Edebiyat Bir Milletin Var Olma Şeklidir
Atatürk: “Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”
…/
Her milletin bir milli edebiyatı var. Kullandığı dil, geleneği, dini ve eğlenceleri yaşadığı hayata yansır. Eğer başka bir milletin esaretinde bu değerler kabul, övgü ve taklit görürse, o milletle savaşılmadan esir alınır. Edebiyat, sanat ve mizah doğal yaşamın unsurlarıdır. Fotoğrafı alınsa, sözleri yazıya yansısa, acıları ağıta dönüşse, o bütünlük gelecek nesillere aktarılır. Mesele geçmişini unutmayan ve geleceğe bu temel üstünde tutunan eserleri ve yaşam biçimlerini özveriyle taşımaktır.
Falanca milletin şairi, yazarı diye övgüde bulunmak, dile dolamak, örnek almak, aldığı Nobel ödülüne önem vermek… Ne derece doğrudur. Bu tür yollar, tıpkı bir ülkeye ambargo uygulamak gibi siyasidir. Bizi ancak bizim içimizden çıkmış kişiler anlar. Aşk, sevgi, Allah’a yakarış, evlenmek, düğün yapmak, eğlenmek… Bizde bambaşkadır. İçki, sigara, kumar, uyuşturucu evrenseldir, ki bunlar insan bedenine zarar verir. Ancak edebi yol, insanın ruhuna, kalbine hitap eder. Yani ruh önceliklidir. Ondan yansıyan her şey, yemek, içmek, giyinmek… Ruhun kabullerine göre şekil alır. Ruh, görünmeyen isteklerin, umutların, ümitlerin, kabullerin toplandığı yerdir. Milletten millete farklıdır, milli marşlar gibi… Eğer ruh uyuşturulur, kandırılır, yanlışlara inandırılır ve şekil değiştirirse ortaya bir aşağılık duygu dökülür. İnsan fakir olabilir ama ruhu zenginse, inancı sağlamsa… Hep fakir kalacak, güzel işler yapamayacak diye düşünülmemelidir. Ruh, tene yansıyan çınar ağacıdır. Yeter ki o zengin olsun, inancından vaz geçmesin, aşağılık kompleksine maruz bırakılmasın.
Bir tiyatro sanatçısıyla sohbet ettiğimde, İkinci dünya savaşından sonra sergilenen tiyatro sahnelerinde ki oyunlarda verilen mesajların bugün ki Almanyayı ortaya çıkarttığını söylemişti. Yani edebi dilin, bir ülkeyi en refah ve gelişmiş ülkeye dönüştürdüğü aşikardır. O savaştan çıkmış ve yoksul halkına zenginlik dolu geçmişinin ruhunu anlatmak, yaşanılan duyguların verdiği acıya merhem olmak geleceğini kurtarmıştır. Geçmişimden, gençlik yıllarımdan hatıramda kalan, ideolojide bile yabancı ideallerin diretildiğidir. Nasıl olurda bizi komünizmle, sosyalizmle, kapitalizmle kurtarılacağımıza inandırılmıştık… İşte tiyatro sahneleri, oynatılan filmler, diziler… Bizi bu yanlış döngüye sokmuştu. Bir yanda bu yanlışa inanarak ölen, öldüren oluyor, diğer yanda ise fakirlik ve ezilmişlik alnımızın kaderi oluyordu. Yazılanla çizilenle dehşet yaşatılan ülkede darbelerin gerekliliğini anlatıyordu, sahneleniyordu. Yok mu bizi kurtaracak diye haykıran millete, başka bir tokat, darbe dayatılıyordu. İşte edebi dille yazılan, anlatılan ve sahnelen her olgu, bir milletin kaderi oluyor. Bizim geleneğimizde yardımlaşma, kul hakkından kaçınma, adalet olgusu varken… Bunu yıkarak yok eden anlayışla, bizim insanımıza dehşeti yaşattılar. Bizim geçmişimizde süpermenler çokken, sanki hiç yokmuş gibi bunların büyülü filmlerini, o filmlerdeki kahramanların giysileri çocuklarımızın heyecanı oldu. Eli kalem tutan kişilerin hain olmaması ve vatanını sevmesi bu açıdan bakınca ne kadar önemlidir. O tiyatro sahnesinde özgürlüğü arayan br istiklalin tutkusunu yaşatmak, bizim yazarımızın hedefi olmalıdır. Sanatçılar bu ülkeden ekmek yiyorsa, ülkesine hizmet eden olmalıdır. Kalemini satmamalıdır.
Leyla ile Mecnun’u yazan Nizamettin Genci, Fuzuli, Nedim, Baki… Kaç kişi tarafından biliniyor. Oysa Freud, Albert Camus, Émile Zola… Onlardan daha meşhur insanımızda! Kaç kişi, bizim edebiyatçılarımızın yaşadığı hayatı, dönemi, arzularını ve beklentilerini okuyor, merak ediyor. Ülkemizde hala eğitim İngilizce olursa oradan mezun olanlar el üstünde tutuluyor. Bu tür okullarda okumaya öğrenci teşvik ediliyor. Dil bir milletin kültürüdür. Kendi kültürünü öğrenmemiş çocuk, bu tür okullarda okuyunca hayata bakışı değişiyor, kendi ebeveynini bile küçümseyebiliyor. Yabancılaşan dil edebileşince neler kaybediyoruz, neler… Cahil dediklerimiz bile İngilizce bilir hale geliyor, esnaf isimlerinde, araba satışlarımızda…Allah sonumuzu hayır eylesin. Amin.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Yüreğiniz ve kaleminiz dert görmesin
Selam ve dua ile ağabeyim.
Edebiyat hayatın da ta kendisi ve nefes almanın ibaresi.
Sevgiyi de muhteva eden
Yaşama sebebi desem Allah tan sonra