Pembe Panjurlu Ev
oysa içi biteviye karanlık...
...
rüya gördüm Yusuf...çocukluğumuzun cıvıl cıvıl geçtiği o eski evdeydik. Arzu, Atakan, Yeliz, sen ve ben ...O eski halinizle henüz 10-11 yaşlarındaydınız, ben daha yetişkin büyüktüm sizden...bi kısmımız Hediye yengemlerdeydi, bi grup orda bi grup da burda Güllü yengemde...aynı zamanda görüntümüz binanın her yerine dağılmış, asma yaprağının bi kolonun çıkıntısından patlak veren bi dalı gibi her duvarı sarıp sarmalamıştı sanki...bi tarafınız kapıları gümletip çarparak gizli sığınaklarınıza koşacak kadar telaşlı, bi tarafınız da her pencereden başınızı dışarı uzatıp sokaktan geçenleri selamlayıp bağrına basacak kadar içi kıpır kıpırdı.
Temur amcam, Güllü yengem ve İsmail amcam sephanın etrafında toplanmış okey oynuyorlar. Atakan o şirin sevimli haliyle -palmiye ağaçlarının sıcak bahar renklerini üstünde toplamış, sanki Miami’nin sırtını o meşhur turkuaz rengine verdiği plajında yeni güneşlenip gelmiş bi turistmiş gibi- yanıma gelip konuşuyor benimle. Sonra sana bakıp sarılıyorum. Sana bakmak niye böyle bana acı veriyor Yusuf? Ölü derisini üstünden atmaya çalışan büzüşmüş boynuna bi buse kondurup bi elimle de sırtını sıvazlıyorum...öbür elimi ise nereye koyacağımı bilemiyorum doğrusu! ’Ahhh!’ diyorsun elinle karnını ovuşturup. "iyi misin sen?" diyorum "iyiyim iyi önemli değil geçer!" diyosun. "Yok!" diyorum "sen sanki tam iyileşmemişsin Yusuf!".
Ahh ki ne ah! içimi dağlayan o mahsun gözlerin yine çok uzaklara dalmış ve ruhun çoktan bu dünyayı terk edip gitmiş bile. Ah Yusuf ahh! seni son bi kez gülerken görseydim! mutlu bi resmini çerçeveletip şu karşımdaki nemli duvara asınca seninle her gün ölseydim! akşamları elinden hiç düşürmediğin kadife işlemeli Kuran’a dokununca yaralarının iyileşeceğine bizi de umutlandırıp; aslında burda bizimle sonsuza kadar kalmak istediğine hem kendini, hem bizi hem de Hızır’ı inandırabilseydin keşke!
...
Yusuf’a sarılıp ağlıyorum! ağlıyorum! ağlıyorum! konuşsana be Yusuf! konuşsana be kuzum! niye susuyorsun? niye içine atıyosun? niye tepki vermiyosun hiç? niye böyle soğuksun? Bi hastane köşesinde kaderine terk edilmiş bi morgda buzları hiç çözülmeyecekmiş gibi duran bu çürük etin yalnızca bize gelince mi günden güne eriyor? bu yaramız hiç kapanmayacak mı bizim? hep böyle ulu orta kanayacak mı? rüyada bile dinmeyecek mi bu acımız?..bu dağılan parçalarımızı ne zaman toplayıp bir araya getireceğiz? ne zaman! ne zaman! sorarım sana Yusuf ne zaman?
sonra bi hışım kendimi dışarı atıyorum. Annemle Hediye yengem Vasfiye teyzelerin bahçesinde diğer kadınlarla toplanmış çay içiyorlar. Ahşap masanın üstünde buzları erimeye yüz tutmuş paket paket küçük pembe balıklar var -biraz somon’a biraz da dananın sekiz omurga kemiğinin antrikot şeklinde dilimlenmiş pirzola haline benziyor- ızgara yapcaklarmış hamarat hatunlarımız...oysa Vasfiye teyze Mustafa abiyi ardında bırakıp bu diyardan göçeli kaç sene oldu? ölülerle toplanmış muhabbet ediyoruz! Allah hayra çevirsin!
Babam hala yazlıkta tatildeymiş de, her an açık denizlere sırt üstü kulaç atacakmışçasına çiçekli deniz şortuyla kapıda karşılıyor beni. Temur amcamlarda istifini hiç bozmadan; damarları üst üste binmiş ve yarı yarıya dökülmüş beyaz tüyleriyle iskandinav koltukta ayak ayak üstüne atmış, sıcak demli çayını genzini yaka yaka içiyor bizim peder. Öyle kaynar kaynar, pofur pofur içmeyi sever benim canım babam. Herkes bi yere dağılmış anlaşılan. şimdi şuracıkta bir gölge peydahlanıp karanlıkta gezinen cinperi gibi beni yaka paça yerde sürükleyerek götürse hiç şaşırmam!
ilk bakışta göze çarpan ellerinin hiç ara vermeden titremesiyle deliğine iyice oturmadığı anlaşılan ve sürekli birbirine değip metal sesler çıkararak sinirimizi zıplatacağı her halinden belli olan bu sallantılı demliklerden biran evvel kurtulma isteğine rağmen yine de tutuklu bi tarafı da iki gözünü onların üstüne pür dikkat dikmiş ve dibinde az da olsa kalmış kaynar su bi tarafımıza dökülür korkusuyla babam "al mero al bunlar bizim! al eve götür yıka güzelce hemi kızım!" diyor..her iki elimde birer demlik, bi taraftan da kapının önündeki yedek ayakkabılarıma bakıyorum "hay aksi kaç ayakkabı giyip gelmişim buraya? Beklenilenin de çok ötesinde hiç alışık olmadığımız; iç hatlarda gece vardiyası son dönemeci turlayan yalnız şansa trafiğin yoğun olduğu bi saatle çakışan ve kıçına kadar tıklım tıklım bi otobüsün içi gibi bu ellerim de tıka basa dolu! bunları nasıl götürücam bubaaa?" diyorum içimden. bi gözüm kapının önünde sığınmacı gibi yan yana dizilmiş olan pasaportsuz ayakkabılarda!
Kaç ay, kaç mevsim geçti üstümüzden bilmiyorum! En son harabeye dönmüş kömürlüğün eğri büğrü çatısından atlayıp yerde topaç yuvarlanırken kemiklerimin kırılmadığına şükretmiş ve merdivenlerden yalpalaya yalpalaya aşağı inerken bi taraftan da demlikleri sıkı sıkıya kavramıştım.
Bizim evin ışıkları yanıyor. ’Allah Allah! diyorum kimse yok ki evde! bu ışıklar niye boşuna yanıyor?" Annemlerin yatak odasındaki camın önüne gelip, çarşaf gibi bembeyaz ve ütülü perdenin kenarda boşluk kalmış küçük bir aralığından içeri bi casus gibi kolaçan edip gözetliyorum evimizi yabancı bi suretle. "Bunlar da kim? hırsız olmasınlar? La havle ve la kuvvet!" kulak kesiliyorum iyice evin duvarlarına...ne de olsa duvarlarla her yerde yoldaşız biz! ben de duymayacaksam kim duyacak boğuk seslerini dimi? meğer evi başka birileri kiralamış, gecenin bi körü de bakmaya gelmişler. Ev de çok tertipli, pırıl pırıl ve öyle ferah ki! bizim ev olduğunu bilmesem her gün misafir gibi çatkapı çay içmeye gelirim bunlara...
Elimde mahalle bekçisi gibi birbirine şangırdatıp durduğum anahtarlara bakıyorum...napim şimdi? şu uzaydaki kara deliği çevirip içeri girim mi yoksa arkamı dönüp gidim mi? bi gözüm hapishane kapısına benzettiğim bu demir askılıklı kapıya takılırken; bi gözüm de sanırsın ki kavak ağaçlarının tekinsiz ve karanlık bi korulukta karşılıklı yolun kenarına sıralı dizilip etrafı çevrilerek emniyetinin sağlandığı yanılgısına düştüğüm şu dandik merdivenin; -gel gör ki ani kopacak bi fırtınada üstüme devrilme olasılığına ivme kazandırıp, her defasında, her adımımda çukura yuvarlanma korkusunu bana reva görüp bundan büyük haz duyan, durduk yere protezli ayağının teki kopup elimde kalacakmış gibi yüreğimi hoplatan şu topal basamaklarına takılıyor...
ortalıkta kimse de yok mero! herkes sır oldu gitti!
...
Bu dünyada yerinizin olmadığını anladığınızda; ölüm, pembe panjurlu bir evmiş gibi görünür uzaktan.
YORUMLAR
rüya gördüm Yusuf.
Yorumların okumasam rüya olduğunu es geçiyordum.
Ve diyordum, bu kadar okur rüya olduğunu nasıl anladı... Sonra dedim, yazarın okurları da çok duygusal ve anlama yetileri çok yüksek...
Ben bir sürü sebep sıralarken halbuki sonuç çok basitmiş. Rüya gördüğünü yazar daha girişte yazmış. Tıpkı hayat gibi.
Ben niye cümleyi es geçtim. Çünkü o kadar duygulu ve derin yazmışsınız ki insan sadece içinde bulunduğu cümleye yoğunlaşıyor.
Zaman geçişleri... Geçmişi harmanlamak ve mutlu, huzurlu ve hüzünlü anlarını anımsamaya çalışmak... Bazen de rüyada...
Tebrik ve saygılarımla dost kalem
Gule
söz konusu Yusuf'sa bütün zamanı durdurmak isterim, çocukluğuma güzel anlamlar katan bu güzel insanı yaşatmak, konuşmak ve sırtımı duvara yaslayıp sadece ve sadece onunla konuşmak olur tek gayretim...deseler ki 'bir dileğini yerine getireceğiz, dile bizden ne dilersen!' derim ki; bütün nefesimi ona verin!..onun varlığını da yokluğunu da yeterince anlatacak cümle bulamıyorum, hep eksik ve yarım kalıyor...
dünya bir yana, Yusuf bir yana...öyle olunca da hisler birebir yazıya yansımış...normalde de böyle hissedersem anca yazarım...
yazdığım yazıları zaten çok nadir gelir okurum...belki bir yorum yazılsın da ben öyle gelim ve bakim 'ne yazmışım ki bu yorumu hakkettim acaba?' diyim...
çok teşekkürler sayenizde yazıyı tekrar okudum, gözlerimin buğusunun tozunu şöyle bi aldım duvarın en nemli, en dip köşelerinden...
Gule
çok teşekkürler, sevgiler Tüya xatır be to:)
Gule, bir zaman tünelin ve bambaşka rüyan var senin, ben bir kez daha okuyacağım, akışının gücünü iyice hissedeceğim, okurun olmak isterim. Sahici bir okur.
Gule
aslında kendimi çok fazla ciddiye aldığımı söyleyemem...evet anlık içimde birbirinden kopup ayrılan ve yine birbirinden bağımsız hareket eden serbest düşünceler mevcut ama hani hiç aklıma oturup ciddi ciddi bi şeyler yazmak gelmedi...buna hazır mıyım bilmiyorum çünkü topu topu yazdığı birkaç şiir ve yazıyla bile kolayca tesirli parçalara dağılabilen ve aklını yitiren birinden nasıl bir kitap çıkar ben de merak ediyorum...ama zor...çok zor gerçekten...
"Gökyüzü, üzerimize ters çevrilmiş bir fincan gibi kapandı." diyen bi cümle karşılıyor beni sayfanda ve ben yine dağılıyorum...bu nasıl bi i mge nasıl bi dokunuş bayıldım! hani aklınıza bi çırpıda yer eden ve kolay kolay unutulmayan sözler olur ya! tam da öyle işte on numara bi deyim...
Her günde benim aklım ya çok sevdiğim bi müziğin tınısıyla geçer ya da böylesi akıllara kazınacak bi cümleyle...bugünkü kontenjan ağzıma kadar bu sözünle doldu bilesin:)
çok teşekkürler Parlain...
Gule
duvarla başladı zaten yazı yolculuğum o yüzden duvarla aramda sıkı bir bağ oluştu zamanla...şiirler ilk göz ağrım olmasına rağmen yüreğimin sesi nereye götürüyorsa oraya savrulup gittik beraber...
sizi burda gördüğüme sevindim...tekrar teşekkürler...
Okumadım da gözlerimi kapatıp bir ağıda eşlik ettim sanki... Okumadım da omuzunun üzerinden, o kapının önünde yaşadığın “gireyim mi yoksa geri dönüp gideyim mi” ikilemini seyrettim...
Çok ender rüya görürüm. Ve artık dünya gözüyle görme umudumun kalmadığı hiç kimse uğramaz o rüyalara. Bunun, bir tür ceza, hatta bir lanet olduğunu düşünürüm.
“Herkes sır olup” gidiyor Gule!
Sözcüklere ince ince dokunuyorsun. Bir araya gelip cümle olduklarında da ezip geçiyor okuyanı.
Yusuf’a ve rüyalarda kalan tüm kıymetlilerimize rahmet olsun!
Çokça seviliyorsun, bilesin...
Gule
çok teşekkürler Eflatun varlığın hem güç hem güzellik katıyor...çokça sevgiler yolluyorum canım...
Bir rüyayı bu kadar güzel anlatana ilk kez şahit oluyorum.Sanki romanın bir bölümünden kesit.
Ben hayatımda bir rüyayı bu kadar uzun hayırlamamışımdır,unuturum hep.
Sonunda ailemizi meşhur edecen.
Tabi bunun hüzünlü yanıda var,yüreğimizi burkan,kanatan ve hiç unutulmayan,melekti Yudufumuz kanatlanıp uçtu.Nurlar içinde uyusun,mekanı cennet olsun.
😓yüreğine sağlık,dermansız dert vermesin Mevlam❤💋