- 482 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BUNLARI BİLİYOR MUYUZ?
Atatürk önderliğinde, düşmanın saldırıları karşısında ya var olma ya da yok olma mücadelesinde zor şartlar altında Kurtuluş savaşını kazanarak gücünü gösteren Türk milleti, Ankara’da 23 nisan 1920’de TBMM’yi açmış, 29 Ekim 1923 yılında da Atatürk önderliğinde Cumhuriyeti ilan etmiştir.
Atatürk ölmeden önce yurdun farklı yerlerine çeşitli ziyaretler yapmıştır. 8Mart 1930 tarihinde İzmir’ den Antalya’ya ziyarete gelmiştir.
O gün coşkulu bir karşılama töreni yapılarak köşke geçildi. Köşkün önünde biriken halkın bitmeyen sevgi gösterileri , hoş geldiniz, sefalar getirdiniz nidaları göğü kaplıyordu. Atatürk balkona çıkarak halkı bir kez daha selamladı. (bu gün Atatürk müzesi olarak kullanılan Karaalioğlu ya da diğer ismiyle Karaoğlan parkı girişindeki köşk)
Daha sonra karadan bugünkü Lara yolu üzerinde Rumkuş mevkiine gidildi. Atatürk oradan denizi, karşı sahilleri, karla örtülü Beydağları’ nı uzun uzun seyretti ve “Hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir” dedi. Bulunduğu yerin adını sorduğunda “Rumkuş” olduğunu öğrenince Türk topraklarında Türkçe adın olması gerektiğini söyleyerek adının “Erenkuş” olarak değiştirilmesini istedi.
09 Mart 1930 tarihinde Pazar günü öğleye doğru tarihe ve eski eserlere son derece önem veren Atatürk Serik, Büyükbelkıs Köyü’ndeki Aspendos Antik Tiyatrosunu görmeye gitti. Serik ve Belkıs’ta toplanan halkın sevgi gösterileri arasında Aspendos’ a ulaşıldı. Tiyatronun önüne Yörük çadırı kurulmuş, her taraf bayraklarla donatılmıştı. Tiyatro, Antalya Müzesi Müdürü Süleyman Fikri Bey’in rehberliğinde gezildi. Atatürk tiyatronun dünyadaki benzerleriyle karşılaştırmasını yaparken Sanat Tarihi ve Arkeoloji alanında sahip olduğu engin bilgilerini ortaya koyuyordu. Aspendos Tiyatrosunun derhal onarılarak ziyarete açılması için direktifler verdi.Burada temsiller, konserler, güreş müsabakarı düzenlenmesi talimatını verir. Halk Ata’mızın onuruna oyunlar oynadı, türküler söyledi.
Atatürk, vatan için mücadele eden, nereli olursa olsun er de olsa asla onu asla unutmaz ve ziyaret eder, minnetini, şükranını, sevgisini gösterirdi. Savaş bitmiş, uzun zaman geçmiş olmasına rağmen silah arkadaşı er deveci Hüseyin’i sormuş ve Sarıabalı köyünden Hüseyin’i bulup getirmişler. Karşısında paşasını gören Hüseyin asker selamını vererek, hoş geldiniz der, öpmek için Atanın ellerine sarılır ikisi de milli mücadeleyi, kurtuluş savaşını hatırlar ve ikisinin de gözleri dolar. Üstü başı eski ve yamalı olan Hüseyin’in halini hatırını sorar, keçilerinin olduğunu çobanlık yaptığını söyler. Ata bir isteği olup olmadığını, kendisine maaş bağlanmasını teklif ettiğinde, Hüseyin; Paşam ben vatan vazifemi Allah rızası için yaptım, bir bedel istemiyorum, sadece sizin sağlığınıza duacıyım der.
Atatürk, yanındakilere dönerek; bu gönlü tok, vatan sever, ahlaklı, cesur, dürüst Türk evlatları olduğu müddetçe dünyada yenemeyeceğim hiçbir güç ve devlet yoktur, hepsini yenerim der.
Bu olayın bir benzeri Atatürk’ün Havran’ı ziyarereti sırasında gerçekleşir.
Seyit Onbaşı, köyüne döndükten sonra, dağdan topladığı odunları satarak hayatını kazandı. Odun kömürü yaptı, sattı. Daha sonraki yıllarda yaşlanıp tomrukları derelerden çıkaracak takati kalmayınca Havran’da bir zeytinyağı fabrikasında hamallık yaptı.
Çanakkale’deki kahramanlığından hiç söz etmedi. Kimse onun Çanakkale Kahramanı Koca Seyit olduğunu bilmedi.
Taa ki, 9 Şubat 1923 günü, Mustafa Kemal Paşa’nın, Edremit’e giderken uğradığı Havran’da, Kaymakam’a,
“Burada Çanakkale kahramanı Seyit Onbaşı olması lâzım; onu bana bulun” diye soracağı zamana kadar!..
Mustafa Kemal Atatürk, Edremit Kaymakamı’na (o zamanlar Havran, Edremit Kaymakamlığı’na bağlıydı), Koca Seyit’i tanıyıp tanımadıklarını sorar, tanımadıklarını anlayınca çok üzülür.
Onu bana bulun, sizinle tanıştırmak istiyorum.Yaptığınız, milletin kahramanlarına vefasızlıktır. Kendisini tanıyın ki, bu topraklar üzerinde yaşamanın bir bedeli olduğunu bilesiniz” der.
Kaymakam, hemen Koca Seyit’i buldurur. Seyit’in üstü başı perişandır. Kaymakam, kendisinin bir takım elbisesini giydirdikten sonra, Koca Seyit’i Mustafa Kemal Paşa’ya çıkarır.
Kemal Paşa ;
-Koca Seyit evladım.
Koca Seyit;
-Emret Komutanım, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
-Tek başına nasıl kaldırdın o koca mermiyi?
-İşte !.. Allah’ın izniyle oluverdi Komutanım. Sanki mermi ufacık bir çam tomruğu gibi geliverdi.
-Peki, sen Komutanlarından hiçbir ödül kabul etmemişsin, varlıklıda değilmişsin, acaba nedendir?
– Olsun Komutanım. Memleketimize kırk yılın başı bir iş, bir hizmet yaptıysak, hemen ödül, mükafat mı olurmuş. Ben ne yapıverdiysem Al sancağım için, vatanım için yapıverdim Komutanım!
Mustafa Kemal Atatürk, Koca Seyit’i görmekten çok memnun olmuştur. Ancak, üzerindeki elbisenin kendisine ait olmadığını öğrenince, ona maaş bağlatmak ister.
Koca Seyit,
“Paşam, geldiğini duyunca çok sevindim, beni aradığını duyunca dünyalar benim oldu. Paşam, ben vücudumu devlete satmam, vatanım için ölürüm ama bu maaşı kabul edemem. Ben ormandan kestiğim ağaçları satıp geçimimi sağlıyorum, bana ormancılar engel olmasınlar yeter” der.
Yoksul ama onurlu hayatını sürdüren Koca Seyit, 1934 yılında Soyadı Kanunu çıkınca, “Çabuk” soyadını alır..
1939 yılında, daha 50 yaşındayken, ciğerlerinden rahatsızlanır, kısa süre sonra da hayatını kaybeder.
Ölümünün üzerinden yıllar geçtikten sonra, köyüne adı verilir ve köy, “Seyit Onbaşı Köyü” adını alır. Köy meydanında adına bir park yapılır.
Atatürk, Koca Seyit’e ’Büyük kahramanlık yaptın Koca Seyit. 276 okkalık top mermisini kaldırıp bugün belki Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiştirip ayakta durmamızı sağladın. Kahramanlığınla çok büyük iş yaptın’ der. Kendisine maaş bağlatmak istemesine rağmen Seyit Onbaşı ’görevini yerine getirdiğini’ belirterek bunu kabul etmez."
Atatürk ; bu gönlü tok, vatan sever, ahlaklı, cesur, dürüst Türk evlatları olduğu müddetçe dünyada yenemeyeceğim hiçbir güç ve devlet yoktur, hepsini yenerim der.
Araştırıp Yazan Orhan ŞENTÜRK