- 1193 Okunma
- 10 Yorum
- 13 Beğeni
Domuz bağı
Bu akşamüstü annem her gün ki halinden daha farklı ve çok tedirgindi.
Normalde bu saatte çoktan yemek pişirme telaşına düşer odadan mutfağa mutfaktan bahçeye koşuştururdu.
Ama bu akşamüstü sadece bahçede oradan oraya geziyor olsa da yaptığı bir şey de yoktu...
Çocuk aklım ile onun bu telaşlı hallerini izliyor bir taraftan ise bebeğim nazlı ile oyunlar oynuyor annemin hallerine anlam yüklemeye çalışıyordum...
Annemin Bu hengâmeli hali devam ederken babaannem belirdi bahçe kapısında.
Titrek bir ses tonu ile anneme "gelin" diye seslendi.
Annem babaanneme ’teyze’ diye hitap ederdi..
Efendim "teyze" dedi.
"Kızım Ahmet daha okuldan dönmedi, hava kararmaya başladı, tüm mektep çocukları evlerine döndü ama Ahmedim hala gelmedi" diye söyledi...
Annem "biliyorum teyze bende farkındayım gelince ilk bizim bahçeye uğrar bisikletini park ederdi. Baktım da bisikleti de yok" dedi...
Annemle babaannem bahçede oradan oraya yürüyor arada bir bahçe dışına çıkarak bayır aşağı uzayan yollara bakıyorlardı.
Artık benimde kalbimde pır pır endişe kelebekleri uçuşmaya başlamış amcamı merak ediyordum.
Arada bir dudağımı büzerek çıngı çıngı olan gözlerimle "Anne anneciğim" diyorum ama beni duymuyordu.
Her akşamüstü amcam okul dönüşü önce "Narin" diye seslenir bisikleti ile köy sokaklarında gezdirir sonra eve beraber girerdik.
Amcamla birlikte bu gün sevinçlerim de kaybolmuştu...
Akşam saatleri baya ilerlemişti dedem ve babam uzun boylu adamlar eve geldi onları bahçede karşıladı gözleri yaş içleri merakla dolu babaannemle annem...
Babaannem "herif" diye bir nida kopardı sonra arkasından "Ali efendi küçük oğlumuz okuldan dönmedi" dedi.
Dedem ve babam göz göze bakıp "nasıl gelmedi saat kaç oldu" diye söylediler.
Dedem bulunduğumuz ilçedeki köy barajının her sabah suyunu ölçerek yetkililere bildiriyordu.
Babaanneme "hanım ben bu sabah işim yoğundu o yüzden Ahmedi yollamıştım okula giderken barajın suyunu ölç ve bir kağıda not al diye dedi..
Babam, sinirlenerek" hemen Jandarmayı arayalım"
Babaannemle annem öyle bir nida ile bağırdılar ki tüm konu komşu bizim eve yığıldı...
Annemin eteğine yapıştım anneciğim ağlama korkuyorum diye...
Annem hadi sen içeriye dediğinde çocuk aklım ile bende ağlamaya başlamıştım...
Kulağımda sağır edici çığlıklar yankılanıyor henüz on altı yaşında olan en küçük amcamın her an karanlığın içinden çıkıp gelecek ümidi ile etrafıma bakıyordum...
Babam jandarmayı polisi çoktan aramış ve ilçenin tüm kolluk kuvvetleri bizim evin önünde gelmişlerdi.
Dedem konuyu jandarmalara şu şekilde anlattı
"Bu sabah görevli olduğum barajın suyunu ölçmeye gidemedim.
Hasta ve yorgun olduğum günlerde arada çocuğu yolluyordum.
Bu sabahta öyle yoğun bir sabahtı ve lise son sınıf öğrencisi ismi ’Ahmet’ olan oğluma, okula gitmeden barajın suyunu ölçmesini ve okula öyle gitmesini söylemiştim" dedi...
Baraja gitti mi bilmiyorum? ama okula gitmemiş anlayacağınız komutanım çocuk sabahtan beri kayıp dedi...
Komutan "Ali amca şimdi bütün askerler ve dalgıç ekibi ile tüm köyü şehri ve barajın içini arama yapacağız. Belki de bir arkadaşına gitmiştir Yahut ta bir akrabaya. çıkar gelir gelmezse de sizden ricam metanetli davranarak sabırla sonucu beklemenizdir dedi...
Dedem: "beklemekten başka çare yok Allah razı olsun" dedi.
Herkes sustu, kâinat sustu, dallarda ki yapraklar sustu, kimsede çıt ses yoktu
Dili boğazına akmışçasına işleyen zaman bile sustu!..
Lakin;
babaannemin bir feryadı vardı ki, kim zapt edebilir..
Ana yüreğine kor düşmüş alev alev yanıyor ağzından tükürüğü lav gibi etrafa saçılıyor gözyaşları düştüğü kayaları oyuyordu adeta, başındaki beyaz tülbendini eline alıp anneme bağırdı, "Gelin içeride ki kara tülbendimi getir gayri bana ak yazma takmak haramdır diye tülbendini parçalayıp saçlarını yolup önüne yığdı...
Annem bir taraftan ağlıyor babam bir madenciyi andırırcasına kömür gibi simsiyah olmuş gözlerinden yaşlar amansızca önüne dökülüyordu...
Gece sabaha kadar bekledik ne gelen oldu ne giden amcam hâlâ ortada yoktu...
Ben mutsuz bir şekilde uyudum ama evdekiler ve tüm komşular uyumamıştı.
Sabah Erken saatte komutan ve jandarmalar tekrar geldi...
Anneme bir şeyler sordular.
Bu ailenin bir hasımı, düşmanı var mı dedi...
Annem "hayır kayınpederim şu gördüğünüz tüm köylerin ağasıdır. Herkes sever sayar.
Kaynanam ise şehir kızıdır sakin bir kadındır, kimse ile münakaşası olmaz.
Yaz mevsiminde bu bağ’a geliriz kış aylarına kadar oyalanır, sonra şehre gideriz kendi halinde bir aileyiz dedi...
Artık günler günleri takip ederken haftalar geçti amcamdan ne ses var ne de haber
Aynı şekilde jandarma polis aylarca amcamdan bir iz bulmak için çalışmışlar ama aradan altı ay geçmesine rağmen hiç bir haber bulunamamıştı...
Canım babaannem her sabah evin yamacında bulunan yüksek tepeye çıkar ta ki, hava iyice kararıncaya kadar gözleri uzak dağlara bayır aşağı yollara dalar "Ahmedim" diye ağıtlar savururdu.
Bazen yanına sessizce oturur onun ağıtlarını ve derin nefes alma çabalarını dinlerdim...
Arada evin önünden akan Ceyhan Nehri kenarına iner ne yaptın yavruma sen mi sakladın Ahmedimi Allah razısı için ver yavrumu" diye suyu döverdi.
Arada barajın başına varır son ses bağırır "sen mi yuttun Ahmedimi?
Hiç mi vicdanın yoktu, körpe kuzumu ver bana" diye suyla kavgasını izlerdim
Öyle bağırırdı ki, karşı kayalıklar yankılanır tüm kuşlar ürpererek havalanırdı.
Artık konu komşu babaannemin ağıt seslerine alışmış, kimse ne söylese de onun acısını hafifletemiyor sadece "Allah sabır versin" demekle kalıyorlardı...
Yaşlı hali ile bedeni arada dayanamayıp olduğu yere diz çöker, ellerini gökyüzüne açar, "kurban olduğum rabbim duy feryadımı, ya ölüsünü ya dirisini gönder yavrumun bu belirsizlik çok kötü" diye dua eder toza toprağa bulanmış ellerine gözyaşları dökülür, çamurlaşmış ellerini kederli yüzüne sürer "amin" derdi.
Arada bir de "Narin torunum sende dua et hadi, amcan gelsin, senin duaların kabul olur, sen günahsızsın çocuksun ya!" diye benden bile medet umardı.
Babaannem yaşadığı ağır özlem hasret ve başına ne geldiğini bilmediği evladının acısı ile sık sık astım atakları geçirirdi...
Babaannemin o gün ki ağıtlarına bu gün naçizane yazdığım dizeler…
Soldu baharımın alı yeşili
Viran oldun gönlün vatanı ili
Kokusunu getirsin seherin yeli
Söyle Ceyhan söyle Ahmedim nerde
N’olur öyle uzak durmayın bana
İyi misin diye? Sormayın bana
N’olur kara haber vermeyin bana
Söyle Ceyhan söyle Ahmedim nerde
Ahmedim de beni bence arar mı?
Ahmetsiz bu diyar bana diyarmı
Allah için söyle haberin var mı?
Söyle Ceyhan söyle Ahmedim nerde?
Alnımın teriyle sevdim ben onu
Gözümün nuruyla sevdim ben onu
Dizimin feriyle sevdim ben onu
Söyle Ceyhan söyle Ahmedim nerde?
Kafanı kaldırıp etrafına bak
Keder gün batımı acılar imsak
Ne olur akıyorsan edeplice ak
Söyle Ceyhan söyle Ahmedim nerde?
Yine bir sabah yeni uyanmıştık ki, kapı çaldı
Annem, "hayrolsun dedi ve kapıyı açar açmaz "teyze koş, baba koş" diye seslendi. Ev içerisinde bulunan herkes hemen kapıya koştuk
Kapının önünde jandarma köy ve ilçe halkı muhtar belediye başkanı eş dost vardı...
Komutan: dedeme üzgün ve başı önünde "Ali amca Ahmed’i bulduk" dedi.
Dedem ve hepimiz anladık ki. Artık amcam yaşamıyordu.
Kapının önünde Cenaze aracı vardı.
Neden ne olmuş sorusunu sormaya kimsenin dili varmasa da gencecik çocuk öldürülmüştü...
Elleri ayakları domuz bağı ile bağlanıp baraja atılmış,
Onu bulduklarında suda aylarca kaldığı ve oradan oraya sürüklendiği ve diğer canlıların müdahalesi sonrası kemikleri üzerinde yok denecek kadar doku parçaları kalmıştı.
Domuz bağı ile bağlanmış, bağlarını jandarma çözmüş ve bu durumu babaanneme uzun bir süre söyleyen olmamıştı...
Aylar sonra Ceyhan nehri kenarında ki sık çalıklıklar ve ot örtüsünün altına vurmuştu cesedi ve köy halkı tarafından biri balık tutarken fark etmişti...
Boğuldu mu sorusuna cevap olarak
Hayır!..
KahramanMaraş’ın Ekinözü ilçesine bağlı Nergele köyünden gelen yabancı yedi kişi, o çocuk bedenine işkence yaparak önce domuz bağı ile sonrada beline taş bağlayıp baraja atmışlardı...
Daha sonra bağlı olan taştan kurtulan ceset, aylar sonra aşağı ki köylerin birinde kıyıya vurmuş olarak bulunmuştu.
O zamanlarda çocuktum şimdi büyüyünce yani birkaç ay önce araştırdım. bu hadiseyi ailede herkes birbirine anlatmaktan imtina etmiş,
Annem vefatından bir kaç ay önce bana anlatmıştı, ama yoğun ısrarlarım karşısında hayatta olan tek amcamdan tekrar dinledim çocukluğumdan kalma bu travmayı…
Şimdi o kadar net anlıyorum ki Ahmet ismi neden bu kadar çok seviliyor bizim sülalece…
kaderi ona benzemesin diyerek adı yerde kalmasın diyerek her evde bir ahmedimiz var şimdi!..
Her yeni Kasım da, eski çocukluk hüznümsün!..
YORUMLAR
Bilirimki söz şifadır ama her derde değil! Hele ki ayrılığa hiç kar etmez vuslata ermedikçe.
Kimseler anlamaz kimseler halinden.
Bir bilen dertli bilir oda ancak dertli halinden.
Ayrılık kolay değildir, bir anne için hiç kolay değildir. Hani diyorya şair gönülden gönüle yol var. Anne yolu bir başkadır. Hani derler ya ayrılıkla ölümü tartmışlar ayrılık bir dirhem ağır gelmiş.
Dün Konyaya gittik ziyarete bir kaç arkadaş bir arkadaşımızı genç yaşta yolcu ettik huzura İsmailimizi, vardık evlerine annesi ağladı bizleri görünce babası bir hüzünlendi bazı duyguların yangınların tarifi yoktur, kolay olmuyor. Şimdi birde sizin hikayenizi okudum sulandı gözlerim.
ALLAH Rahmet eylesin cümlesine.
Her yargının bir izi kalır.
Alevi biter közü kalır.
Geçti sanma yarelerin.
Bazen sığ bazen derin izi kalır.
Yazdıklarınızda vardır elbet bu yarelerden izler. Bunca hüzün dökülürken vardır elbet bu acı olayında sizlere bıraktıkları izler.
Geçmiş aslında geçmemiştir. Yazılıdır bir yerlerde bu yazılar bazen hastalıklara dertlere sebebiyet verir.
Ailenizde büyük izler bırakmıştır bu olay bazı yaralarımız bizle birlikte geleceğe taşınır tek bize değil bizden sonrasında izler bırakır. Onun için bu yaraların sarılması gerekir.
Size dostane bir önerim olacak Barış Muslu Gecikmeli teslimiyet kitabını bir okuyun ailenizin mutlu bir şekilde yaşamlarınıa devam ermeleri için bu yaraları sarın bir kadın olarak duygusal ve maddi olayı çözmenizi kolay olacaktır. ALLAH Ömrünüze koyduğu insanları size, sizide onlara şifa nasip etsin.
Birde Mustafa Kaya Su KANUNU kitapları var onlar muhteşem!
Yüreğinize sağlık, özünüz sözünüz şifa olsun.
Selam ve saygılarımla.!
oğuz kocakuşak tarafından 8.11.2021 01:30:36 zamanında düzenlenmiştir.
Alışık olduğum yazılarınızdan değişik bir anlatım tarzı. Kaleminizin bereketine bir kez daha şahit olduk, "Narin" bir anlatım desem daha iyi olur.
Babaannenin bir yandan Ceyhan ırmağıyla, diğer yandan barajın sularıyla kavga etmesi, ağıtları, arşı alayı alan figanları bizim de yüreğimize hüzün düşürdü.
Yazının içeriği elbette çok üzücü, geçmişte olsa ailesine sabırlar dilerim. Lakin dün neyse bugün de değişen bir şey olmamış, her gün anaların yüreklerini yakan olaylar karşısında toplum neden halen sessiz doğrusu bir anlam veremiyorum, yabancı bir ilden gelip Ahmet'i vahşice katlettikleri gibi.
Ne diyelim, Allah ıslah etsin...
Saygılarımla Efendim.
Haberlerde izlediğimiz, izlerken isyan ettiğimiz hayat hikayelerinden biri daha.
Ne denir ki?
Ahmet'in annesinin ağıtı çok duyguluydu. Ve yazdıkların yine hüzünlü.
Allah ölümün de hayırlısını nasip etsin, birilerinin elinde değil kendi ecelimizle...
Ve çocuklar ölmesin.
Sevgiler hüzünlükent.
İnsan olan yazıyı okuduğunda dehşete kapılıyor, insan olduğundan utanası geliyor.
Normal ölümlerde bile sevdiklerini unutamazken böylesine acımasızca yapılan vahşet karşısında tüylerim diken diken.
O anneyi, babayı, kardeşleri akrabaları düşünemiyorum.
Dünyayı pencereye ilişmiş çiçek açan bir bahçe çevirmek yerine neyin kavgasını yapıyoruz hiç anlamış değilim.
Sultan Süleyman’a kalmayan bu dünya o kötülere kalmayacak.
Hep diyorum bu dünyada kötülükleri yapıp elini kolunu sallayarak ölenlerin, öldükleri yerde mahkemesi kurulacaktır. İşte insan diyesim gelmiyor o mahlukatlar siz mahkemeden korkun.
Hüzünlü yüreğin çocuk yaşta nelerle büyümüş ve nelere göğüs germiş. Ne kadar kulaklarını tıkasalar da gerçek tektir.
Duyduğun hep güzellik olsaydı keşke dedim içimden
Allah rahmet eylesin, yeri mekânı cennettir zaten daha küçücük sebi.
Seviliyorsun hem de kocaman