- 371 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANIN TEFEKKÜR EDİLMESİ
Kendi varlığımızı görmezden gelip de kâinatın en ücra köşelerine gidip Âlemlerin Rabbinin varlığına delil aramaktan Allah’a sığınırız. Binaenaleyh ilk önce kendi yaratılışımızı tefekkür edeceğiz.
“Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?” (1)
Ey insan!
Hangi şiir var ki şâirsiz olsun?
Hangi eser var ki müessirsiz olsun?
Hangi sanat var ki sanatkârsız olsun?
Hangi kitap var ki müellifsiz olsun?
Öyle de
Şiir-i mûcize-i benî Âdem’in,
Son derece sanatlı yaratılan, ‘insan’ denen bu eserin,
İlim ve hikmetle yazılan beşerin; yaratıcısız, müessirsiz, sanatkârsız ve müellifsiz olması mümkün değildir. Elbette bir yaratıcısı, bir müessiri, bir sanatkârı ve bir müellifi vardır ki o Zât-ı Hâlık-ı Bâri’-i Sâni’-i Hakîm-i Vâhid-i Ehad’e Allah denilir.
“İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı hâlde biz kendisini yaratmışızdır?” (2)
Evet, otuz yaşındaki bir insan küçücük bir tefekkürle: “Ben otuz iki yıl önce ne idim ve neredeydim?” diye kendi kendine sorduğunda cismani vücud itibariyle adem âleminde olduğunu, hiç olduğunu anlayacaktır.
Ey insan! Sen bir hiç iken seni adem âleminden vücûd âlemine çıkaran Âlemlerin Rabbi Allah’tan başka kimdir? O Allah ki seni adem zulümatından kurtardı. Taş yapmadı, bitki yapmadı, hayvan yapmadı, eşref-i mahlûkat olan insan keyfiyetinde yarattı.
“O, insanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Fakat bakarsın ki (insan) Rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir.” (3)
Hâlık-ı Hakîm Kur’an’da nutfeden (4) yaratıldığımızı ilân ediyor. Evet, 7. yüzyıldaki insanlar da bu asırda yaşayan insanlar gibi tabii ki doğumun temel maddesinin erkek ile kadının birleşmesi sonucu erkekten gelen meni ile olduğunu, bebeğin ortalama 9 ayda doğduğunu biliyorlardı.
Ancak dikkat edilirse Kur’an, çok büyük bir hâdise olan insanın yaratılışına gafletle ve tesadüf nazarıyla değil, tamamen Kadîr-i Ezelî’nin tasarrufu olarak bakmamızı ve bu yaratılışı tefekkür etmemizi istiyor. Sahi Allah’tan başka hangi güç, hangi ilim bir damla suyu; gören, işiten, düşünen ve konuşan bir insan suretine dönüştürebilir?
“Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?
Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir?
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?” (5)
İnsanı bir damla sudan (sperm ve yumurtadan) yaratan Hâlık-ı Kadîr-i Zülcelâl olduğu gibi insanın döktüğü meniyi de yaratan yine Hâlık-ı Külli Şey’dir. O’ndan başka hiçbir yaratıcı yoktur.
“Şurası muhakkak ki erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti O yarattı.
(Rahime) atıldığı zaman nutfeden.” (6)
Allah (c.c.) bu âyetle; atılan nutfeden dilediğini erkek, dilediğini dişi olarak yarattığını ilân etmektedir ki bu büyük bir iştir. Evet, bir damla suyu terbiye ederek onu erkek ya da dişi olarak hangi keyfiyette yaratacağını tercih etmek, ona gözler ve kulaklar, eller ve ayaklar, dil ve dudaklar vermek; onu gören, işiten, düşünen ve konuşan bir insan suretine dönüştürmek elbette yalnızca külli irade sahibi Âlemlerin Rabbi Allah’ın işidir.
Daha derin bir tefekkür sahibi, “(Rahime) atıldığı zaman nutfeden.” ifadesinden kastın sperm olduğunu ve Allah’ın, cinsiyeti sperm hücresiyle belirlediğini fehmedebilir ki bilim bunu ancak asırlar sonra tespit edebilmiştir.
“Sonra nutfeyi, alaka (aşılanmış yumurta-zigot) yaptık. Peşinden, alakayı, mudğa (bir parçacık et) hâline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan hâline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” (7)
Cenab-ı Hakk, bilimin asırlar sonra bulduğu, insanın evrelerden geçirilerek nasıl yaratıldığını 7. yüzyılda indirdiği âyetlerle böyle anlatmaktadır.
(1) Tûr Sûresi, 52/35
(2) Meryem Sûresi, 19/67
(3) Nahl Sûresi, 16/4
(4) Nutfe: Farklı iki cinse ait hücrelerdir. Bir başka deyişle erkeğin sperm hücresiyle kadının yumurta hücresinin ortak adıdır ki Kur’an bunu nutfe diye tesmiye etmiştir. Günümüz bilimi ise bunu üreme hücreleri diye adlandırmaktadır.
(5) Vâkıa Sûresi, 56/57-59
(6) Necm Sûresi, 53/45-46
(7) Mü’minûn Sûresi, 23/14
Kaynak: Şair’ül İslam Yunus Kokan, Kitabu’t-Tefekkür, Tilki Kitap Yayınevi, s. 25-28
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.