- 320 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kurucu İnşanın Temelindeki Kolektifi Oluşlar 19-20
Zorunlu ihtiyaçların karşılanmasıyla kolektif alan temelinde, herkesle herkesin olan; düzenli bir kolektif etki vardı. İşte buluşçu, hileci kişiler "bu etkiye mülkün sahibi olan El" adını verecek yorumlama ve anlatımlar içinde olmakla kimi kişi sahipli buluşlarını yapacaklardı.
Zaten El mana anlayışı içine girilmesine katkı verecek durum da kolektif güç üzerinde yapılacak ben merkezli hayaller ile oluşacaktı. Bu tür hayalleri akıl eden kişilerin tamah, eylem ve uygulamalarından doğan dallanma, çatallanmalar; kolektif sürecin bencillik içine kaymasına neden olmuştu. Bu anlayışla "kolektif etki El ’in gücü" sayıldı.
Kolektif etkiyi El ’in gücü olarak tarif eden buluşçu, hileci enfeksiyon; El ’in bu gücüne El ’in mülk sahibi olma anlam ve sıfatını verdiler. El ’e yapılan mülk sahibi anlayışla kolektif etkili kolektif güç, El ’in üzerine tescil edilmişti.
Buluşçu ve kurnaz kişilerin kolektif güç ile kolektif etkiyi kişi mülkü yapma fikri diğer kişilerdeki bencil tamahın uyanmasına da hitap oluyordu. Bencil tamahı okşayan bu hitap kişileri bu fikre yatkın kıldı. Bu tür yakınlaşıcı anlayış içinde yapılacak adım adım düzenlemelerle, kolektif gücü ve kolektif etkiyi özelleştireceklerdi.
Bu tamahkâr anlayışın işleyen bir kolektif gerçekliğinin karşısına, gerçekliği olmayan bir anlayışla iman akdi ortaya kondu. El adamı denen akıllı kurnaz ve buluşçu kişileri devamlı bunları vaaz ediyordu. "El adamına biat eden, El ’e biat eder" diyordular.
Böylece kolektif zenginlikler üzerine oynanan oyunun içine kişi tamahı olan düşünceci bencillikler gizlendi. El anlayışı kendilerinin mülk sahibi olmalarını ele verecek tamahı ve iştahı gizliyordu. Bu anlayışla göre şimdilik "El mülkünden dilediği kadar payı da dilediği kişiye verir" diyorlardı.
Bencil söylemler "kolektifi olup biten, kolektif işleyişle olan düzlemin içindeydi". Kişiler yağmurun nasıl yağdığına değil; yağmurun yağıp yağmadığına bakıyorlardı. Yağmurun yağıp yağmamasındaki fayda ve zararı da kişisi ben merkezli anlayışlarıyla kavrıyorlardı. İşte kolektif işleyiş sosyalleşmesi içinde uyanıp öne geçen dev, bencilce olan devdi.
Ki bu tür bencilce söylemler, ortam kişilerinin bu söylemlere sıcak bakmasına neden oldu. Kolektif düzlemli etkiler içinde görmezden gelinen kolektif güce dayalı vaazlar kişileri de bu tür bencil söylemlere yakınsatıyordu.
Büyülü olan, etkileyen kolektif güç El tasımı üzerinde yansıtılmakla kolektif etki El ’e geçiyordu. Böylece kolektif etkili büyüleyicilik El ’den sanılıyordu. Böylece kolektif alan içinde, kolektif gücün etkisi olan özgecil düşüncelerle, bencil olana doğru yeni bir alan açılıyordu.
Mülk, kişi sahipliği demekti. Mülkü söylerlerken kolektif güç üzerine olmalarını hesap etmiyorlardı. Kolektif gücün alan etkisini mülk sahibi olan El anlayışına yüklüyorlardı. Bu tür düşünce imajı olan izlenimler içinde de "her kişiye göre her kişisi tercihlerle; kişisi hoşlanmayı veren bencilliğin anlamalarını vaat edip, rızk olarak tarif ediyorlardı.
Kolektif alan, doğada ve sırf üreten ilişkiler içindeki zorunlu karşılanmalarla vardı. Kolektif alanın birlikte doğada karşılamaları ve üreten ilişkilerle karşılamaları üzerinde herkesin yeteneğine ve herkesin ihtiyacına göre olan paylaşımları; şimdi her bencilliğe göre El ’in kendi mülkünden kişilere pay dağıtacağı bir takdire dönüşüyordu.
Bu dönüşme içinde El, mülk sahibi kişi olmakla; mülkü dağıtan iradeni bir kişi olmakla buluşçu kişi El temsilcisi bir El adamı şahsıyla somutlaştırılmıştı.
Tekil yaşamlı dönem içindeki kişi ava çıkmanın av yapmanın düşünce ve planı içindeydi. Ama bu düşünce ve plan içinde henüz amaçlı bir kolektif sağlamanın ve kolektif üretim yapmanın müyesser bir kolektif gücü yoktu.
Kolektif bir alan da, kolektif bir sağlama ve kolektif bir üretme gücü ortaya konmadan; kolektif gücün yaptırımı olmakla söylenip, kolektif alan gücünü ele geçirilecek bir mana gücü; bir plan; bir enfeksiyonlu amaç ortaya konamazdı.
Ancak kolektif güçle sağlama ve kolektif güçle üretme gerçekliği üzerinde oluşacak enfeksiyonlu tasımlar, planlar, maksatlar kolektif gücün ele geçirilmesiyle ete kemiğe bürünüp; eylem içine konabilirdi. Kolektif alan böylesi bir alan açmaydı.
Böylece kurnaz olan buluşçu kişiler, tıpkı bir bilgisayar virüsü gibi, tıpkı bir organizmanın genetik kodlarını kendi işlevi için kullanan takdirle mülk sahibi olan organik virüsleri vardı. El tasımla bu virüsler en az durumla başkalarını söyleyecek en çok durumla kendileri olan seçilmiş kişilerine hizmet etmekle çalışacaktı.
Her var oluşun içeriğinde olan zıddı durumlar, köleci sistemin içinde de olacaktı. Bu ikilem içinde mülk edinme, mülk edinememeyle birlikte vardı. Bu anlayış temelde mülkün yönetimiydi. Mülkün yönetimi de mülk üzerinde çalışıp emek gücü üretecek mülksüz YOKSULLUĞU yöneten bir anlayıştı.
Kolektif paylaşıma karşı inşa edilen mülk sahipli sistem içinde mülk sahibinin takdir hakkı vardı. Takdir edenin takdir hakkı kendisine de bir pay ayırmanın takdir hakkını doğurmuştu. Mülk sahibinin kendi kendisine takdir hakkına, mülk sahibinin huzur hakkı deniyordu. Yani mülk sahibi hem kendisine hem de çalışanlarına iki ayrı takdirde bulunuyordu.
20
"Mülk sahibinin kendi kendisine yaptığı takdire"; mülk sahibi olmaktan doğan takdire, mülkü yönetmekten ötürü doğan takdire; "huzur hakkı" deniyordu. Bu takdir kolektif paylaşımı ve kolektif emek gücünü bilmezden görmezden gelişti. Apsu’nun huzuru da, Apsu’nun huzur hakkına karşı yapılan sesli veya mütecaviz saldırılar nedeniyle kaçıyordu. Kutsal iman akdi içinde aradığı huzuru bulamayan melez insanlar; El esteki kavli karar olan iman akdine uymuyorlardı.
Mülkün yönetimi, mülksüzlerin emek gücü üzerinde yoksulluğu yöneten söylem ve eylemlerdi. Mülkün yönetimi köleci iman ahdi olan söylem ve eylemlerdi. Bu söylem ve eylemlerinizle açıktan El in takdir yetkisine, El ’in mülk sahipliğine şehadet (tanıklık) ediyordunuz.
Neye tanıklık ediyordunuz? "Mülkün sahibi El ’dir", demeye tanıklık ediyorsunuz. El ’in sahibi olduğu mülkünden dilediği kadarı payı kendi kendisine takdirle İbrahim gibi Nemrut gibi dilediği kişilere verdiğine tanıklık ediyordunuz.
Ve çok büyük bir kesimin de paydan en az mal mülk alacağı kader takdirlerin rıza gösterip, teslimiyet içinde tevekkülle olunmasına tanıklık ediyordunuz.
Bu tür söylemler tümden bilgiye, tarihsel inşa olana, gerçek olana gözbağı olmakla kişileri kendisine toplumuna kolektif bilince yabancılaştıran söylemler olup; kişiyi köleci öz olan mülk sahibine kul yapan söylemlerdi.
Nasıl üretiyor ve nasıl paylaşıyorsanız adalet ve hukukunuz da ona göreydi. Mülk sahibine kul olunan yapıdan; mülkün yönetimi olan, devletle (mülkle) olan, devletin (mülkün) yönetimi olan köleci ilişkiler de köleci hukuk, köleci adalet ortaya çıkacaktı. Mülk sahibi mülkünden ve kulluktan huzur hakkı alacaktı.
Mülk sahibi mülkün de kulların da sahibiydi. Kulların geçimlik rızkını kendi mülkü içinde rızk aramasını dileyecekti. "yeryüzüne dağılın rızkınızı arayın" diyecekti. Mülk sahibinin huzur hakkı nedenle rızk aramasına gerek yoktu.
Mülk sahibi olma eylemi, mülksüz olunan ortam içine huzur hakkı gibi bir anlayışın eylem alanını açmıştı. Bu anlayış köleci mantıkla dallanıp çatallanacaktı. Mülksüzlerin rızk arayan çalışmalarıyla, depo enerji ortaya koyacaklardı. Yani mülk sahibi; huzur hakkı dediği köle emeği sömürüsünü iman akdi söylemler üzerinde dallandırıp çatallandıracaktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.