- 467 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Mavi Umutlar
Gecenin sessizligini
Minarelerden yükselen
ve gökkubbede yankılanan
ezan sesleri bozuyordu.
Ezan sesleri ki
taa içine içine işliyor insanın...
Huşu, huzur ve ardından
Yeni yeniden sessizlik...
Sonrasında kendini bulma
Kendinle hemhal olma...
Ezanlar bir gecenin daha bittiğinden haberdar ediyorlardı...
Evde yemek piştiğinde
"kokusu gitmiştir" deyip
komşuya bir kap yemek
gönderdiğimiz ve yemek kabımızın
geriye boş gönderilmediği
Maddi olarak fakir
manen yüreklerin zengin olduğu zamanlardı
Hayaller ağırdı
Beklentiler ağır
Yamalı bir bohça gibiydi ömür
Içinde kırık dökük umutlar
Baharda Ayaz yemiş çicekler
Bir topal yolcu misali
Ağır aksaktı yarınlar...
İspirizden esen ılık rüzgar
Öperken esmer yüzümüzü
Değirmen deresinden gürül gürül akan su
Çıplak Ruhumuzu serinletir geçerdi.
Ruhumuzu gösteremezdik kimselere utanırdık çünkü çırılçıplaktı...
Saf ve tertemizdi...
Poyraz sertti
Kuru ve sıcaktı samyeli
Zaman ise kaypak...
Rüzgar esip gürlerken
Bir tahta beşik gibiydi
Devrimci Gençlerin asma köprüsü
Bu köprü;
Gençliklerine doymayan
Gençlerin öyküsüydü
İplik iplik örülen
ve dar ağacında biten
bir kader örgüsü...
Hayat Xana Musa da
bir çay molası gibiydi.
Kısa ve telaşlı
Zaman yine ömür törpüsüydü
Solmuş takvim yapraklarında...
Molada
Yudum yudum içerken kaçak çayı;
" Keşke herkes çay gibi olsa
insanın İçini ısıtsa
huzur verse..." düşüncesi ve hayaller
yine kaçak olan tütünün dumanıyla birlikte
Uçup gidiyordu...
Yeni köprüde üst baş araması
bizi yeniden kendimize getirirdi.
Buradaki Görevliler;
Bir sınır kasabasında
sinirleri hep tavan yapan
ve bazen sabrın sınırlarını
aşıp duran insanlardı...
"Kolaylaştırın zorlaştırmayın
Müjdeleyin nefret ettirmeyin"
hadisinden bihaberlerdi belki...
Onların yanında utanırdık eşimizden
Çoluk çocuğumuzdan
Olur olmaz
Haklı haksız
Hep azar işitirdi yolcular
üniformalar da utanırdı bazen içindekilerden...
Bazen de yerimize kader utanırdı
biz utanmazdık ...
Bize ağır gelirdi keyfiyet ama
Annelerimizin kendi elleriyle yaptığı
büyük ve ağır yün yorganların altında uyumuş çocuklardık
hayatın hangi ağırlığını
hangi yükünü
kaldıramayacaktık ki...
Seyahatın hak ve özgürlük olduğu
bir ülkede "Nereye gidiyorsun"
Sorusu kadar anlamsız
ve Zap Suyu kadar hızlı akıp giden
Bazen dilinin ucuna gelen
ve orada asılı kalan "sana ne"
sözcüğü gibi anlamsızdı hayat...
Gözü yaşlı anaları gördüğümde
yağmurdan
Donmuş ellerini nefesleriyle
ısıtanları gördüğümde
nefes almaktan
Yarınlara ışıl ışıl bakan çocukları gördüğümde güneşten utanırdım.
Yarınlar umut doluydu
Umut vardık
Umut Var olmalıydık
Biz güzel yarınlara inanan çocuklardık...
Bir gün bizim de esmer yüzümüz
gülecekti elbet
Düşününce yarınları
Güzel ve umut dolu yarınları
Karamsarlığımıza Güneşler doğar
Işıl ışıl olurdu içimiz
Kışın bile
Tomurcuklanırdı tüm dallar
her bir dalda kuşlar cıvıldaşırdı
Yürek Ülkemin mavi gök yüzünde
Güvercinler kanat çırpar dururdu...
Biliyorum bir gün bu yürek
çarpmaktan vazgeçecek
ama olsun
Umutlar umutlar hem var olacak
Güzel ülkemin yeşil dallarında
Bir ishak kuşu kanat çırpıp duracak
Ve umutlar Gök yüzü gibi
Hep mavi kalacak...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.