- 388 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BANLİYÖ’DE BEKLERKEN (Kısa Hikâye)
Yaprakların sarardığı ve dallarından koptuğu bir sonbahar günü… Okula gitmek için banliyö’yü bekliyorum. Tedirgin bir bekleyiş… Ara sınav olacağız. “Yapısalcılık, post yapısalcılık, işlevselcilik, metin yorumlama biçimleri” bu gibi kelimeler kafamı zonklatıyor. O kelimelerde dalından kopan yapraklar gibi… Bir bağlama veya düzleme oturtamıyorum. Oysa Edebiyatı hiç böyle hayal etmemiştim. Diplomayı alacağım ve sonra Ölü Ozanlar Derneğindeki Bay Keatting gibi gençlere Edebiyatı sevdireceğim. Nolan’lar daha şimdiden hayal dünyamızı karartmaya başladılar. Bütün bu düşüncelerden kurtulabilmek elime günlüğümü alıp çevreme bakınmaya başlıyorum. Sağımda ayakta cep telefonuyla dolanan boşandığı kocasına bağıran , bela okuyan ve çevredekileri hiç umursamayan bir kadın… Adam ona ne çektirdiyse artık… Hala hıncını alamamış. Tam uyaracakken bir hemcinsi:
-Hanımefendi biz dinlemek zorunda mıyız? Münakaşanızı evinizde yapın.
Uyarıdan sonra sesini kısarak konuşmaya başladı fakat yüz hatlarına baktığımda öfkesi hala dinmiş değildi. Suratı pancar gibiydi. Eskiden olsa bundan ne hikâyeler çıkarırdım fakat şu lanet olası teoriler yok mu? İnsanın muhayyilesini dumura uğratıyor. Tüm bunlar zihnimden geçerken kasketli bir ağır abi:
-Tamam ciğerim… Sen bizim işi halledersin. Gözlerinden öperim.
Telefon kapandığında sanki Napolyon edasıyla göğsünü gererek bana:
-Cigaran var mı yeğenim?
-Yok dayııııı…
-Tamam yav ne artistleniyon… Şu yeni nesle bak yav iyice şımardılar. Bir soru da sorulmuyor bunlara…
İçimden koca bir “LA HAVLE” çekmekle yetiniyorum. Bu sadece öyküsü yazılacak değil, karikatürü çizilecek adam. Ağır abimizle göz göze gelmemek yönümü çınar ağacına doğru çeviriyorum. Orada da kediler iki hamsi artığı için birbirlerine girmişler. Birbirlerini tırmalıyorlar. Bunları kınayacak halim yok çünkü bizlerinde onlardan bir farkı yok. En sonunda trenin sesleri hafiften duyulmaya başlıyor. Birkaç saniye sonra yeri göğü inleten bir gök gürültüsü… Demin birbirini yiyen kediler kaçışmaya başlıyorlar. “İşte edebiyat bu… Sıradanlıktaki sıra dışılığı görmek ve tahkiye etmek…” İnsanlık ve edebiyat alemi o tuğla gibi kitapları yırttırıp çöpe attıracak ve en nihayetinde Akif gibi “Hayat, Hakikat ve Müşahede” diyecek Bay Keating’leri arıyor.
YORUMLAR
Haydarpaşa garindayım.. yaklaşık 10 yıl kadar öncesi. Kuzenim, bir arkadaşım, abim ve ben.. eve gitmek için epeyce gecikmişiz, üstüne üstlük bir de evdekilere yakın yerdeyiz geliyoruz deyip, çok ayıp olsa da pembiş bir yalan söylemişiz.
Bindiğimiz tren kalktı. Kalktı ama içinde bizden başka kimse yok. Ağır ağır ilerliyor. Diyoruz zaten geç kaldık, ne zaman hızlanacak bu tren. Derken tren hizlanacağı yerde durdu. Camları indirip etrafa bakındık ki, meğer treni istasyona park etmiş makinist.
Maceralara bayılırım zaten, hem sesimizi duyurmaya çalışıyoruz hem kendi halimize bakıp gülüyoruz.. çok eğlenceli bir geceydi.
Trenimiz banliyöli değildi ama çok gülmeliydi.
Edebiyat ne güzel bir ders. Okulu bitse de hayatımızda varlığını sürdürsün dilerim.