- 593 Okunma
- 5 Yorum
- 6 Beğeni
S U A V İ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sarışın, bal rengi gözleri, yanaklarında belli belirsiz çilleri olan bir gençti Suavi. En büyük ağabeyimin de yakın arkadaşlarından biriydi. Bir süreliğine kiralık bir eve taşınmıştık o zamanlar.
Evimizin karşı köşesinde anneannesinin iki katlı ahşap evlerinde yaşıyordu Suavi.
Çok yıllar geçti üzerinden, neden anneannesi ile yaşadığını tam olarak hatırlamıyorum. İstanbul’da okuduğu için olabilirdi, zira ailesi Ankara da yaşıyordu.
Ben de henüz orta okula gidiyordum Ailem için haliyle hala bir çocuktum.
Bir gün genç kız olma yolunda, ilk adımı attığımda çığlığım üzerine “Ne oldu” diye aceleyle gelen annemin, durumu görünce yanağıma bir tokat atmasıyla öğrenecektim.
Her genç kızın karşılaşacağı bir durummuş bu.
“Madem her genç kızın başına geliyormuş, niye tokat yedim. Bu benim suçum mu?” diye isyan ettiğimde, annemin o an ki şoktan çıkmam için bunu yaptığını söylediğini de gayet iyi hatırlıyorum.
Bu arada ben, Suavi’ye platonik olarak aşık olmuştum.
Artık saçıma başıma, kılık kıyafetime, çok daha fazla önem veriyordum ve olan bitenlerle her zamankinden çok daha fazla ilgileniyordum.
Suavi ara sıra abimle birlikte, bize ders çalışmaya geldiğinde çok mutlu oluyordum. Ancak o, saçlarımı karıştırıp “Naber ufaklık” dediğinde sinir oluyordum.
Çocuk yerine konuyor olmaktan rahatsız oluyordum çünkü. Oysa ben onun tarafından farklı şekilde fark edilmeyi istiyordum.
Hafta sonu kahvaltıları pek özenilerek yapılırdı evimizde. O Pazar da yine soframızın hazırlığını yaparken, annem “A.. Ekmek kalmamış, dedi. Hadi kızım bir koşu al da gel”
Sabah yataktan kalktığımda üzerime bir penye ve belden lastikli eteğimi giymiştim. O hızla evden çıkıp apartmanın kapısına geldiğimde, Suavi’yi yatak odasının penceresinde iki kolu havada gerinirken görünce, gerisin geriye apartmanın içine kaçtım.
Zira her daim onun gözüne hoş görünmek istiyordum. Eve girip üstümü değiştiremezdim de. Hemen eteğimin lastikli kısmandan bir kaç kez kıvırarak en azından eteği kısaltıp, daha hoş hale getirdiğimi sandım kendimce.
Saçlarımı da elimle biraz düzeltip, yüzümde bir gülümseme yeniden çıktım apartman kapısından dışarı. O hala camda etrafa bakınıyordu.
Beni görünce tam elini kaldırıp selamlıyordu ki, gülmeye başladı. Ben de güldüm ve el sallayarak karşılık verdim. Beğendi beni diye düşündüğüm için İçim kıpır kıpır koşturarak gittim bakkala, ekmeği aldığım gibi aynı hızla geri döndüm.
Onu hala pencerede bulmayı ümit ediyordum ama yoktu. Eve girdiğimde portmantonun boy aynasında eteğimin halini görünce, resmen morardım. O sırada annem de görmüştü komik halimi.
“Bu ne hal? Dedi. Ne yaptın sen o eteğe öyle? Bir ucu yerde bir ucu gökte kalmış!”
“Ne olmuş ki” deyip farkında değilmiş gibi, hemen sağından solundan çekiştirip eteği düzelttim. Ama kendimi çok kötü hissetmiştim. Beğendireceğim derken, sabah sabah üzerime güldürmüştüm platonik aşkımı.
Çok utanmıştım. Bir süre onunla karşılaşmak bile istemedim, unutsun gitsin diye. Çocukluk işte.
***
Suavi bir zaman sonra görünmez olmuştu artık pencerede.. Soramıyordum da alenen o nerede diye. Sonradan abimden ailesinin yanına döndüğünü, bir süre sonra da hostes bir kızla nişanlandığını duydum.
Resmen yıkılmıştım. Her gece yatmadan önce onun yatak odasının ışığına bakar, şimdi acep ne yapıyor diye hayallere dalardım. Bazen de onun ışığı sönmeden kafamı yastığıma koymazdım.
Şimdi ne olacaktı peki?
Onsuz o ahşap evin hiçbir şirinliği de kalmamıştı. Önünden geçerken, kafamı kaldırıp bakmak bile gelmiyordu artık içimden. Bu halim ne kadar sürdü hatırlamıyorum, yıllar geçmişti aradan ve Suavi de anılarda kalmıştı artık.
Ancak bir hafta sonunda tenis turnuvası yapılan bir yere gitmiştik arkadaş gurubumuzla.
Ortalarda, bir kadınla el ele dolanan bir adam dikkatimi çekti. Bir yerlerden tanıyorum ben bu kişiyi derken dank etti. O benim platonik aşkım, Suavi idi. Arkadaşlarımdan müsaade isteyip, yanına gittim.
“Merhaba “ deyince, karı koca şaşkın baktılar yüzüme. Suavi beni tanıyamamıştı. Bir zamanlar “Naber ufaklık” diye başını okşadığı çirkin kara kuru çocuk, şimdi bir genç kız olarak karşısındaydı.
Kendimi tanıtınca hayretini de gizleyememişti.
Gözlerinde gördüğüm o hayranlık ifadesinin izleri, yılların acısını içimden alıp gitmişti…
***
YORUMLAR
Billur T. Phelps
Anılar acı, tatlı her daim kalbimizde.
Kimi hatırlayınca göz sulandırır, kimileri de gülücük kondurur böyle yüze.
merhaba gülyürekli yazarım.böyle güzel eserler yazan eller.gönüller dert görmesin gülyüzünüz daim gülsün..bazen aman ne anlar sevgiden deselerde gönül işte söz geçmiyor ki....severek takipteyim.iyiki sizi tanımışım .iyiki varsınız.gül diyarından selam olsun güzel yazarıma
Billur T. Phelps
Teşekkür ederim canım.
Sen de iyi ki varsın...