- 883 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
gidecek yerimiz yok ki...
Karmakarışık havalar, insanın ruh halini de karıştırıyor. Doğasında düzenin en derli toplu halini barındıran insanoğlu-insankızı değişen dünya ve doğa dengesini kaldıramıyor. Her şeye bahanemiz var ve fazlasıyla hazır cevabız. Hep aynı yalanı anlatıyoruz kendimize ve etrafımızdakilere. Kötü olan hiçbir şeyi biz yapmadık zannediyoruz. Ama o kadar beceriksiziz ki; kendimizi bile kandıramıyoruz. Oysa biz her şeyi kendi ellerimizle yaptık.
Uzun zamandır her haber bültenine iç geçirir oldum. Gözlerimin gördüğü çirkin manzaralardan dolayı ellerim, dizlerimi döverken canım acıyor artık. Hangi zaman diliminde, hangi yaş aralığında durduğumu unuttum. Çok zamandır kendimi sorguluyorum; durduğum yer neresi ve nereye gitmekteyim. Uzun soluklu ve yorucu yolculukların izlerini taşıdığım dizlerimde hala eski yaralarımdan kalma kabuklarım var, o kadar zaman olmuş ki onların varlıklarını unutalı. Aynada ki hüzün dolu yüzümün yaşlarını temizlediğim günler geride kaldı. İnsan büyüdükçe daha çok susup daha az ağlıyormuş meğer ve bunun adına “ermek”, “erginleşmek” deniyormuş. Sonradan anlıyor insan, büyüme telaşıyla üzerinden geçerken tahrip ettiklerini. Sessizce bekliyor huzurlu mekânımız olan dünya, yaptığımız yıkımları fark etmemizi. O kadar muazzam ki benim güzel dünyam, onu sahiplenmeyenlere bile öfkesini sükûnetle kusuyor. Ya da her zaman son bir şans veriyor biz insanoğluna-insan kızına. Biz ise, bu kadar lütufkâr nimetlerle bize sarılan esas anamızın kucağında hırçınlaşıyoruz. Emdiğimiz süt burnumuzda duruyor. Ulaşamadıkça istediklerimize, yakıp yıkıyoruz her şeyi.
Bu sabah benim penceremde güneşli, huzurlu bir sabahtı. Bu sabah görmezden gelmedim dünyamın derdini. Sordum ona neyi olduğunu. Konuştuk, halleştik, sohbet ettik. Üzerindeki ayak izleri, beş milyar yıldır görüp geçirdikleri, açılan yaraları çok acıtıyor canını. “Dünya’nın derdi bitmez” derdi büyüklerim. Bitmiyormuş sahiden. Anladım ki dayanacak gücü yok benim güzel dünyamın daha uzun yaşamalara, daha büyük acılar tatmaya. Çok da kızgın biz insanoğullarına-insan kızlarına. Haksız değil elbet. Dünyam nefes alamıyor. Dünyam ateşler içinde ve acilen yaşam destek ünitesine ihtiyaç duyuyor.
Tüm bu öfkeli dünya ruhu beni korkutuyor. Kendim için değil korkum. On yıl sonra susuz kalacak ekinler, haliyle aç kalacak insanlar için. Bir damla su için çıkacak savaşlarda ölecek bebekler için. Kaynakları tükendiği için ilkel yaşama geri dönecek tabiat ve canlı yaşamı için. İlerlediğini zannederken, giderek gerileyen hayat için endişeleniyorum. Karın içinde yuvarlanmanın tadını bilmeyen çocuklar yetişiyor. Hâlbuki kardan adam öyküleri anlatmadan çocuk olunur mu? Ki sorsanız kar, ancak çocukken adam akıllı keyif verir. Büyünce karın içinde kayıp düşseniz ayıp olur. Küçükken bu sizin en önemli eğlencenizdir. Sadece bunun için bile kış dört gözle beklenir, masum çocuk rüyalarında. Elleri, burnu mosmor olup eve gelmeli çocuk dediğiniz kar tatillerinde. Çığlık çığlığa karın içinde bağırmalı. Annelerden hep aynı telaş cümlesi duyulmalı kar içinde yuvarlanan çocuğa. Şanssız büyüyor dünyamın çocukları. İsterdim ki; kendi geleceğim olan çocuklar, ileriki yıllara keyifli kar resimleri ve kar telaşı taşıyan anılar bıraksın. Altına poşet alıp yokuş aşağı kaymanın tadını çıkarsın. Kartopunun içine taş koyup, yanlışlarla yaralanmayı öğrensin.
Kendimiz yok ediyoruz ne varsa güzel bildiğimiz. Korumak, o kadar kolay ki bizim olanı. Evet, bir yerlerden başlamalı. Avucumuzda ne kalmış, yarına ne bırakırız diye kendimize dönüp de sormalı. Güzel çocuklar yetiştirmek için ilk önce onlara bir mekân sunmalı. Ve zaman zaman ne kadar zorlansak da unutulmamalı yaşayacak başka yerimiz yok. Dünya biricik mekânımız bizim. Üstelik bu mekân üzerinde daha görecek çok güzel günümüz var. Daha pek çok gün yaramaz erguvan çiçeklerinin kahkahası dolduracak yeryüzünün şen bahçelerini, çok böğürtlen toplayacağız dere boylarından. Karadutlar ellerimizi boyayacak. Ceviz ağacı bizi sırtından atacak. Vişne bahçelerinden vişneler çalıp üzerimizdeki lekelerden yakalanacağız. Gelincik tarlalarından uğur böcekleri toplayacağız… Bize bunları sunan biricik dünyamıza iyi bakmalı, çabuk onarmalı yaralarını. Dünyayı sevmeyi öğrenmeli ve sonra öğretmeli…
Gidecek başka yerimiz yok ki…