- 297 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
ŞAİRİN GÜNLÜĞÜ 14.04.13 (Pazar)
14.04.13 (Pazar)
Dün İzmit e gittim. Hoş her gün İzmit’teyim ya.10 yılı aşkın buradayım, bu ilçede ama günlerim İzmit’te geçiyor. Bu ilçe beni sıkıyor. İlla ki doğup büyüdüğüm kentte olmalıyım. Burası benim dayımın semti. Rahmetli burayı çok severdi.
Ben nereden buraya geldim ve neden? Onu şimdi anlatmayacağım. Oldu bir kere işte. Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Öyle işte.
İzmit benim yuvam. Yıllarca yuvamdan ayrı düştüm. Önce eğitim, sonra öğretmenlik. Aşağı yukarı bir yirmi yıl. Adapazarı, Erzurum, İstanbul ve Ankara. İşte benim yaşadığım diğer kentler. İstanbul dışında diğer illeri pek sevdiğim söylenemez.
Adapazarı’nda bir yıl geçirdim. Birkaç ayrı evde oturdum. Önce Çark Caddesi, sonra Şeker mahallesinde. Tam bir yıl. Dile kolay. Lise yıllarından bir yıl. İlk defa gurbete çıkışımız. Hafta sonları evdeyiz.
Şevki Yılmaz’la da bir evde oturduk; semtini şimdi hatırlamıyorum. Anlaşamadık. O hiç iş yapmak istemiyor," hep ben bilmem" diyordu. Ne yemek yapmak, ne de bulaşık yıkamaya yanaşmıyordu. Aramızdaki tek anlaşmazlık buydu. Bu da her şeyi berbat ediyordu. Ben kendimi enayi hissediyordum ve buna tahammülüm yoktu. Kısa zamanda ayrıldık.
O evde piş piş pişmeyen kuru fasulye maceramız, aynı şekilde pişiremeyip yaktığımız et yemeği. Ah ne zormuş bu kadınların işi.
İlk romatizmayı bu yılda aldım. Rutubetli evlerden bana kalan ve ömür boyu beni bırakmayan armağan. Oysa babam çok fakir de sayılmazdı. Aşırı tutumlu davranışı buna neden oldu.
Sonra Erzurum yılları. Yurtlarda geçen zamanlar. Netameli geçen ilk üniversite macerası. Orada yaralanmama yol açan bir gece yarısı baskını. Hatırlamak bile istemediğim o korkunç dönem. Ülkücü kesimin Ergenekon’ular tarafından tetikçi olarak kullanıldığı o talihsiz devir. Ülkenin kayıp yılları. Aynı Ergenekoncular daha sonra PKK ve Hizbullah’ı bizzat kuracak ve kirli emellerine alet edeceklerdir.
İşte bu derin devlet macerası görünmeyen varlığının görünen yüzüyle bu gün artık deşifre olmuş, belli bir kısmı tutuklanmış ama hala belli bir bölümü dışarda olarak hayatiyetini devam ettirmektedir. Ben de bu karanlık oyunlardan payımı almış, başımdan bıçakla yaralanmış , dünyam kararmış, oradaki eğitim hayatım büyük bir darbe almış, hayatımın 10 yılını kaybetmiştim.
Sonra İstanbul ve ikinci fakülte yılları. Ve öğretmenlikle geçen Ankara yılları. İşte hepsi bu. Ama hayatımın en güzel yirmi yılımı bu gurbetlerde yitirmiştim.
Memleketime döndüğüm zaman çok şeyin değiştiğini gördüm. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. İstanbul belki de benim en güzel günlerimi geçirdiğim yerdi. Tayyip Erdoğan’la bile orada görüşmüştüm.
Erzurum’da Edebiyat evlerinde görüştüğüm Beşir Atalay, İsmet Özel, Ersin Gürdoğan, Mehmet Kahraman, Selahaddin İpek benim için birer kazanç sayılabilir; ama daha sonra bu tanışıklığı sürdürememek gibi bir talihsizlik değil mi?
Cinayetler Kitabını yeni yayınlayan İsmet Özel’e Ersin Gürdoğan’ın zoruyla ‘neden Cinayetler Kitabı’ ismi diye sorduğumda ağlaması ve;" her köşede cinayetler işlenirken daha ne olsun ki" mealinde bir şeyler söylemesi beni istemeden bir suç işlemiş kişi psikolojisine düşürdü ki hiç unutamam.
Sezai Karakoç’u bana bu yıllarda Milli Türk Talebe Birliği’nde seminerler veren Mehmet Kahraman tanıttı. Onu anlamak için doğu -batı klasiklerini okumam gerektiğini öğütlemişti bir sorum üzerine. Necip Fazıl’la ilk karşılaşmam da bu yıllardadır. Erzurum konferansı. Dadaş Sineması hınca hınç dolu.
3 Saat civarında süren bu konferansı oturduğu yerde veren Üstat tek çıt çıkmadan izleniyor. Konferans öncesi otelinden çıkıp camiye akşam namazına giden Üstadın elini öpüyor ,onun namaz kılışındaki huşuyu fark ediyorum.
O gece ülkücüler yurtlarımızı işgal ediyor, eşyalarımız tahrip ediyor ve bizi yatakhanelerimize sokmuyor. Yurtların önünde biriken kalabalık emniyet güçlerince ikna ediliyor sabaha kadar süren tartışmalardan sonra ve biz kente dönüp otellerde Erzurumluların yüksek kadirşinaslıklarıyla misafir ediliyoruz.
Erzurum’ gelen konferansçılarla otellerde sohbet âdetimiz olduğu halde Üstad’dan çekindiğimiz için onun oteline gitmiyoruz ama sonra öğreniyoruz ki; üstad bu konuda diğer konferansçılardan daha sevecen ve biz korkaklığımızın bedelini hayıflanarak hissediyor, ömrümüzün en acı pişmanlığını yaşıyoruz.
İleriki yıllarda bu Üniversiteden tanıdığımız birçok milletvekili ve bakan çıkacaktır. Bunların başında O dönem MTTTB Orta Öğrenim Başkanı Ömer DİNÇER gelir. Yusuf Ziya KAVAKÇI. Muhammed Hamidullah o dönem tanıdığım ünlülerdendir.
İstanbul yılları ihtilal sonrasına rastlar. Sedat UMRAN’la Marmara kraathanesi şiir ve sanat söyleşilerimiz ,daha önceki yıllar İzmit’ten İstanbul’a gelip ziyaret ettiğim Sezai Karakoç’un sohbetlerini kazanç haneme yazabilirim. Cemil Meriç ‘in Beyaz Saray’da imzaladığı kitapta Türkoloji öğrencisi olduğumu duyuca ‘yeni nesil sizin eseriniz olacak yani aydınlık ve güzel’ ithafı beni gönendiren olaylardandır.
Hasan AKAY ’dan devraldığım Yavuz Selim’deki ev benim İstanbul bohem yıllarımın en önemli mekanı. Hırka-ı Şerif’te ve Edirnekapı’da oturduğum evleri saymazsak, Kasımpaşa’daki otelde kaldığım ilk yılımı hiç unutamam. Bu otel Ali Rıza DEMİRCAN’larındı ve belediye tarafından iskele karşısı parkı yapılmak için istimlak edilmişti de bu yüzden sahipleri tarafından öğrencilere ücretsiz olarak tahsis edilmişti.
,
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.