- 536 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
Kavm-i lût
İnsan yoktan geldi. Hiç yoktan sevdi dünyayı. Fani olan her şeyi bağrına bastı insan. Fotokopisini çekti görmedi aslını.
Sarıldı dünyanın ayaklarına bir gün düşeceğini bilmeden. Etrafında ki sahte sevgileri sevdi. Sığındı sevmek için bahaneler arkasına. Yalnızlığın bir ritmi vardı oysa. Çoğaldıkça nefessiz bırakan, azaldıkça yaralarını azdıran. Bir kanser gibi sarmıştı bu hastalık. Önce kendine çekip sonra boğmuştu insanı.
Günümüzün hastalığıdır yalnızlık. İnsanların yozlaştığı bir zaman dilimindeyiz. Komşunun komşu külüne müdane etmediği, kimsenin kimseye gelip gitmediği devirdeyiz. Güven tavan arasında tozlu bir koltuk gibi, kimsenin kimseye yaslanası kalmadı. Aç gezenden yok tokun haberi, bir sıcak çorba muhabbeti maziye karıştı. İki lafın beli kırılan kahveler artık beli kırılanın lafını yapıyor. Bir darbe alıp düş hele bir ortaya sırtında ki bıçak elden ele geçiyor.
Nispeten yaşanan hayatlar gibi arabalar, evler yarışıyor. Kim en çok gezen tavuk "yumurtlasın" nasıl olsa ana sayfaya düşüyor. Akrabalık çöplükte leş kargası, ardına kadar kilitlidir kapısı. O yalnızlık ki esir aldı insanı, nankör dört bir yandan taşıyor. Yok kimsenin göz yaşına tahammülü, varsa iki duble içiyor. Hani nerde yarım elma gönül alma, derdi olan yüreğini kaşıyor. Bir hastalık ki kol geziyor sokaklarda. Evlerde bulaşıyor. Öyle bir hastalık göz görmez, gönül katlanmaz oluyor.
İnsan özüne dönüyor sonunda çiğ süt emmiş o ham haline. İnsanlık zengin evde fukara, ana-baba oluyor daimi para.
Ama bakın bozulmayan bir şey var hala dünya da. Bir düzen var o görevini yapıyor. Tabiata bakın, bakın hayvanlara nedense onlara " insan " diyesim geliyor. Az geliyor bizlere bu kadar bela. Bu yağmur bu fırtına az. Aslında ne çok hak ediyoruz ya adımız oldu kavm-i lût.
Ne sahip çıkıyoruz kadınlara, ne çocukları koruyabiliyoruz sapkınlıktan. Ellerinde bir dünya çevirdikçe dönüyor ekran.
Yalnızlaşmak işte bunun adı. Bİzi bir araya toplayan o elektirik kesintileri yok ya da soğukta ısıtan soba. Aynı anda kurulan sofralar yerine, alışmış genç, yaşlı fast food’a. Ah ne oldu o güzelim türkçeye nasıl döndük bir anda yabancıya.
Sanat düştü sokağa, evler döndü sinemaya. Eskiden çıkardık pazara şimdi pazar gelir oldu ayağa. Kolaylaştı kardeşim kolaylaştı her şey ya ama biz bizden uzaklaştırdı işte bakamaz olduk binalardan semaya.
Derdim ne teknoloji, ne de globel yaşam. Derdim insan benim insan olamayan insan. Geldiği toprağı unutan, güttüğü amacı yitiren insan. Birbirinden soyut olan ama nispeten konuşan insan. Değişkenlik, unutkanlık insanın yapısında var. Peki kapısında ne var?
Elif karadaş