- 416 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yeni Nesil Vakıflar
YENİ NESİL VAKIFLAR
İtiraf etmeliyim ki yeni nesil vakıfların varlığını çok geç fark ettim. 2019 Mayıs’ında Meral Akşener’in: “Malazgirt Meydan Muharebesinde bu kadar ok atılmadı kardeşim!” cümlesi dikkatimi çekince “Ne demek istiyor acaba?” diye düşünerek tv haberlerine kulak kabarttım, gazeteleri ve köşe yazılarını okudum ve meseleyi anladım.
Akşener bu konuşmayı, eski İBB yönetiminin yeni nesil vakıflara 850 milyon lira aktarmasının ortaya çıkmasından sonra yapmış. Mesela kurucuları herkes tarafından malum olan Okçular Vakfı’na 16,5 milyon lira aktarılmış. Akşener haklıydı bence, Malazgirt Savaşında dahi bu kadar ok atılamazdı.
Kendi kendime “Nedir vakıf?” diye düşündüm. Cevabım şuydu: “Yoksulların yemek, barınma, sağlık, okul vb ihtiyaçlarını karşılamak için zenginler tarafından kurulan hayır kurumlarıdır.” Sevgili okuyucular, sanıyorum siz de bu tanımlamaya onay verirsiniz. Nitekim TDK’nin Güncel Türkçe Sözlük’ü de şöyle bir tanım yapmış: “1) Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para 2) Bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer”
Bu tanımlardan anlaşılıyor ki vakıflar halka hizmet için kuruluyor, kurulabilmesi için belli şartlar gerekiyor ve tüm bu işlemler resmî yoldan yapılıyor; en önemlisi de vakfın yürütülmesi için gerekli mülk ve paranın bir topluluk veya kimse tarafından bağışlanması gerekiyor. Şimdi düşünelim; bir bakkal, bir çiftçi veya beş altı bin lira maaş alan bir memur veya işçi vakıf kurabilir mi? Elbette kuramaz. “Ayranı yok içmeye…” demiş atalarımız. Peki kim kurabilir? Hayırsever mülk milyarderleri, holding patronları vs. Kurmuşlar zaten. Mesela Koç Vakfı, Sabancı Vakfı…
Fakat yeni nesil vakıflar böyle değil. Bir bakıyorsun gencecik birkaç kişi bir araya gelmiş, vakıf kurmuş. Devletluların katında “Nasıl kurdun, neyle kurdun, hangi mal varlığına güvendin?” diye sorup araştıran yok. Bir vatandaş olarak ben de soruyorum tabii: “Kardeşim, sen ömrü hayatında neyi başardın, ne icat ettin, kurduğun vakfa hangi mülkünü veya paranı vakfettin? Sen düne kadar belediyede işçi veya memurdun, nasıl oldu da bir vakfın yönetim kurulana girebildin?”
Neyse efendim, bu soruların cevaplarını öğrendik sonunda. Bu vakıfların yöneticileri, kendi mülklerinden elde ettikleri gelirlerle veya maddî birikimleriyle yürütmüyormuş bu vakıfları. Belediyelerin ve diğer kamu kurumlarının maddî destekleriyle faaliyet yapıyorlarmış. Kısaca milletin parasını ve mülklerini kendi yandaşlarına aktarıyorlarmış. Yerden bitme yeni nesil vakıfların özellikleri bunlar işte!
Hatırlayın, 2020 Ocak’ta bir skandal patlak verdi ülkemizde. İddialar şunlardı: Torunlar Holding’e ait Başkentgaz firması 2017’de Kızılay’a 8 milyon dolar şartlı bağış yapmış, Kızılay da bu paranın 7 milyon 725 bin dolarını Ensar Vakfına bağışlamış. Bazı basın – yayın organları ve gazeteciler bu skandalın üzerine gidince vakıf yetkilileri milyon dolarları ABD’de bulunan, Türgev’in kurduğu Türken Vakfı’na gönderdiklerini söyledi. Birkaç hafta sonra CHP sözcüsü Faik Öztrak: “ABD Hazine Bakanlığı’nın bize verdiği bilgiye göre Haziran 2017’den Haziran 2018’e kadar Türken vakfına böyle bir para transferi yapılmamış,” dedi.
Düşünüp soruşturan aydınlar “Milyon dolarlar nerede?” diye sorarken tarihe geçecek çok komik bir deyim üretildi. Gazeteciler Kızılay’a şartlı bağış yapmakla Başkentgaz’ın vergi kaçırdığını iddia edince devletlulardan biri, insan aklıyla alay eder gibi: “Bu olay vergi kaçırmak değil, vergiden kaçınmaktır,” dedi.
Başkentgaz skandalını basın yayın organlarımızın yüzde doksanı ne duydu ne de gördü. Peki sonra ne oldu? Savcılar, polisler ve hükümet yetkilileri ne yaptı? Sekiz milyon dolar (yaklaşık yetmiş iki milyon lira) ne oldu?
Galiba ne gören ne bilen ne de soran var.
On beş gün önce Büyükada’da bir skandal daha patlak verdi. İstanbul Belediyesinin eski yönetimi Büyükada iskelesinin üst katını Tügva denilen vakfa kiralıyor. Üç tarafında deniz, arkasında Büyükada olan bu mekân tam 700 metrekare. Kirası ise (şimdi sıkı durun) sadece ve sadece 2500 lira… İBB’nin yeni yönetimi “Vakıf, bu mekânı sözleşmeye aykırı olarak üçüncü kişilere kiraladı,” gerekçesiyle geri almak için mahkemeye başvuruyor, mahkemeyi kazanıyor fakat Tügva çıkmıyor. Ne yasa ne mahkeme dinliyorlar. Milletin başına “Ali kıran baş kesen” kesilmişler.
Sonra ne oldu? Malum medyadan ve malum yetkililerden tıs çıkmıyor. Hepsi de “Görmedim, duymadım, bilmiyorum,” diyerek üç maymunu oynuyor.
Tügva skandalı burada bitmedi tabii; ikinci perdede Tügva’ya hangi kamu kuruluşlarının neleri peşkeş çektiklerini öğrendik. Skandalın üçüncü perdesi de ortaya çıktı. Meğerki bu vakıf, devlet kurumlarına alınacak olan polis, subay, gece bekçisi, memur gibi personelin seçiminde de etkili oluyormuş, kendi yandaşlarına bir nevi “hâmil-i kart yakînimdir” kartı veriyormuş. Hatta ve hatta bir tv programında yayımlanan “milyoner” yarışması seçimlerine dahi müdahale etmişler.
Rezaletin son perdesi, Tügvalı gençlerin basın açıklaması ve gövde gösterisiydi elbette. Toplanmışlar cami avlusuna, demeç veriyorlar. Hatta ve hatta bu türedi vakfın Anadolu’daki bir şubesine mensup gençler cami içinde, mihrap önünde fotoğraf çektirerek açıklama yaptılar.
Yazıklar olsun!.. Size de, size göz yumup destek verenlere de…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.