- 771 Okunma
- 3 Yorum
- 6 Beğeni
Mor Hisli Parşömen
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Saklanıyorsun, yapma lütfen, değiştim ben, hayır öyle değil, evet anlıyorum, demek sonra, peki, nasıl, yok önemli değil, tabi neden olmasın, kimin yok ki, tamam olur, görüşürüz..."
Bu konuşmadan pek bir şey anlamadım. Bir benzeri, dünya üzerinde herhangi bir yerel şehir, kasaba veya metropolde gercekleşmişse ve ben sahicisine biraz olsun yaklaşmışsam bile bunu ispat etmem mümkün değil..
Farz edelim ki bu sıradan konuşmanın kulak misafiriyim ve bir lokantada, iskelede, son kararımla bir otobüs durağında bulunuyorum. Bu sözleri sarf eden genç kadınsa tam karşımda duraktan taşarcasına, telefon kulağında, bir o yana bir yana yürüyor olsun. Beyaz tiftik kazağı, saçlarını at kuyruğu topladığı mor çiçekli saten kumaş tokası, önemsiz bir ayrıntı bile olsa önü açık siyah montu, konuşmanın hararetinden olsa gerek duraktakilere kıyasla ağzından en çok buharı o çıkarması ile hakkında anlatılacak şeyler olmaz mı hiç? Önemli bir ayrıntı olarak belirtmeliyim, onu izlediğimi fark etmemeli. Çünkü görünene göre benim de ufak bir rolüm var.
Soğuk için yazıya işlerse şifasını sıcak kumlarda arar derler. O nedenle yalnızca on cümleden birinde bir çöl ciddiyetindeyim. Öyle ki mor tokalı kadın yürürken, sırt çantasından bir yandan bir şey arıyor. Telefonun ucundakini teessür duyarak anlatmak hiç içimden gelmiyor. Gönül meselesi orası kesin. O, bu kadın gibi bir aksama ile hayatı boyunca karşılaşmamış. Onun için övgü dolu sözler sarf etmek isteseydim bile, balık yağı tabletleri hakkında olumlu düşünceleri olmayan bir balıkçının hakkaniyetiyle, okyanusun inci avcısına benzemek istemiyorum. Üstelik bir süredir saklanan birini aramayı bıraktım.
İki şiiri birbirine tutturak eğreti bir üslubu göze aldığım zamanları hatırlıyorum. Bundan bahsedince aniden başım ağrıdı. Hazan mevsimi, hüsran ve güz betimini eksik yapmışım anlaşılan. Genelde on bir ay yurt dışında ikamet eden birinin memleket özlemine sıla demesiyle aşka sevda demek arasında çelişki dolu bir yerdeyim. Yazarken kelimelerimi yalnız bırakan anlayışları düşünüyorum. Oysa bir anlam arayışım yok, sonsuzluk mümkün. Doğa gülümse diyen fotoğrafçı gibi daha parşömene düşmeden siliyor bizi fotoğrafından.
Aklıma geldi de değiştim ben, sözünü çaresizce mi söyledi yoksa o yüksek oktavlı ses tellerininin sahibi olarak hissiyle titreştirip şuna benzer mi bir anlam çıkarmaya çalıştı? Gerçi konuşmayı açıklasam ne fayda, siliniyoruz şu an.
"Uzaklaştın ve ben bu ölçülemez mesafe için kendimi adadığım bir duruşla ve kendime haksızlık edercesine olmadığım biri gibi davranıp yakınında olma çabası veriyorum. "
Neredeyse ayağa kalkıp alkışayacaktım ama içimden bir ses kimse için değmez diyor. Yaşamı ne zamandır bir yük olarak görmeye başladım, onu düşünüyorum, her gün en az birkaç kez,
Öyle ya, sürekli ağaçlardan bahsedecek değilim, duvarlar, tepeler, köprüler, rüzgar ve toprak sığındığım oluyor genelde. Örneğin ağaç öncekiydi, şimdi sonrakide miyim? Şu anki önceki olmadan zamanım var mı bilemiyorum. Yazmasam içimde kalırdı, o da küflenirdi malum. Kimseye şiir yazdığımı söylemem sonra.
Her şeyi anlam üzerine kurulu bir sistemin melankoliye yatkın düzensizliğinin bir değişim umudu içindeyim. Hüzün kelimesi ne zamandır var merak ediyorum. Şu sıralar teknolojinin insandan itibaren sakladığı bir ifade olduğunu düşünüyorum. İyi mi ediyorum acaba?
Telefonuma mesaj geldi, ne yazıyor bakayım.
" Akşama ne yiyeceğiz?"
Bu soru önemlidir ki Aristo sindirimin üzerinde uzun uzun durmuştur. Düşüncenin organı yok mu sahiden? Otobüse bindim, el salladığımı hayal ettim ve mor çiçekli tokayı çok beğendim.
YORUMLAR
insan bazen kendi kabuğuna, kendi zulasına çekiliyor...bu da bir çeşit saklanma ve kendini koruma iç güdüsü...dokunduğun ve hissettiğin her şeyde bir anlam var aslında ama senin baktığın gibi bakmıyor diğerleri...
'şu duvar konuşuyor, şu duvarın bana anlatmak istediği şeyler var!' desem kaç kişi inanır bana?
Sen 'mor hisli parşömen' deyince bile ben o parşömenin etek boylarının rüzgâr eşliğinde sokak ortasında dans ederek, sesine ortak ettiği hışırtı ve uğultuyu peşinden sürükleyip getirdiğini görüyor ve işitiyorum burdan...
ve bu güzel bir his...kötü diyemeyeceğim kadar hisli ve gerçek üstelik...
tebrikler Parlain...
Parlain m
Bilmediğim pek çok nedenle hala yazıyor olmalıyım. Duvarların anlattıklarını bir yazıya aktarmak çarpma gerçekleştirmeden oldukça zor ve her şeyden uzaklaşmayı gerektiriyor. Sonrasında bir giz yakalamışcasına saklamak, açığa çıksa bile korumak istemek beklenir şeyler. Kısaca paylaştığımda bir yandan saklanmak da istiyorum. Yalnızca anlayacak olanlar için sözlerim. Yorumunu okumak aynı nedenlerle iyi hissettiriyor, minnnettarım sana. Umarım bir daha ne günün yazısı ne de günün şiirinde görünür olmam söz konusu olmaz. Rahat ederim böylece. Buradan yetkililere sesleniyorum. Nice edebiyat defteri ailesinin seçkin üyeleri var, ben uzaydan bildiriyorum adeta, iyi geceler dilerim, teşekkürler Gule.
Gule
teşekkürler paylaşım için...