- 657 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
940 - ACZ
Onur BİLGE
“Taşından kabuğundan, çiçeğinden yaprağından, en basitinden en karmaşığına kadar, doğa harikası olarak adlandırılan muhteşem tasarımları görüp de Allah’ı hatırlamamak mümkün mü! Allah, yarattığı canlıların en basitinin, en küçüğünün bile neye ihtiyacı olduğundan haberdardır ve onlar için ne gerekiyorsa ezelden hazırlamıştır. Tam ihtiyaç duydukları kadar… Ne fazla ne eksik… Yarattıklarını yedirir içirir, barındırır, eşleştirir, çoğaltır. Onlara bakıcılar tayin eder. Hak edene, hak ettiği hizmeti mutlaka ulaştırır. Ancak tufeyli bir hayat tarzını onaylamaz. Güç kuvvet bahşettikçe, hizmet alanını daraltır.” dedi Sadullah Bey. Emin Efendi buna itiraz etti:
“Yaşlandıkça güç kuvvet artmıyor ki! Aksine azalıyor. Halime bak! Bakıcılar nerde?”
“Bakıcılar etrafında… Aile efradı… Onlarla ilişkilerini düzeltmeye çalışabilirsin. İnsanlar ayna gibidirler. Sen onlara nasıl bakarsan, onlar da sana öyle bakarlar. Biraz daha mülayim olsan…”
“Kabuktan çıkmakla hayat bitmiyormuş yani. Anladığıma göre yumuşakçaya, ne yapması gerektiği bildiriliyormuş. Sıkıştığı zaman kendini kurtarabiliyormuş. Daha geniş, daha rahat bir kabuk bahşedileceğinden şüphesi yokmuş. Ben de diyorum ki: Nasıl olsa artık bir işe yaradığım yok. Evde rahatım huzurum da yok! İhtiyarlığın köşesine sıkışmışım. Acze düşmüşüm. Kimseye yük etmesem kendimi! Ancak bende kabuğumu kırabilecek güç kalmadı.”
“O kabuğu kıracak olan Allah’tır. Yalnız çıkma vaktini de O tayin etmiştir. Ne bir salise öne aldırtır ne de bir salise ertelettirir! Her canlının halk edileceği, can vereceği ve defnedileceği yerler de belirlenmiştir. Kabir yeri alanlara şaşıyorum. Bakalım seçtikleri yerlere girebilecekler mi? Kıtal Ayeti nâzil olunca, can korkusundan savaşmak istemeyenler olmuş. Şayet onların can verecekleri yer savaş meydanı idiyse ve yeryüzünde kalma süreleri dolmuşsa onlar nasıl olsa o anda o mahalle sevk edilecekler ve can vereceklerdi.”
“Bana kaderden mi bahsediyorsun? Kadere inanan insanlardanım. Deneye yanıla öğrendim ki büyük bir güç, kuvvetli ve sınırsız bir irade karşısındayım. Aczimi biliyorum. Onun için boyun eğmekten başka çarem olmadığının farkındayım. Sen benim böyle söylendiğime bakma! O kadar midem bulanıyor ki kusmadan duramıyorum!”
“Haydi yine konumuza dönelim! Allah’ı düşünmek beyni tertipler, ruhu rahatlatır, insanı huzura kavuşturur. Ezelde takdir edilenlerden bahsediyorduk. Bilmem duydunuz mu… Bir yerde yaratılan balıklar işaretlenip takip edilmiş. Bunların bir süre sonra sürüler halinde göç ettikleri, başka denizlere gittikleri görülmüş. Orada hayatlarının sonlarına kadar yaşadıktan sonra, ölümleri yaklaşanlar, yumurtadan çıktıkları yere döndükleri gözlenmiş.”
“Allah Allah!.. Gemi olsalar, saatleri, pusulaları, kaptanları var diyeceğim ama bunlar balık! Hayretler içinde kaldım! Zikrin hası bu mu oluyor şimdi? Benim olayı hayal ettiğimde şaşıp kaldığımda “Allah Allah!..” diye hayretimi bildiriişim mi? Akıl alacak gibi değil!”
“Öyledir! Allah’ın, akla hayale sığmayacak işleri vardır. Her an bir şendedir. Yaratır, oldurur, öldürür… Kâinatı döndürür! Hiçbir canlıyı cansızı kendi feyline bırakmaz. Bir yaprağı savurmak O’na ne kadar kolay geliyorsa, bir hortum göndererek koca bir ağacı köklemek ve uçurmak da o kadar kolaydır. Dağları un ufak etmek, yıldızları birbirine kapıştırmak da öyledir. Her yere, her şeye hâkimdir. Her yeri, her şeyi gözetler. Yarattıklarının kaderlerini ezelden belirleyen, amellerini boyunlarına asandır.”
“Bilmez miyim! Yere göğe hükmeder. Yerdekiler de göktekiler de nerde durmaları gerekiyorsa orada dururlar. Bir dünyaya değil, güneşe aya, yıldızlara, hasılı her şeye emreder. Hepsi de O’na ramdır. Emrine itaatte kusur etmezler. Melekler de öyle…”
“Göktekilere yollar tayin eder. Nasıl ve hangi hızla hareket edecekleri, ne zaman ve nasıl yok olacakları bildirilmiş gibi itaatkâr ve dakiktirler. Her biri birer ayettir. Birer ayet okur gibi okunmaları ve yapmakta oldukları zikri duymaya çalışmalıdır. Toprak, su, hava ve güneş en çok “Ya Hay!..” der gibidir. Yağmurun bir adı da rahmettir. Şimşek çakınca “En Nur!” yazar sanki göklere. Gök gürlerken “El Celal!.. El Kahhar! El Müntakim!” der gibidir. “Er Rezzak!” der tarlalar bağlar. Bahçeler “El Cemal!” Başımı döndürdüğüm her yerde baş döndüren güzel isimler! Daha daha neler, kim bilir neler neler derler, hangi zikirleri çekerler? Saymakla biter mi yaratılanlar! Anlatmakla biter mi! Aczin âlâsı budur!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 940