12
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
821
Okunma
Kadın her gün yıllarını içine sığdırdığı, rengi defalarca atmış çantayla işe gidiyordu. Ayakkabılarının dikişli olan ön kısmı tekrar açılır kaygısıyla sürekli ayağına bakıyordu.
İki otobüs değiştirerek işi gidip geliyordu. Sabahın yedisinde otobüsler çok kalabalık oluyor, sırt sırta vermiş insanlar birbirinin dertlerini omuzluyorlardı. Örtüsünün altından çıkan saçlarla yüzündeki morlukları kapatmaya çalışsa da dikkatli bakıldığında morluklar ```buradayız`` diyorlardı. Çok canı yanmıştı akşam ama en çok da gururu, duyguları, anneliği yanmıştı. Eşi saçlarından tutup duvara vurmaya başladığında, duvarda bir koridor açılmış olsa ayaklarına hemencecik girmelerini söylerdi. Söylerdi söylemesine evlatçıkları ne yapardı annesiz. Kim okşardı saçlarını, kim uyurken masallar anlatırdı. Giderse çocuklarıyla değilse canının yanmadığını söyler duygularına bir perde örterdi. Kalın koyu renkli bir perde.
Yapraklar son vedalarını yapıyorlardı. Ağaçlar görevlerini tamamlamış dinlenmeye çekileceklerdi. Sıcak günlerin ardından soğuk hava damarlarda dolaşmaya başlamıştı.
Durakta indi, hızlı adımlarla okula gidip semaveri yakmalıydı. Bulaşık olmadığı için rahattı, dünden hepsini yıkamıştı. Hocaların çoğu kahvaltı yapmadan geliyor, okula geldiklerinde ilk çay ocağına giriyorlardı.
- Azize çay koy. Azize hadi ders başlayacak sözleri her gün gezinirdi çay odasında.
Sıcak simit, poğaça atıştırıp derse girerlerdi.
Bu yıl farklı fakülteler de açılmıştı okula. Kalabalık artmış, her öğrenci ailesinden, memleketinden numuneler getirmişti sanki. İlk yıl başlayanlar nereden geldiğini hemen ele verirken ileri yıllarda tanınmaz olabiliyorlardı.
Azize işini bitirir camlı sürgünün arkasından öğrencileri izler, yıllar öncelerine yolculuk yapardı. Gençlerin ne kadar şanslı olduklarını düşünür, tükmüğünü yutkunmakta zorlanırdı.
Edebiyat Fakültesinin hocası Hülya hanım çay içmeye gelince Azize`nin alnındaki morluklar dikkatini çekti. Ruhsuz varlıkların her gün bir Azize`nin dünyasını kararttığını düşündü.
- ``Okumak ister misin Azize`` dedi Hülya hoca ,
Azize elinde sıcak çay bardağı hocanın yüzüne bakakaldı .Çayın sıcaklığından yüreğine bir kanal açılmıştı. Nemli gözlerine kirpiklerini kapatmamak için nefes bile almıyordu. Can suyu verilmiş toprak gibi toparlandı. Dudaklarını hocanın kulaklarına usulca yaklaştırdı.
Ertesi gün Hülya hoca bir yığın kitapla girdi çay ocağına. İlkokula başlayan çocuk gibi kalbi pır pırdı Azize`nin. Kitaplara baktı, okşadı. Bedeni okulda olsa da beyninin kalbinin katmanları okul yıllarına gitti. Okul bitmeden babası zorla evlendirmiş, kız kız mı evinin hanımı olacakmış diye çocuk gelin olmuştu. Annesinin çaresizliğini, ağzını her açtığında babasının ellerinin annesinin teninde gezindiği günleri hatırladı.
`` Okumak istiyorum babacım`` diye ağladığında okul kitaplanın soba da yanışları geldi gözlerine. veda bile edemediği kitapları.
Azize okulda çayları dağıtıyor, temizliği yapıyor hemen kitaplara sarılıyordu. Anlamadığı yerleri üniversite öğrencilere soruyor, gençler zevkle yardımcı oluyorlardı. Akşamları da kızının kitaplarını okuyor, kocasına hiç bir şey belli etmiyordu. Adamın ayık gezdiği çok azdı, Azize çalışacak kocası yiyecekti.
Sınav günü Azize bütün yılın mücadelesini boşalttı. Kalbinin rahatlığı ile sonuçları bekledi.
Günler geçip giderken Azize`nin yediği dayaklarda hiç bir eksilme olmamıştı. Çocuklarını korumak için önlerine siper oluyor, mor halkalar böylece çoğalıyordu.
Sabah yer sofrasında kahvaltı yaparken Azize`nin aklı hep sınav sonucundaydı. Hülya hoca tek tercih çalıştığı üniversiteyi yazmış, Azize her gün çay yapmaya gelecek aynı zamanda derslere de girecekti. Okul yönetiminin hoşgörüsüyle Azize hem çalışacak hem de okuyacaktı.
Azize`nin heyecanını anlamış gibi kapı son sesle çaldı.
-``Kalk kız aç kapıyı`` dedi baba.
Küçük kız elinde bir zarfla girdi içeri. Azize titriyordu. Yanakları elma gibi, kelimeleri unutmuş sesi çıkmıyordu. Küçük kız zarfı annesine verirken babası elinden çekti aldı. Zarfı hızla açan babanın gözleri dönmüştü.
- Siz benden bir şey mi saklıyorsunuz, nedir bu zarf diye bağırdı.
Zarfta Azize`nin Sıtkı Koçman Üniversitesi İşletme bölümü kazandığı yazıyordu.
- Bu ne lan diye bağıran baba Azize`yi yakasından tutarak yan odaya götürdü. Saçlarından tutup odanın içinde sürüklenen kadın dilini yutmuştu. Sandalyeyi üzerinde parçalamış, burnundan gelen kanlar kazağını kirletmişti. Gözü döne vahşi adam yılların intikamını kusuyordu. Dakikalar sonra çocuklar ağzından burnundan kan gelen annelerinin baş ucunda ağlıyorlardı. Azize zar zor gözlerini açtı, başından kompeti gibi atılan kağıt parçalarını gördü.
Yanı başında duran küçük kağıt parçasındaki kazandı kelimesini üç defa okudu.
Çocuklarına dönerek kazandım annem diyebildi.
Kanlı duvarlara bakarak, babasının kitaplarını sobada yakışını hatırladı. Veda bile edemediği kitaplarını nasıl özlediğini. Tıpkı kazandı belgesini özlediği gibi.