- 456 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
YÜKSEK ADAM
Mevsimler hep kıştı, bahar başka hanelere uğruyordu. İki göz odada bir lamba bir de yürekteki umut ışığı yanardı.
Hatice kadın her gün ezanla kazmayı omuzlar soluğu tarlada alırdı. Toprağa kazmayı her vurduğunda gözünün önüne oğlu Kazım gelirdi. Okuyacak yüksek adam olacaktı.
Aktarmalı okuyarak üniversite sınavına hazırlanan Kazım ülkesinin en iyi üniversitenin Siyasal Bilimler Fakültesini kazanmış, anasının sevinci tüm köyde konuşulur olmuştu. Hatice kadın çektiği sıkıntıları unutmuş, kazmayı toprağa daha bir aşkla vurmaya başlamıştı.
Babasız evlat büyütmüş, bir gün olsun kaderine isyan etmemişti. Kuru ekmekle gün savmış ama umudu hep canlıydı. Rüzgar köyün alt yamacından gelir, iki göz odayı buza çevirirdi. Hatice kadının yüreği oğlunu üniversiteye göndereli hiç ılımamış, gözyaşlarıyla yazması her gün sıkı fıkı olmuşlardı. Yine de koca bir kayayı yüreğine otutturmuş, avuçlarına ciğerparesini emanet ediyordu.
Üniversite son sınıfta Kazım dünyadaki tek varlığı anacığını toprağa emanet bıraktı. Hançerler batan kalbini köyünde bırakarak, okulunu bitirmek için büyük şehrin yolunu tuttu. Azgın dalgalarla doğdu doğalı boğuşan Kazım birincilikle okulu bitirip, hemen iş hayatına atıldı. Kazım iş bulup parasal olarak rahatlasa da yüreğindeki fırtınalar hiç rahat bırakmıyorlardı. Okuyor, araştırıyor kendini sürekli geliştiriyor ama kaybolan kendini bir türlü bulamıyordu.
Mevsimleri hep kış, günleri hep geceydi.
Üç yıl aradan sonra Kazım ülkenin önde gelen çok önemli görevlerine gelmişti. O artık Kazım Beydi. Hoşlanmadığı bey kelimesini her duyduğunda yutkunmakta zorlanır, her akşam köyden çıkarken giydiği cekete bakar, başka dünyalarda dolaşırdı. Evet artık yüksek adam olmuştu ama o her gün küçülüyordu. Emrinde onlarca adam ağzından çıkacak cümleleri beklerken, o her işini kendi yapıyordu. Dolmuşla işe gidip geliyor, az yiyor, az konuşuyordu. Hiç kimse Kazımı çözememiş, yaptığı başarılı işlerle de çok araştırmaya çalışmamışlardı.
Bir cuma günü Kazım masasına bir yazı bırakıp işten ayrıldı. Otogarda otobüse binerken günlerden sonra ilk defa tebessüm etti. Memleketinin havasını ciğerlerinde gezdirdi. Köyüyle selamlaştı. Bir odası göçmüş evlerinin diğer odasına yerleşti. Odadaki ocağa ateşi yakıp hem ağladı hem de konuştu. O konuşuyor ateş dinliyordu sanki. Çatırtı sesleri geldikçe Kazım daha çok konuşuyor, konuştukça yüreği boşalıyordu.
Günler sonra köye resmi plakalı arabalar, takım elbiseli onlarca adam geldi. Sadece Kazım`ı arıyorlardı. Aradıkları Kazım artık o Kazım değildi. Kazım artık Deli Kazım olmuş dağlarda kuşlarla çiçeklerle konuşur hale gelmişti.
Az yiyor, az uyuyor hayatını muhasebe yaparak geçiriyordu. Köye gelenler ne yaptılarsa, neler sundularsa Kazım`ı ikna edemediler. Kazım yükseklerde büyük adam olmuş büyük adamları ayağına kadar getirtmişti.
Yıllarca anacığının tek göz odasında yaşayan Kazım`ın deli mi veli mi olduğunu kimseler bilmedi. Rüzgarlar köyün alt yamacında başlayıp üst tarafa doğru çıkıyordu. Tek göz odada ateş yanıyor Kazım`` Ateşten sana sığınırım rabbim```diye dualar ediyordu.
YORUMLAR
Ders çıkardım. anladım, gözyaşım kamaştı.
İnsan geldiği yere, büyük özlem duyar.
Hikayede geçişler ustaca.
Kahramanınızın öyküdaşı İstanbul Ticaret Odası Eski Başkanı Ali Coşkundur.
Çok saygımla.
deniz_tayanç tarafından 18.10.2021 06:12:09 zamanında düzenlenmiştir.
Kalbikelamm
Ali Coşkunu ilk duyuyorum.
Sağlıklı bir hafta diliyorum.