- 1017 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Şafakta şiir okuyasım var
Akşam olmasına az kalmıştı. Akdeniz’in güneşi yavaş yavaş tepeden aşıyor,gün karanlığın diyarına yolculuk yapıyordu. Rüzgar efil efil esiyor ,yüzüme ferahlık yayıyordu.Kendi iç yolculuğuma geç başladım. Kendim olmayı yeni yeni öğreniyorum desem doğru söylüyorum.Zor bir hayat mücadesinden çok olmadı çıkalı .Savaş alanına saçılmış döküntüleri toplamakla geçti ömür. Bu satırları Allah nasip ederse seksenli yıllarda okumak için yazıyorum.
İki yıldır dünyamızı bir grip virüsü kapladı. Zengin fakir demeden çok kayıplar verildi. Kısa bir zaman sonra bazı devletlerde aşı bulundu. Aşıyı yarı mecbur hale getirdiler sonra. Her yere girebilmek için veya sağlığını düşünerek bazıları aşı vuruldu. Kimi de virüse bile inanmadı. Bizlerde ailece vurulduk, küçük kızım hariç. Aşının zararları olur diye yaklaşmadı. Dün uzaktan bir yakınım coronadan öldü. Yok böyle bir hastalık diye aşıda vurulmamış ve hiç inanmamış. Yalnız bu virüs çocuklara yaklaşmadı ,onları korudu. Çin’de başlayan ve bütün dünyaya yayılan virüs en çok konuşulan konu oldu. Güçlü devletler aşı yarışına girdi, hangisi daha iyi korur . Büyük çıkarlarda sağlandı. Hastalığa yakalanıp yakalanmadığını anlamak için PCR testleri yapılıyor,önce parasız olan testler şimdi parayla yapılmaya başlandı. Birinci devre,ikinci devre,üçüncü devre, dördüncü devredeyiz.Aşıyı vurulanlarda yakalanıp ölüyor nadirde olsa. Dinlediğim haberlere göre.
Bu virüsün insanları nasıl etkilediğine değinmek istiyorum. Endişe ve korku enerjisi çok yayıldı. İnsan yalnızlaştı, bireyselleşti. Akraba ve aile ilişkilerini ,sosyal ilişkileri zayıflattı. Farkında olmadan robotlaştı.
Duygular tufana tutulmuş ,karışık,kararsız,ne istediğini bilmeme hali içinde esip geçti.
Geçen sene pandemiden dolayı ülkeme gelmedim. Bu yıl hasretlik ağır bastı . Ben vatanımı ,,evim de beni özlemiş. Şükür kavuşturana kavuştuk yine birbirimize.
Pencereme deniz uçsuz bucaksız akşam kızıllığında açık mavi atlas gibi uzanıyor. Mutlu olduğum yerde ,iki mavi arasında ve zamandayım. Mutluluğun iç huzurda olduğunu hayat yaşayarak öğretti. Kimse kimsenin sorununu çözemez, mutlu da edemez. İnsanoğlu egosuz değildir. Egosuzda yaşanmaz zaten. Denge önemli . Boşuna denmemiş çoğu zarar azı karar diye. Dengede olmak bizi bilinçli kılar.Doğru karar vermemizi sağlar. Bu yaşamda yalnızlığımıda seviyorum . İnsan günde on beş dakikada olsa kendine zaman ayırıp yalnız kalmalı bence .
Bu gece dolunay var gücüyle ,cömertce denizin üzerine aydınlığını sermiş. Mağrur ,gururlu, göz kamaştırıcı ,gündoğdu çiçeği gibi. Ben balkonumda mavi eski bir sandalyede oturarak seyrediyorum. Dolunay eski rivayetlere ve astrolojiye göre yeniliklerin başlangıcıdır. Değişimlerin zamanıdır. Her dolunayı gördüğümde aklımdan ,kendim için,çocuklarım için , bütün evren için niyetler dilerim, Bütün dünyaya sevgi,sağlık ,huzur versin derim. Mevlam ne eylerse güzel eyler. En doğrusunu o bilir.
Mehtap bugün kendine has özgürlüğünü sergiler, gökyüzüne dikiyorum gözlerimi ,rahmetli babamın anıları canlanıyor ..Hatırlıyorum on bir sene geçti aradan. Daha dün gibi o günler . Çok şeyler değişti gittiğinden beri ,içimden gelse de görse diyorum. Kim gelmiş ki o giden yoldan ,babam gele.
Yalnızım ,sevdiklerim uzakta, canları sağolsun . Deniz. ay, ve ben bugün çok güzel bir üçlü olduk .Huzur damarlarıma ılık bir çay gibi akıp dolaşıyor. Bu geceyi ve bu anı yaşatan Tanrı’ya şükürler olsun. Şükür en büyük dua ve meditasyondur . Evrenin bu düzenine gıpta ile bakıyorum. Her şey yerli yerinde, altı günde tamamlanmış . Düşüncelerim durmuş ,aklım nötr oluk. İçeri girip çeyizimden kalma bordo renkli seccademi serip yatsı namazını kılıp tekrar sandalyeme oturdum. Üzerimede kolsuz beyaz çiçekli geceliğimide giyindim. Bu gece uyku tutmuyor beni. Gözlerim denizin üzerindeki yakamozlarda ışıl ışıl parlıyorlar, kıpır kıpır oynaşıyorlar. Sahildeki her konuyu duyuyorlar ,balıkçı teknelerin sevinçlerine ,kederlerine şahit oluyorlar. Ben de ok gibi diktim gözlerimi o yakamozlara salak bir aşık gibi. Yüreğime,bedenime rahatlık,sükunet veriyor. Bu arada telefonumdan türküleri bulup dinliyorum. Müzik ruhun gıdasıdır.”şifa istemem balından “türküsünü dinlemeye doyamıyorum. Mutluluk denilen bu andır işte.
Bu gece bende şafağı beklemekteyim .Sitenin çay bahçesinden beş on kadın ,el ele tutuşup türkü söyleyip ,halay çığlıklarını duyunca kendime geldim. Dalıp gitmiştim uzaklara ,özlemiştim torunlarımı. Bir hayli saatında geçtiğini telefonuma baktığımda fark ettim. Gündüzün yorgunluğunu ,stresini atıp bayanlar ne güzel eğleniyordu. Kahkaları geceye yayılıyordu. Neşeli insanlara her zaman bayılıyorum. Ben kahkalar atıp güldüğümü çok nadir hatırlıyorum. Yok mu onların sorunları elbette var . Doğrusunu yapıyorlar benim kanımca. Hayatı pek ciddiye almaya da gelmez. Bir an olsa da unutmak istiyorlar güzel değil mi ? Gülmek her insana yakışıyor, pozitif enerji veriyor. Gülmenin ,neşenin faydalarını anlatmakla bitmez . Yaşanması gerekir.
Sabaha az kaldı. Şafak sökmek üzere ,uzaktan uluyan bir köpek sesi uyuyanlara ninni gibi geliyor. Kasaba derin uykusunda ,dolunayda bulutların arasında yol arıyor kendine . Ana yolda araba sesleri ,sitedeki evlerin ışığının çoğu kararmış.
Benim elimde ise Ahmet Arif’in kitabı “ Hasretinden prangalar eskittim” . Şafakta şiir okuyasım var bugün . Ve başlıyorum okumaya .
Art arda kaç zemheri
Kurt uyur ,kuş uyur,zindan uyurdu .
Dışarıda gürül gürül akan bir dünya
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Feride
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.