- 625 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
937 - METAFİZİK
Onur BİLGE
Kadir Gecesi... Sadullah Bey bu akşamki sohbetinde, bin aydan hayırlı olan bu Mübarek Gecenin değerini uzun uzun anlattı ve gerçek zikrin nasıl olması gerektiğini tarif etti. Sonra da deniz kaplumbağalarının yaradılışlarından bahsederek Allah’ın sıfatlarıyla Zât’ını nasıl nasıl gösterdiğini, nasıl görülebileceğini öğretti ve O’nu yaşarken görmenin önemini bildirdi.
"Allah, yarattıklarını terk etmemiş, başıboş bırakmamış, onlarla irtibatı kesmemiştir. Kâinattaki her yeri ve her şeyi aynı anda görür, yarattıklarında sıfatlarını tecelli ettirir. Biz bunlara bakar, olanları görür, hayretler içinde kalırız. Zikrin aslı da budur! Eline tespihi alıp, en güzel ismi, sıfatları veya sözleri tekrarlamaktan ibaret değildir. Fikirsiz zikir ne denli tesirli olur! Kör rehbersiz, elindeki değneğiyle nereye kadar gidebilir! Ya da körün peşine düşen köre, rehberinin ne faydası olur! Bunlar akıl kârı değil!
Allah, kâinatı ve ondaki sayılamayacak kadar çok canlı cansız varlığı boşuna yaratmadı. Tamamını insan için yarattı ama sadece yesin içsin, bedenen faydalansın diye değil… Ruhen de gıdalansın diye!
Ruhen gıdalanmak, onları görmek, incelemek, haklarında bilgi edinmek, oradan Yaratan’ın sıfatlarını bulmak, ilmine elverdiğince vakıf olmak, neticede hayretler içinde kalarak Allah’ı yürekten zikretmek demektir.
Deniz kaplumbağası, yumurtlayacağını hissettiği zaman kıyıya çıkar, kumsalda uygun bir yer aramaya başlar. Hangi canlının nerede hayat bulacağı ve nerede can vereceği ezelden belirlenmiştir. O da sevk edildiği yere yönelir. Aslında belirli olan yerde durur. Orayı uygun görmüş gibi kumu eşer, yumurtalarını çukura bırakır ve üstünü örter. Sonra da mesuliyetsiz bir annenin bebeğini terk ettiği gibi bir daha da oraya dönmemek üzere alır başını gider. Yumurtalarıyla alakasını keser.
Yumurtalar, ezelde belirlenen yerlerindedir. İçlerinde nasıl bir faaliyet olduğunu Allah’tan başka kimse bilemez. Orada bariz bir şekilde Rahman, Rahim, Rakıb, Hâlık ve Hay gibi sıfatlar vardır. Yavruların yumurtalardan çıkma zamanları geldiğinde, o her şeyden habersiz yaratıklar, Allah’tan aldıkları güçle, hapishane duvarlarını yıkarak esaretten kurtulmayı başaran mahkûmlar gibi yumurtaların kabuklarını çatlatarak onlardan çıkmayı başarırlar.
Dış dünyaya anında adapte olan kaplumbağa yavruları, kumdan çıktıkları gibi denize doğru koşarlar. Onları, inkârcıların göremedikleri bir var eden, gözeten, sevk ve idare eden merhametlilerin en merhametlisi vardır. Allah, yalnız insanların, meleklerin ve cinlerin Rabbi değildir. Âlemlerin Rabbidir! Her yarattığının eğiticisi ve öğreticidir. Onlar da Rahman ve Rahim olan Allah’ın dileği, izni ve adıyla kaderlerini yaşamaya başlarlar.
Burada "Bismillahirrahmanirrahim!" ve "Elhamdülillahirabbilâlemin!" diye zikretmemek mümkün müdür! Zikir burada başlar! Fikirden çıkar ve onunla birlikte yol alır. O sıfatlardan hemen akla gelen bazılarını zikredelim: "Er Rahman!" "Er Rahîm!" "El Hay!" "Er Rakıb!" "El Kavi!" "El Hâlık!" Daha daha niceleri... Bu sıfatlar, Allah’ın güzel isimlerindendir. Tefekkür yumurtalarından çıkarlar, coşkuyla tekrarlanır, cezbeyle zikredilirler. İşte o zaman zâkiri ürpertirler ve tir tir titretirler!..
Karette karetteler, diğer bazı yaratıklar gibi bir şeyleri anneleri vasıtasıyla değil, sanki ezelden biliyorlarmışçasına yapmaya koyulurlar. Yumurtadan çıkar çıkmaz yürürler. Hem de kumun üzerine çıkar çıkmaz sürüler halinde süratle denize doğru koşarlar. Aksi istikamete giden bir tek kaplumbağa yavrusu yoktur. O, gözlerini dünyaya yeni açan yavrular, kendilerini sımsıkı saran kabuklardan çıkar çıkmaz, Basir sıfatını kullanmaya, etrafı görmeye başlarlar. Kıyam sıfatıyla ayağa kalkarlar ve yürüyüp koşarlar. Hay sıfatıyla hayatlarını rahatça sürdürebilecekleri ortama hızla ulaşmaya çalışmaları ve kendilerini acilen denize atmaları, akıl ve mantıkla izah edilecek bir olay mıdır? Demek ki fizik üzerinde, tıkır tıkır işleyen bir de metafizik vardır.
Anlatmaya çalıştığım vaka gibi akıl ve mantıkla izah edilemeyecek sayısız olay vardır. Onların hepsini görmek, gözlemek, onlardaki zuhuratın tamamını anlamak ve anlatmak mümkün değildir. Ancak Allah’ın akıl almaz işleri karşısında hayret ender hayret hallere düşeriz.
Görebildiğimiz, gözleyebildiğimiz olaylardaki fark edebildiğimiz sıfatlarıyla Allah’ı, kabiliyetimiz ve kapasitemiz kadar idrak edebilmemiz bile bize zikrin gerçek anlamını, fikrin güzelliğini, o kadarcık da olsa Yaratan’ı bilmenin zevkini almamızı, O’nu O’nunla anmamızı ve O’nunla olmamızı sağlar.
Maddenin ötesinden habersiz, her şeyi gördüğünü ve bildiğini sanan, bilgiçlik ederek komik hale düşen bakarkör inkârcılara Allah’ın varlığı ve rahmeti nasıl izah edilebilir! Körü körüne iman ettiklerinden bahseden gafillerin, mânânın hakimiyetinden habersiz inançlarına ne denli iman denebilir?
Dünyada kör olan, ukbada da kör olacaktır! Burada gerçeği görmemek için gözlerini kapatanların, orada gözleri bir daha açılmamak üzere kapatılacaktır! Onun için henüz vakit varken herkesin gözünü açması lazımdır!
Allah’ı dünyada göremeyen, ahirette de göremeyecektir. Allah’ı görmek istemeyeni Allah da görmek istemeyecektir!
Allah, bu kandil gecesinde cümlemizi affetsin, dualarımızı kabul etsin, bizleri cennetiyle ve Cemaliyle şereflendirsin! Âmin!"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 937