Olay
İdeolojik dayatmayla ilgili başımdan geçen önemli bir olayı, sizinle paylaşmak istiyorum. Yıl 1985 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Yüksek okulunu kazanmıştım. Okula başladığımız ilk hafta Yaşar isimli bir arkadaşla tanıştım. Yaşar, kendisinin aslen Diyarbakırlı olduğunu, şu anda Tarsus’ta oturduklarını açıkladı. Daha sonra:
- Hemşehrim, biz evde kalıyoruz, bir sıkıntın olursa bekleriz, diye bayağı ilgi gösterdi.
Daha sonra zaman zaman Yaşar ile kafede oturuyoruz, çay içiyoruz. Yine böyle bir buluşmamızda Yaşar:
- Yasin, biliyorsun bizim milletimiz eziliyor, biz hakkımızı aramalıyız… gibi fikirlerini empoze etmeye başladı.
Ben, ortaokul ve lise yıllarımı Adana’da dayımların yanında okuduğum için, hem farklı sosyal dokuyu, hem de ideolojik fikirlerin nereye varacağını kavramıştım. Ayrıca İslami bir aile kültürü, dayımların MSP’deki aktif çalışmaları da; bana siyasi bir potansiyel kazandırmıştı.
- Bak Yaşar, dedim: Ben bir olayı değerlendirirken; İslami bir bakış açısıyla değerlendiririm. Yaşar:
- Biz de Müslümanız, dedi. Tartışmamız İslam ve İman üzere devam ederken, Yaşar’ın ifadelerinde dolaylı olarak, inkarcılığa doğru bir meyil olduğunu hissettim. Ben söz alarak:
- Yaşar dedim. Seninle görüşlerimiz, inanışlarımız ve yaşantımız farklı olduğundan; biz anlaşamayız. Dolayısıyla bundan böyle görüşmeye gerek yoktur.
Yaşar ile o günden sonra hiç görüşmedim. Ancak Yaşar ve arkadaşları boş durmuyordu. Kendilerine başka arkadaşlar bulup, gruplarını kurmuşlardı. İkinci sınıfa geldiğimizde, Diyarbakır- Batman grubu, Elazığ- Erzurum grubu belirgin bir hale gelmişti. Bu gruplar arasında zaman zaman sürtüşmeler ve kavgalar başlamıştı.
1987 Yılının Mayıs ayı; Yüksek okulun son sınıf, ikinci dönemin sonlarına doğru yaklaşıyorduk. Yüksek okulumuzda huzursuzluklar, yer yer o grupların çatışması başlamıştı. Aylardan Ramazan ayı idi. İftara doğru Yüksek okulumuzun yemekhanesine gittim. Yemek kuyruğunun çok fazla olduğunu görünce, bu gün iftarı dışarıdaki kafelerde yapayım diye, yemekhaneden çıktım.
Yüksek okulumuzun karşısında üç tane kafe vardı. Aradan Maraş caddesi geçmekteydi. Caddeden karşıya geçtim, Hasret kafesinde arka taraflarda bir masaya oturdum. Kafede bazı masalar rezerve edilmişti ancak, henüz müşteriler gelmemişti. O sırada gözüm karşı kaldırımda Elazığ-Erzurum grubuna ilişti. Yaklaşık 7-8 kişiydiler, içlerinden bazılarını tanıyordum. Bunlar grup halinde okulun bahçesine doğru gittiler. Benim de Elazığlı olup, samimi olduğum Kemal ve Fevzi diye iki arkadaşım vardı. Özellikle bu iki arkadaşımın hemşehri veya grup psikolojisiyle, bu grupta olup, oladığını kontrol etmek için, yerimden kalkıp okulun bahçesinde uzaktan onları bir süreliğine takip ettim. Arkadaşlarımın, grubun içinde olmadığını görünce, biraz ferahladım ve tekrar kafeye gidip yerime oturdum. Ancak, bitişikteki Mini kafenin açık oluşu beni endişelendirmişti. Çünkü Mini kafe; daha çok sol görüşlü öğrencilerin oturduğu bir mekandı. Pazar günleri genelde kapalı olan bu kafe, o gün açıktı ve tamamen dolu görünüyordu.
İftar vakti yaklaşınca; Elazığ- Erzurum grubu, okulun bahçesinden kafeye doğru gelmeye başladılar. Kafenin kapısına geldiklerinde, bitişik kafede oturanlarla tartışmaya ve kısa süre içinde kavgaya başladılar. O sırada benim olduğum kafede, ön sırada oturanlar ayağa kalkmıştı ve ben sadece sandalyelerin havada uçuştuğunu görüyordum. Kafenin ön tarafında ayağa kalkanlar da;
- Vurun ha vurun… diye ortalığı kızıştırıyorlardı.
Kısa süreliğine bir çatışma oldu. Polislerin gelmesiyle kavga sona erdi. Polis, bazılarını göz altına aldı. Kavgayla doğrudan ilgisi olmayanlara, yerlerine oturmalarını söyledi. Oturanlar alelacele iftarlarını açıp, kafeden çıktılar. Bu arada Batmanlı bir öğrencinin bıçak ile yaralandığını öğrendik. Onu bıçaklayan Elazığlı Adnan isminde bir öğrenci olduğu söylendi.
Yaralanan öğrenci Şirin TEKİN, hastahaneye kaldırılmıştı. Ancak ertesi gün kan kaybından öldüğünü duyduk. Ölüm haberini ben henüz duymamıştım. Sahur yemeği için Elazığlı Kemal arkadaşımla yemekhaneye gittik. Bir an akşamki olayı unutmuştum. Yemekhanenin ful dolu olduğunu görünce;
- Kemal bu gün herkes sahura gelmiş, dedim. Kemal ise endişeli bir şekilde;
- Akşam olay oldu ya! Kalabalık ondandır.
Yemek alanlar, yemeği yemiyorlardı. Biz daha yemeği almamıştık ki, yemeği alanlar kaşıklarıyla yemek tepsilerine vurarak, Şirin TEKİN’in ölümünü protesto ettiler. Bu arada güvenlik görevlileri, her hangi bir olay olmaması için yemekhanede bulunuyordu.
Sabah Kemal arkadaşımla birlikte okula gittik. Okulun yakınında bir grupla karşılaştık. Grubun içinden Remzi adında Diyarbakırlı bir öğrenci, Elazığlı olması nedeniyle arkadaşım Kemal’e laf atmaya başladı. Ben araya girerek;
- Kemal’in bu olayla hiçbir ilgisi yoktur. Dolayısıyla O’na karışırsanız, karşınızda beni görürsünüz… diye mukavemet gösterince, ikna olup bizden ayrıldı.
Olayın ertesi günü bazı gazete manşetlerinde; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde “Oruç yüzünden bir öğrenci öldürüldü!” şeklinde “provakatif ve manüpüle” bir haber yaptılar. Olayın, oruç tutmama ile hiçbir alakası yoktu. Tamamen sağ-sol gruplaşması sonucu, meydana gelen üzücü bir olaydan başka bir şey değildi.
Bu menfur olaydan sonra, Yüksek okulumuzda soğuk rüzgarlar esiyordu. Herkeste bir tedirginlik vardı. Bereket ki, okulun bitmesine az bir zaman kalmıştı. Başka bir olaya şahit olmadan, okuldan mezun olduk. 12 Eylül 1980 öncesi yaşanan ve pek çok masum insanımızın hayatına mal olan sağ-sol çatışmalarının; bazı merkezlerce organize edildiği herkesçe bilinen bir realitedir.
Üniversiteye geldiğinde garip bir Anadolu çocuğu olan Şirin TEKİN, katıldığı grubun “dayatmacı ideolojik fikirlerine” kurban edilmiştir.
Sonuç olarak; hiçbir beşeri ideoloji “insan hayatından” daha değerli değildir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.