- 474 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aşkın gücü
Okulların açılmasına az kalmıştı. Yıl 1970 in eylül ayıydı. İlk okulu doğduğum yer Harmanlı’da birincilikle bitirip,büyük annemi ve büyük babamı öz anne baba bilerek on yaşıma gelmiştim. Köyümüzde orta okul yoktu. Okumayı ders çalışmayı gaz lambasının altında yapmaktan büyük haz duyardım. Soğuk o karakış günleri sobanın başında ders yapmak bir başka zevkli olurdu. Orta okula başlamam gerekti. Babam Çelikhan ilçesinin orman dairesinde devlet memuydu. Orada orta okul olduğundan bana ve dedeme birçok dümenler çevrilerek ,kandırılarak götürülüp okula gitmem için ikna edildim. Dedemden ayrılmak bana ölüm gibi bir şeydi. Bütün sevgisini bana bağlamış bende ona öyleydim. Ayrılışımız büyük bir hüzün hikayesinde gerçekleşti. Okumak için göze almıştım bu ayrılığı. Çelikhan iki dağ arasına kurulmuş ,köyüme çok uzak ,Adıyaman’a tenha bir yerde ilçeydi. Halkı dünya ile ilişkisini kesmiş gibi yaşamlarını sürdürüyordu. Ana dili kürtçe,Türkçe bilen insan çok azdı. Memur kesimlerden çat pat bazıları öğrenmişti. Hele kız çocuklarını okula hiç göndermeye alışmamışlar ,erkek çocuklarında bazıları okulla tanışmıştı. Ben sudan çıkmış balık gibi hissediyordum kendimi . Yer ve geldiğim ev bana çok yabancıydı. Alışmak için çok çaba sarfedeceğim biliyordum. Azize isminde bir kürt kızı orta okula ilk gidendi o zamanlar. Benim de uzaktan tanıdığım Azize uzun boylu ,siyah saçları örgülü ,esmer tenli, görünüm itibarıyla terbiyeli ve ağır başlı bir kızdı. Yürüyüşü ile sanki küçük hanımefendiydi. Babasını küçük yaşta kaybetmiş ,orta yaşta hasta ve hiç Türkçe bilmeyen annesiyle beraber yaşıyordu. Okulumuzdaki edebiyat öğretmenimiz Vural hocam kalbini bu kıza kaptırmıştı. Duyduğuma göre kıza tenefüsün birinde “ seni ailenden istersem bana varır mısın “ demiş. Kız hafif bir gülümsemeyle utanarak sessizce olur diye cevabını vermiş. Aradan iki yıl geçti. Kız okulunu bitirdi ve orta okul diplomasını aldı. Benim okula başladığım seneydi bu olanlar. Ufak ilçe de duymayan yoktu.
Vural hocamın evi tam bizim evin karşısındaydı.Ev ana yol ,çarşı içinde olduğu için perdesinin hiç açılmadığı ilk dikkatimi çekendi. Nedeni hocamın beyninde kilitli olduğundan hafif bir şüphe bende de uyanmıştı. Neden hiç perde kıpırdamıyor diye düşünmüştüm. Evde olup olmadığını onun için kimse anlamazdı. Muhakkak kapısını çalmak gerekti.
Orta okula başlamıştım. Otuz beş kişilik sınıfta ,benimle beraber beş memur kızı vardı. İlçenin yerlisinden hiç kız çocuğu yoktu. O zaman okul sabah başlayıp gün batımına kadar sürerdi. Bir akşam okuldan döndüğümde evimizde bir misafir olduğunu gördüm. Orta yaşta ,gün görmüş ,etine dolgun bir hanım olan bu kadın Vural hocamın annesiydi. Ta memleketi olan Edirne’den buraya oğlu için gelmişti. Annemle koyu sohbet içinde olduklarını gördüm. Oğlunun bir Kürt kızına tutulduğunu,kendisinin onaylamadığını,ne yapacağını şaşırmış vaziyette olduğunu söylüyordu. Ne yaptıysa vazgeçiremediğini de anlattı. Ben de geriden kulak misafiri oluyordum. Eskiden beri bir söz vardır “ Çocuktan al haberi “ derler. Ne doğru bir söz bu. Şimdi torunlarımda görüyorum büyüklerin yanında oyuncakla oynar gibi büyükleri dinlemekte çok usta bu çocuklar. Belki bende onlar gibi yaptım zannediyorum.Kitap alma ,ders yapma bahanesiyle yanlarına gidip geldim. Olanları sessizce duydum. Sonunda annesi mecburen kızı istemek zorunda kaldı. Bir kutu şeker ve bir demet çiçekle isteme merasimini yapıp bitirmişler. Anne belki hevesi geçer diye söz yüzüğünü takıp memleketine döndü. Bir gün Azize’ yi evinin yakınından geçerken gördüm. Parmağındaki yüzük etrafa kazanmışlık gururunu gösterir gibi ışıldıyordu. Azize sevgisinden ve sevildiğinden emin yakışıklı, kumral dalgalı saçlı Vural hocasına kavuşmanın gününü sakince sabırla bekliyordu. Bu haberi ilçe de duymayan kalmamıştı. İlçe de yaşayan insanların Vural hocanın sabrına ve aşkına çok saygı duyduklarını işitiyor ve görüyordum. İşin ilginç yanı bu kadar dışarıya açılmamış ,kendine has kültürde kalmış bir yerde normalmiş gibi görmek ve görünmek. Kayda değer bir şeydi o zamanlar. Aşk burda kazanmış Çelikhan”ın sokaklarında kahkasını atarak Nemrut dağına kadar sesini duyuruyordu.Aşk iki ayrı kültürde büyüyen genci birleştirdiğinden burnu ta kaf dağına ulaşmış, şımarmayı hak etmişti. Önümüzdeki yaz olacak düğünleri bir hayli ses getirip konuşulacağı tahmin ediliyordu.
Kızların küçük yaşta evlenip çocuk yapması ,tütün tarlasında çalışıp evine kocasına bakması bir görev olarak bilinirdi. Başka türlüsü düşünülmezdi zaten ,düşünselerde hakları da kadının kimliğimde yoktu. Bu yörenin kadınlarının farklı giyim tarzları vardı . Köyümde bu giyimleri önce hiç görmemiştim. Başlarında kasnağı andırır şey ;alınlarında dizili altınlar, üç parça şeklinde zubun dedikleri allı yeşilli ,ipekli elbiselerin içinde kadınların güzellikleri daha göz alıcı görünüyordu . Bir sefer annemle ben bu elbiseleri komşudan ödünç alarak , giyinip fotoğraf çektirdik. Daha ileri ki günlerde bu yöre halkının ,ne kadar sıcak ,samimi insanlar olduğuna şahit olacaktım.
Devamı sevginin gücü
F T