- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İYİLİK ET DENİZE AT
İYİLİK ET DENİZE AT
Yazan: İsmail Aydoğmuş
İyilik, sözcük anlamıyla bir karşılık beklemeden birine ya da birilerine yapılan yardıma denir. İyilik yaparken bunu göstere göstere yapmak, herkese anlatmak, reklam etmek yapılan iyiliği iyilik olma amacından çıkarır. İyilik yapılırken karşısındakini incitmeden, aşağılamadan yapmak insan onurunun bir gereğidir.
Biz insanlar toplu yaşamayı amaç edinmiş varlıklarız. Bu nedenle binlerce yıl içinde toplumsal yaşamın gereği meslekler ortaya çıkmış, ortak yaşamda kimimiz ekip biçen, kimimiz pişiren, kimimiz giysiler yapan, eşyalar yapan, şoför, doktor, avukat, mühendis olmuşuz. Toplumda sosyal yaşamın gereği devlet denilen organizasyonları inşa etmişiz. Daha iyi daha kaliteli yaşam için insan olarak sosyal sorumluğumuz gereği, yaşlı, sakat ve hastalarımıza, hamile ve çocuklarımıza güçsüz insanlara yardım etmek, sağlıklı insanlarla da yardımlaşmak zorundayız.
İnsanlardaki bu duygu sonradan kazanılan bir duygudur. Bu duyguyu bize ilk aşılayan kişiler ise annelerimizdir. Annelerimizden aldığımız sevgiyle sevmeyi, yiyecek ve oyuncaklarımızı paylaşmayı öğreniriz. Okulda öğretmenlerimizin, eğitimin de bu konuda emekleri çok büyüktür. Düşeni kaldırmak, kalemimizi, silgimizi paylaşmakla başlarız. Yardımlaşma kültürü bizim genlerimizde var. Köylerimizde yıllardır devam eden imece denen bir gelenek hala toplumumuzun kültüründe yaşamaktadır. Yaşlı ve hasta insanların tarlasındaki hasadı biçmek, işlerini yapmak, imece dedikleri usulle toplu olarak işlerimizi yapmak bizim kültürümüzün bir gereğidir. Düğünler, hasta ziyaretleri, cenaze merasimleri bu toplumsal sorumluluk ve iyilik yapma düşüncesiyle yapılan işlerdir.
Bazılarının yapılan iyiliği başa kaktığı da görülmüştür. Bu noktada küçüklüğümde okuduğum Ömer Seyfettin’in bir hikâyesi geldi aklıma. Sanırsam “Diyet” adlı hikâyeydi. Devir Osmanlı devri, kasabın birinin işlediği bir suçtan dolayı kadı, kasabın kolunun kesilmesine hükmeder. Eğer kolunun diyeti ödenirse kesilmekten vaz geçilecektir. Diyet ise çok paradır. Zengin biri bu parayı öder, kolu da kesilmekten kurtulur.
Diyeti ödeyen zengin adam her gün kasaba uğrar, her seferinde de kolunun diyetini ben ödedim, kesilmekten kurtardım dermiş. Bir gün böyle, beş gün böyle, her gün kasabı aşağılıyormuş. O yüklü parayı ödeyemeyen kasap artık dayanamamış. Zengin adam gelip yine aynı şeyleri tekrarlayınca, kolunu et kütüğü üzerine koyup, satırı indirmiş. Diğer eliyle kopan kanlı kolunu adama uzatarak “Al diyet ödediğin kolunu da düş yakamdan” demiş.
Bu hikâyeden insana alınacak çok dersler var. Öncelikle iyilik gizliden yapılır, başa kakılmazsa yapılan iyilik, iyilik olur. İyi ki Ortaçağın düzeninin yerine Atamızın kurduğu Cumhuriyette yaşıyoruz. İyi ki iyi insanlar var.
İyilik konusunda daha yazılacak daha çok konu var. Şimdilik bu kadarla yetinelim. Yine de atalarımızın bir sözüyle bağlayım “İyilik et denize at, balık bilmezse halik bilir.” Her zaman karşılık beklenmeden yapılan şey iyiliktir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.