- 347 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SULTAN AHMET’DE CUMA NAMAZI
Şanlı mazi çok haşmetli,
Gurur verir şanlı soyum,
Çok asildir ırkım boyum,
Tarih yazdı şanlı soyum!
Tarih boyunca, atalarımız tarafından yapılan sayısız muhteşem eserler, cihan şümul devlet olan Osmanlının ihtişamını gururla temsil ediyorlar.
Sultan Ahmet Camii de bunlardan biri. Bu cami, Sultan Birinci Ahmet Han’ın emri ile, Baş mimar Sedefkar Mehmet Ağa tarafından yapılmıştır.
1609 (H.1018) yılında caminin temeline ilk kazmayı Sultan Ahmet Han vurur!.. Cihan Sultanı eteğiyle taş, toprak topla-mıştır: ” Ya Rab! Bu Mabet Ahmet kulunun hizmetidir. Kabul eyle Allah’ ım. ” diye dua eder.
Osmanlı devletinin ihtişamını, kudretini, o devrin sanattaki, inceliğini, zarafetini gösteren muhteşem bir abidedir, Sultan Ahmet Camii, Marmara dan gelen, boğazdan geçen gemilerin karşın da muhteşem görünüş ve azametiyle dikkatleri çekmektedir.
Böyle bir hakimiyetin, böyle bir ihtişamın, tevazu ile bütünleştiği, muhteşem güzelliği kazandıran şaheserler, başka hani millette, ülkede, hangi diyarda görülebilir?
Günler den bir gün, Cuma nazını eda etmek için Sultanahmet camiye gittim. Ey ulu mabet, ben önce seni okuduğum bir kitapda tanıdım, seyrettiğim bir filimde gördüm!.. Bir cenaze töremin de, bir bayram namazın da, okunan Kur’an da ho- canın yaptığı dua da seni hep hissettim. Şimdi ise seni yakından temaşa ediyorum...
Bu yüce mabedi seyrederken duygularım öylesine depreşti ki; düşüncelerim başka, başka alemlere pencereler açtı! Gözlerim den perdeler kalktı, sezgilerim yoğunlaştı Ruhumun derinliklerin de başka alemlere seyhat eder oldum...
Kubbenin tavanına sinmiş mimarinin, yakut çehresindeki renkler ve çizgilerle bütünleştiği bu ulu mabet, bana neler neler fısıldıyor, bana neler neler anlatıyor…
Avlusunda güvercinlerin uçuşu, müezzinin o yanık, davudi sesi içimi titretti!.. Tüylerim diken, diken oldu! Hislendim, duygulandım Kaldırım taşına oturup, ezanı Muhammedi bitene kadar ağladım vecd içinde öteler alemini düşündüm...
Sultanım, ismi alinizle anılan camiyi yaptırmakla, belli ki; ne bü- yük ulvi gayelere hizmet etmişsiniz, şimdi bunu daha iyi anlıyorum. Sultanım, dostlar seni inkar etse de, düşmanlar türlü heyezeyanlar kussa da, ben senin iyiliğine inanıyorum. Her yeni bir rejim, kendinden evvelkini kötüleyerek tutunur ve ayakta kalıyor,ben bunu çok iyi bilenlerdenim...
Sultanım, kötülüklerini duymadım, bilmiyorum. Yalan söyleyen tarih utansın!.. Yazılan tarihler senin iyiliklerini bizlere kadar iletmiyor. Zira, yazılan o tarih kitapların da, her gafilin bir mütalaası yer alıyor.
Sultanım, her gün ustalarına talimat yağdırdığın: ” Eserim, azametli, haşmetli olsun! Neslim bununla övünecek! ”dediğini duyayar gibiyim. Bu camii bizlere gurur vermektedir. Sultanım, Caminin ilk açılışında, o haşmetli Cuma olayına katılıp bende sizinle namaz kılmak isterdim.
Caminin dört bir köşesine göz gezdiriyorum. Caminin mermer sütunları, nakış, nakış halıları, kelimeyi tevhit, Allah’(C.C.) ismi alaları yazılı levhaları gördükçe, kalbimin derinlerinde hissettiğigim o manevi vecd ile çok duygulandım…
Bu muhteşem mabedin bir başka hali, pür meali var ki, onları anlatmaya bir türlü dilim varmıyor. Sultanım, senin Allah’ın evi diye yaptırdığın koca mabedin manevi havasını bozanlar var…Yabancı turistler, bizansın torunları, o Kostantinepolisin hüznünü unutarak, mahiyetini anlayamadıkları, harikulade bu muhteşem manzarayı, hiçbir iştiyak duymadan avanak, avanak seyrediyorlar…
Sultanım, Allah’ın evi diye yaptırdığın ibadet hane, hüzünlü ve de çok mahzun. O koca mabedin bahçesinde ne gül, ne papatya, ne lale, nede su dağıtan sebilciler yok!..
Birkaç kelime gevelemekten başka marifeti olmayan garbın o züppeleri volta atıyorlar. Yozlaşmayı ve gavurlaşmayı meziyet sanan yerli turistler, Müslümanlara göstermedikleri ilgiyi yabancı turistlere gösteriyorlar. Gavur oğlu gavurlar, yosmalar, ibadethanenin merdivenlerinde fingirdeşiyorlar!.. Cami avlusu yasak aşk ve randevu yeri olmuş sanki… Camide dolaşan o beynamazları gördükçe içim yanıyor, olanları bir türlü hazmedemiyorum, sinirlerim, ashabım bozuluyor. Müslümanlar, haneyi kutsiye koşup beş vakit ibadetlerini ifa ediyorlar. Onlar gittikten sonra, seher vaktine kadar bir sessizlik ve matem çöküyor avlu duvarlarına. Güneş ortalığı aydınlatınca tüysüzler dönüyor merdivenlere…
Serviler de serinlemenin saadetini tadamayanlar, şadırvanlarda ki akan şırıl, şırıl suların hayat saçan nağmelerini duymayan şu züppeler, yosmalar el ele, kol kola, o güzelim mabedin manevi havasını bozuyorlar.
Sultanım, nerede senin o bildiğin cemaat, o müezzin ve imamlar, onlar yok artık, şimdi. Her şeyde yozlaşma ve bozulma var. Burası, ibadethane değil de aşk, meşk yeri, ticarethane olmuş san ki. Sultanım, bütün bunlar sizin zamanınızda olsaydı, yaveriniz, camide apdessiz gezen o beynamaz sürtükleri, o züppeleri zindanlara attırırdı, onlara gerekli dersi verirdi sanırım.
Cami’nin avlusunda daha neler var neler? Sarhoşlar ve aşıklar,seyyar satıcılar, put simsarları ve de pikniklerde çay kaynatan, çifte telli oynayan, onlara alkış tutan, servilerin gölgesinde serinleyen frenk yosmaları, daha bitmedi ki, Sultanım, Cami de filim çeviren artistler ve onlarla resim çektiren sözde aydın imamlar,müezzinler, Şimdi o muha-fızlarınız olsaydı, frenkleşen şu müpdezelleri tutuklardı sultanım!
Savaş meydanlarında kükreyen kahramanların, çok cesur olan bahadırların vecd içinde namaz kıldığı,yüz sürdüğü nurlu alınların öptüğü o mekanlarda şimdi kimler dolaşıyor, bir bilsen Sultanım!.. Söylemeden edemeyeceğim, haya perdesi yırtılmış olan o yüzsüz kisveleri edepten yoksun, batı hayranı dejenere olmuş bozulmuş ve yozlaşmış insanlar kutsal mekanlarda yatıp yuvarlanıyorlar. Bu saydıklarımı abartmıyorum Sultanım, daha da fazlası var, durum, ahval çok kötü, yürekler acısı.
Sultanım, zati aliniz ve o ecdadınız, Allah rızası için cephelerde cihad ettiniz ve savaştınız! Apeninleri, Zağros dağlarını at sırtın da aştınız! Türk sancağını ta Viyana kapısına astınız!.. Eski dündünyanın üç büyük kıtasını feth ettiniz!.Çağ kapayıp çağ aştınızşimdiki batı hayranı torunlarınız ise, frenklerle kucaklaşıp san ki geçmişten intikam alıyorlar ve kinlerini kusuyorlar!..
Sultanım, cihan şümul devlet olan Osmanlıyı yönetirken kendi idareniz altında ki milletlerin hepsine hakkaniyetli dav- randınız!.. Din, dil, milliyet ve renk farkı gözetmediniz. Geçmişte Osmanlının himayesi altında yaşayan ülkeleri hep adaletle yönettiniz!..Yazılan tarihler bu geçekleri ortaya koymaktadır. Osmanlıların zamanın da, birer ilim ve irfan merkezi haline geldiklerini itiraf eden ülkeler, o şanlı geçmişi hala yad etmektedirler. O sayısız tarihi vesikalar, eserler bu gerçekleri bir, bir ortaya koymaktadır.
Sultanım, günümüzdeki dinsizlik ve yozlaşma toplumları öz değerlerinden uzaklaştırdı ve dejenerasyona uğrattı!.. Akıl-ların öldürülmesi, teşvikin söndürülmesi, kalperin karartılması, insanların ruhsuzlaştırılması sonucunda toplumlar deje-
nerasyona uğramış, kimliklerini, kişiliklerini kaybetmişler.
Sultanım, kin, haset yerine, toplumda sevgi, kardeşlik, muhabbet bağları kurulabilseydi, bugün toplum yapısı çok farklı olurdu. Kin ve nefret, anarşi, ihtilal naraları yerine milletimizin manevi değerleri ön plana çıkardı. Hiçbir mesele çözüm-
süz kalmazdı.Her şey çok farklı olurdu,yaşama sevincimiz artardı.
İlimde, sanatta, ziraatta, ticarette zirveye ulaşmamız, İslam’ın emirlerine sıkısıkıya bağlı kalmamıza bağlıdır. Bundan gayrısı çıkar yol değildir. Gönlünde iman, inanç dolu kimseler, huzur,mutluluk içerisinde yaşarlar. İnanan insanlar kula kul olmazlar, Allah’a kul olurlardı. Umudu yitik, mutluluğa hasret, sapıklık için de bocalayanlar, cehaletin o korkunç sa- bataklığından kendilerini kurtaramıyorlar. Her konuda tereddüt, endişe içerisinde olanlar,
pık ideolojiler pençesinden kurtulamayanlar huzura muhtaç!..
İslam’ı benimseyip, Kur’an emirleri doğrultusunda hareket edenler huzurlu ve mutlu bir hayat yaşarlar, ruhsal bir sıkıntı görmezler. İnsanların kula kul olmaktan, kölelikten, esaretten kurtulması hür ve özgür yaşaması, gönüllerin ve kalplerin manevi huzur bulmasına bağlıdır. İşte o zaman insanlık dünya ve ahiret mutluluğunu yakalar. Dış güçler ve iç güçler sinsi planlarla maddi,manevi, ahlaki, kültürel değerlerimizi kökten, temelden değiştirmek istiyorlar. Fakat bunu asla
başaramayacaklar.
Sultanım, şimdiki dünya, eski dünya değil. Şimdi ki dünya öylesine karışmış ki; insanlar, dinli, dinsiz diye tefrik edilmiyor artık. Bizimkiler maişet derdine düştüler! Bu yüzden, Avrupa’ya, dünyanın her tarafına gider oldular. Bizimkiler, Alman, Fransız ve İngiliz her türlü frenk kızlarını alıyorlar. Türk kızları da maalesef onlarla evlenebiliyorlar.
Cuma namazını kılınca, böylesine tefekküre dalmışım. O tarih şeridi bir bir geçti gözlerimin önünden, Cihan Hükümdarı ve o Osmanlı yiğitlerinin kükreyişlerini duyuyorum sanki derinden…
Perdeler açılıp perdeler kapansa! Fani alemden, Ukba alemine bir pencere açılsa! Günümüzdeki kuş beyinlilerin, o geri zekalıların, topu birden, mabut duvarın ötelerindeki ahvali ah bir görebilseler! Hak ve hakikat gün ışı gibi meydana çıkar. O anda bu gaflet ve huzursuzluk son bulmuş olur. Vaziyet vahim Sultanım, gitmiyor o yüzlerin karası, dinmiyor o yüreklerin yarası...
NAZIM TAŞTAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.