- 443 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
KANLI MEKTUP
Ahd etmişti kadın. Bütün bu zorluklara çocukları için katlanıyordu. Hep yağmurluydu yüreği. Hiç sonu gelmeyen duygularını yüreğinin duvarlarına anlatırdı.
Sabahtan aksama kadar siliyor süpürüyor, partiler için günlerce hazırlık yapıyordu.
Yapamadığı zaman öz dayısından dayaklar yiyordu. Dayısı daha on beşinde oğluna almıştı. Bir dağ köyünden gelip şehir hayatına alışması zor olmuştu. Yıllar geçsede alışamamış, hüzünlü kalbini çocuklarını severek rahatlatmaya çalışıyordu.
Tek bir amaç için yaşayacaktı. Çocuklarını okutup öğretmen hemşire yapacaktı.
Sürekli rüyasında hastaların başını okşarken uyanıyor, dakikalarca ağlıyordu. Babası erkeklere mektup mu yazacan diye ilkokul ikinci sınıftan sonra okula göndermemişti. Babasını sevsede içindeki nefreti bastıramıyordu.
Büyük kızı ilkokula başladığında kızıyla beraber okuma yazma öğrendi. Matematiğini geliştirmeye başladı. Köle gibi kullanan dayısı ve karısının sayesinde ilerleyen yıllarda kızını da ihmal etmeye başladı.
Haftada cam, perde temizliği yapıyor, sürekli misafir ağırlıyordu. Kocası bu durumdan gayet memnundu. Kocasının önceliği babası ve kendisini ve kardeşlerini büyüten analığı idi.
Zavallı Fatma. Üç çocuğun işi bir de büyüklerin. Çok yoruluyor, hep Allah’tan yardım istiyordu.
Bir yol bulmalıydı, kızlarının eğitimi çok önemliydi. Eğitim aşkıyla yanan Fatma gelin akrabalarda kim varsa okumalarını tavsiye ediyor yol göstermeye çalışıyordu.
Özellikle köylerde okuyamayan çocukları düşünür okusalar köylerine faydaları olurlar diye hayaller kurardı.
Gel zaman git zaman Fatma gelin köydeki teyzesini dayısını ikna etti. Çocuklarına bakabileceğini, okumaları için fedakarlık yapmak gerektiğini anlattı.
Köyde okul olmadığı için çantasını hazırlayan çocuklar suyu Fatma gelinin evinde içti.
Fatma gelin o gün bir söz verdi kendine; okuyamadımsa okuyamayan çocukların kalem tutan elleri olacaktı.
Teyze oğlu, dayı kızı,oğlu. Kendi kardeşi. Üç artı bir evde kızları bir odaya, erkekleri bir odaya yerleştirdi. Kızlarıma da öğretmen eve geldi düşüncesiyle herkes birbirini ders çalıştırıyordu.
Yurda çevirdiği evinde tek çeşit yemek yapıyor, haftada bir gün çamaşır yıkıyordu.
Akşamları kendi evinin işi, gündüzleri kaynanasının işlerini yapıyordu.
Yatma, kalkma, yemek, çay hepsini düzene koymuştu.
Bütün çocuklar ders çalışıyor, arta kalan zamanda top oynuyorlardı.
Yıllar hızla geçerken Fatma gelin biraz olsa içindeki acıları süpürmüştü. Bazı günler bütün çocukları topluyor onlara nasihat ediyordu.
En büyükleri erkek kardeşiydi. Ona mutlaka üniversiteli olması aski takdirde arkadan gelenlerin gitmek istemeyeceklerini anlatıyordu.
Fatma gelin üç kızını da öğretmen, hemşire, polis hayal ediyor, Allah’a sürekli dua ediyordu.
Kardeşinin sınav sonucu gelince evde bayram havası oluştu.
Mühendislik kazanan kardeşini, teyze oğlu takip etti.
Mutluluk gözyaşlarıyla Fatma gelin sırayla üniversiteye gönderdi akrabalarının çocuklarını. Ev boşaldıkça yüreğindeki acı da boşalıyordu, ta ki büyük kızı lise son sınıfa geçene kadar.
Fatma gelin fedakarlığın en üst derecesini yaşattı kalbine, yaşatırkende çok mutlu oldu.
Yılların zorluğu yakasını bırakmasada o ancak okumaktan, yeni şeyler öğrenmekten zevk alıyordu.
Sıra kızlarına gelmişti. Onların da üniversiteli olacağı günlerin sevdasıyla tutuşmuşken kalbi, şöförlüğü bırakan eşinin evde bulanık hava oluşturmasına engel olamıyordu.
Hayallerine tuz basmaya başlayan eşinin sözlerine karşılık versede, yaptıklarından haberi olmuyordu.
Ne olduysa büyük kızı lise son sınıfta oldu.
Fatma gelin büyük kızının gelin olamayacağını kabul etmesede olanlar çoktan olmuştu. Gözlerinden kalbine kan akıyordu. Ve bu kan daha başlangıçtı.
Mektup yazmayan kızı kanlı bir mektup olmuş yad ellerin çocuk gelini oluvermişti.
Silkilmiş hayallerine acı acı baktı Fatma gelin.
YORUMLAR
yaralar saklı içte çok derinde.
bireysel ama toplumsal bağlamda yürekleri dağlayan.
hala geri kafalı zihniyetler var hayatı zehir eden insanlara.
bu çağda bu mantık.
bir yandan azgın nefsine söz geçirmeyen insanlar bir yanda mazlumlar
adalet yok ki bu dünyada canım arkadaşım.
ama inancımız tam ve de sonsuz ve işte İlahi Adalete ve gerçeklere elbet Rabbimize sığındığımız.
azmin elinden de hiç bir şey kurtulamaz işte.
üç değerli mefhum ışığın kaynağı:
inanç ve sevgi ve umut.
göç edeceğimiz bir yer de yok yüreklerin dağlandığı iklimlerden ama çok da güçlü bir dayanağımız ve sığınağımız var elbet yüce Rabbimiz sayesinde aştığımız aşacağımız yollar.
sevgimle güzel yüreğine canım arkadaşım