- 413 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
ATATÜRK BAŞ YAZARIMIZDIR
Hakimiye Milliye gazetesi, TBMM’nin açılışından dört ay kadar önce, 10 Ocak 1920’de, Ankara’da yayın hayatına başlıyor.
Mustafa Kemal, Hakkı Behiç’e not ettirmek suretiyle, Hakimiye Milliye’nin çıkış nedenini ve neden bu adı aldığını şöyle anlatıyor:
’’Bugünden itibaren yayınlanan ve sütunlarında bütün Anadolu ile Anadolu’yu ilgilendiren muhitlerin durum ve olaylarını içerecek olan gazetemizde bu ismi rastlantı olarak vermedik. Gazetemizin ismi, aynı zamanda takip edeceği mücadeleyi gösteriyor. Şu halde diyebiliriz ki, Hakimiyeti Milliye’nin uğraşı, milletin egemenliğini müdafaa olacaktır.’’
Gazetenin yazı işlerinde yer alanlar arasında Mahmut Esat Bozkurt, Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Ağaoğlu, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Recep Peker’de vardı.
Mustafa Kemal , gazetenin çıkışından üç gün sonra, Kazım Karabekir’e gönderdiği şifrede şöyle der:
’’Burada ’’Hakimiyeti Milliye’’isminde bir gazete çıkarıyoruz. Görünüşte özel bir gazetedir. Yazılar Heyet-i Temsiliyetimiz tarafından verilmektedir.’’
Gazetede imzasız çıkan başyazıların, Mustafa Kemal Paşa tarafından yazıldığı bilinmektedir.
İşte bu tarihsel önemi olan yazıları, Kaynak Yayınları ’’Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi/ Hakimiye’yi Milliye Yazıları’’ adlı bir kitapta topladı.
Bu kitaptaki, hepsi de Kurtuluş Savaşı’mız sürerken yazılmış yazıları okurken , Atatürk’ün ’’Nutuk’’unu okurken duyduğum hisler yeniden canlandı ve bir kere daha ’’Başta Atatürk, tüm Heyet-i Temsiyilemiz, bizden daha ulusalcı ve emperyalizme karşı imişler’’ dedim.
İşte başyazarımız Atatürk ve Heyet-i Temsiliyetimizi oluşturan kahramanların yazdıklarından bazı pasajlar:
’’En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan milletler; bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan ’’kapitalizm’’ afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir...Bir zamanlar tarihin eski devirlerinde, dünya bir takım zalim hükümdarların istibdatları altında ezilirlerdi. Sonraları milletler bu istibdadı yıktılar. Fakat bu defa da yerine paranın, sermayenin zulmü geçti. Sermaye bugüne kadar dünyada yapılmış olan bütün fenalıkların yegane etkeni, yegane mesulü idi, eğer bütün dünyayı süratle istila eden kapitalizm aleyhtarlığı olmazsa, bu zulüm yarında devam edecektir.
’’...Memleketimize bakınız; Rejiler, Duyun-u Umumiyeler, kapitülasyonlar, şimendiferler, limanlar, gemiler, bankalar, ticaret evleri, bütün bu kurumlar, Avrupa kapitalizminin bizi mahfetmek için senelerden beri kullandığı iblisane bir makinenin parçalarıdır...Bu makine devam ettikçe, sadece biz değil, bütün dünya zulüm altında ezilecek, sefalet arşa çıkacak , insanlar felaketten felakete yuvarlanacaktır. Bize bugün, dünyanın en güzel, en hayale sığmaz şartlarını verseler, kapitalizm dolabı, memlekette bugünkü şeklinde kaldığı taktirde mahfımız muhakkaktır. Zenginlerimizi dolandıran o, fakirlerimizi soyan o, mal mülkümüzü çalan haysiyet ve namusumuzu mahfeden, bizi birbirimize düşüren hep odur. Şu halde kendimizi kurtarmak için evvela bizim, sonrada bütün dünyanın şu melun, Tanrı tarafından lanetlenmiş kapitalizm afetinden kurtulması gerekir. Bunda sadece bizim gibi zayıf milletler arasında değil, bilakis bizzat kapitalist memleketlerde de aynı derece tahripkar, insanlık düşmanıdır.
...Emperyalizm genişleme ve istila ile eş anlamlıdır. Bütün kapitalist hükümetler genişleme ve istila taraftarıdır. Zira sermayedar sınıflar daima mallarını sürerek ticaret pazarlarıyla ham madde aramakla meşguldürler...Kömür, petrol, bakır, kauçuk meselesi ve diğer ham maddeler, medeni memleketler için pek vahim ve esaslı şeylerdir. Bunlar, bu gibi ham maddelerin mevcut bulunduğu arazi memleketler hakkında çekişir ve mücadele ederler. Sömürgecilik, emperyalizmin tarifleri ve vasıfları arasındadır...Emperyalizm aleyhine mücadele ilan etmek vicdanı olan bütün insanlara bir vazifedir.
’’...Anadolu, Anadolularındır...Anadolu, şu on sene zarfında pek çok felaketlere uğradıysa, pek çok musibetler gördüyse, bunlar faydasız kalmış değildir. Anadolu hiç olmazsa bu suretle varlığının manasını öğrenmiş oldu...Anadolu bu defa, yani ilk defa bir fikir için mücadele ediyor. Evvelce İstanbul için , vezirler, vekiller için, padişahlar için kan dökerdi. Bu defa yalnız kendisi için, kendi hayatını kurtarmak için uğraşıyor.
’’...Milli birlik, dünyanın yaşamaya hakkı olan her milletinde, kendi kendine şekillenmiş bir dayanışmadır ki, büyük ve vatani her tehlike anında, dahili ve harici her kararsızlık ve kargaşa zamanında belirir ve felaket emeli olanlar yalnız onun karşısında mağlup olur. Vatan endişesi zihinlerde belirir belirmez , milli birlikte bunun tabii ve zaruri bir sonucu olarak derhal kendini gösterir.
’’...Zalimlere karşı son bir harp, bizi ve tüm dünyayı bir anda selamete, rahata ve hayata çıkaracaktır. Bunun zamanı gelmiştir. Yunan’a bozgun vermek, sadece Sultan Osman’ın mübarek namını ve mukaddes türbesini kurtarmak ve onunla beraber yüz binlerce kardeşimizi cellat bıçaklarından almak değil; bel kide, bütün dünya kuruluşuna tarihin en büyük, en şerefli, en şanlı hizmetini yapmak demektir.
Türkler ! Ayaklanınız !