- 513 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
918 - PERDELER
Onur BİLGE
"İnsan acelecidir. Zikre başlayınca hemen kalp gözünün açılmasını, perdenin aralanmasını ve İlahi sırlara vâkıf olmayı ister. Gerçeğin merakındadır. Bir an önce onu öğrenerek huzur ve mutluluğa kavuşmak arzusundadır.
Hazreti Musa da aceleciydi. Allah’ı görmek istedi. “Ya Musa sen beni göremezsin! Karşı dağa bak!” hitabını işitti. Dağa tecelli eden Lafz-ı Celal’di. Celal ateşiyle o varlık dağı eriyerek fenafillah oldu.
Hazreti Musa, dağın eridiğini görünce bayıldı. Kendine gelince: “Ya Rabbi! Ben Seni görmeyi arzuladım. Seni görmek isteyenlerin ilk tövbe edicisi ben olayım!” diye dua etti.
Bir bilene varıp, onun yardımıyla nisbiyetlerinden kurtulan, nefis dünyasından ruh âlemine geçmeyi öğrenen, zulmani perdeleri kaldırabilir. İkilik halinde yapılan ibadetler şuhut ve müşahedesizdir. Onun için gerçeği perdelerler.
Namazlar, oruçlar bile ikilik halindeyken gerçeği karanlıkta bırakan perdelerdir, Fail’i gizlerler. Bedenin varlığı ortadadır ama ihtiyaç duyduğu güç ve kuvvet Allah’tandır. Beden aradan çekilmedikçe, kuvvetin Allah^tan olduğu bilinci hasıl olmadıkça, Allah’a Allah’la ibadet etmek mümkün değildir.
Varlıklar, yaratılma yerlerine göre iş görürler. Zulmani perdelerin aradan çekilmesiyle O da farkıyla seyredilebilir. İkilikte, beden bile perdedir. Suretten sîrete geçilmedikçe, varlıkların tevhidi gerçekleşemez, birliğin zevkine erilemez.
Yalan yanlış bilgilerle dolu olan kitaplar da altyapısı sağlam olmayan kişileri tesiri altına alır. Onlar da birer perdedir. Allah’a nisbiyet şuhutlarımız baskın gelmedikçe gafletten kurtulamayız.
Daimi namazda olmalıyız. Belli vakitlerde kılınan farz namazlar da birer perdedir. Daimi namazda olsak, müşahede gerçekleşecek ama ne yazık ki nisbiyetlerden yakamızı kurtaramıyoruz. Bunları bildiğimiz halde tatbik edemiyoruz.
Çeşitli grup ve ekoller de birer perdedir. Çünkü onların mazharlarından, yaratılma yerlerine göre olan tecelliyi fark edemiyoruz.
Kâinatta tecelli eden her şeye uyum sağlamak, Allah’a itilaf, onlara buğz etmek O’na buğz etmektir. Her şey, olması gereken şekilde ve yerdedir. Sevilmelidir. Yaratılanları sevmek, Yaratan’ı sevmek demektir. O, onlardan tecelli etmektedir. Yaratan, yaratılanlardan uzakta ve ilgisiz değildir. Yaratılanları sevmek ve bundan haz almak Allah’ı sevmek ve O’nunla mutlu olmak demektir.
Allah’tan uzak olduğunu hissetmek günahtır. O, her an bizimledir. Bizim de her an O’nunla olmamız gerekir. İbadet ve taatlarda daima Allah’ı müşahede etmeliyiz. Bu da ancak zikir ve fikirle mümkündür.
Bizi de fiillerimizi de Yaratan Allah’ın emrettiği işleri yapmalı, yasakladıklarından kaçınmalıyız.
Birliğe engel olmayan perdeler zulmani değil, nuranidirler. Nurani perdeler geçirgendir. Görüntüyü engellemezler. Yani Fenafillah olup, Bekabillah’a erenler, cümle sıfatlardan Cemalullah’ı seyrederler. Böylesi ikilik, Zat’ın, sıfatlarından seyredilmesidir. Bir seyreden, bir de seyredilen vardır ama Allah’ı seyretmenin zevkine erişen O’na ne kadar yakındır!
Allah’ın bir sıfatı da Nur’dur. Allah Zatını, bu dünyada da orada da mazharsız göstermeyecektir. Allah’ın Cemal’i ahirette cennettekiler tarafından, ayın on dördü gibi Nur halinde seyredilecektir.
O/Nur’u ancak cennet ehli seyredebilir. Hak eden hak ettiği kadar... İnşallah hepimiz, Cemalullah’ı, kesintisiz, sonsuza kadar seyredenlerden oluruz! Âmin!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 918