- 2201 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
915 – LA FAİLE İLLALLAH
Onur BİLGE
Sadullah Bey, fiillerin sahibinin Allah olduğunu anlatıyordu. “Her iş, her hareket, her oluş Allah’tandır. Yani onların olabilmeleri için gerekenler O’nun tarafından sağlanmıştır. Fenafillah mertebelerinin başlangıcı tevhid-i efal, yani fiillerin birlenmesi, Fail’in bulunması ve bilinmesidir. Bu mertebeye gelebilmek için her nefeste zikir, daima tefekkür gerekir.” diyordu.
“Kime sorsak “Benim kalbim temiz! Sen kalbime bak kalbime!” diyor. Oysa insanın kalbi kadar trafiği işlek ve karmakarışık bir yer yok. Bir anda iyi veya kötü neler gelir geçer kalplerden! Şeytan insanı imandan bile eder! Hele namazda ne kadar da uğraşır iman ve ibadetle! Kalpler, bakılacak yerler değil aslında! Bana kalırsa çıfıt çarşısı!” dedi dede. Bu söze karşılık da:
“Kalp, yumruk kadar bir et parçasıdır ama bazılarında yumuşacıktır, bazılarında çelik gibidir. Bazıları hemen ikna olurlar. Bazıları bir türlü iman etmek istemezler. Kalplerin mutmain olabilmesi, ancak zikre devamla mümkündür. İnsanların dış temizlikleri abdestle, iç temizlikleri zikirle ve fikirledir.” dedi.
“Bazı insanlar her şeyle o kadar çok meşguller ki Allah’ı akıllarına, ancak başları dara gelince getiriyorlar ya da arada sırada adını anıyorlar. İman konusunda da zayıflar. İnanmak inanmamak arasında gidip geliyorlar. Şeksiz şüphesiz iman ettiklerini söyleyemiyorlar bile. Ne kadar büyük bir tehlike içindeler! Fakat gafletteler. Her yöne dönüyorlar da Allah’a kesin bir dönüşle, tam bir teslimiyetle, hulus-i kalple dönemiyorlar. Bunların içinde beş vakit namaz kılanlar bile var ama ne yazık ki nasıl bir İlah’a ibadet etmekte olduklarından habersizler.” diye insanların çoğu için ne kadar endişelendiğini dile getirdi dede.
“Ancak mutmain olan nefis Allah’a döner. O, bir bilene varmış, ondan aldığı ilimle zikrine fikrine devamla fiillerin kaynağının tek olduğunu fark etmiş ve onda kaybolmuştur. Fiillerin nereden çıktığını, yani Fail’i fark etmiştir. Artık o, her iş, her hareket ve her oluşta Allah’ı görür ve kendisini cennetteymişçesine huzur ve mutluluk içinde hisseder. Dilinde: “Lâ Faile İllallah!” yani: “Allah’tan başka Fail yoktur!” zikri, nefsinde, baktığı gördüğü bildiği her yerde, maddi manevi hangi fiil varsa, Allah’ın izniyle olduğu fikri vardır.”
“Haydi iyi işler, Allah iyiliği emrettiği için, yine O’nun izniyle olur da... Ya kötü işler? Allah onları şiddetle yasakladığı halde yapılmasını diler de nasıl izin verir? Burayı tam anlayamadım.” dedi Işıl.
“Dediğin gibi fiillerin iyileri de kötüleri de vardır, Işıl. Kim hangi fiili işlemek isterse, olması kadere de paralelse, ona o iş kolaylaştırılır. Allah kötülüğün yapılmasını arzu etmez ama yapmayı tercih edene de kadere uygunsa mani olmaz. Aksi halde herkese iyilik yaptırtır, hepimize cenneti nasip ederdi. İmtihan olmazdı. Buraya, Allah’a kulluk etmeye ve denenmeye geldik. Dünya, imtihan dünyası... Herkes, yaptığı iyi veya kötü her fiilinden sorumludur. Bize kötü gibi gelen fiillerin arka sayfalarında iyilikler, iyi görünenlerin arka sayfalarında da kötülükler olabilir. Başımıza gelen kötülükler, hak ettiğimiz içindir. Bazen iyiliklerle bazen de kötülüklerle sınanırız. Daima aklımızı kullanarak, Allah’ın emrettiği şekilde olmaya çalışmalıyız. Örneğimiz ve önderimiz olan Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmaya gayret etmeliyiz.”
“Bizi de amellerimizi de Allah yarattı. İşler tarafımızdan yapılır. Onların iyiliği için de kötülüğü için de biz karar veririz. İyilikten sevap alırız, kötülükten günaha gireriz.” diyerek dede de onu doğruladı.
“Neden zikir ve fikir?” diye sordu Neşe.
“Allah “Zikren kesira...” diyor. O’nu çok zikretmemizi emrediyor. İman, ancak Zikrullah’la tamamlanır ve pekişir. Kalp ancak Allah’ın zikriyle temizlenir ve yatışır. Ancak zikir ve fikirle içimizdeki ve dışımızdaki bütün fiillerin Allah’tan olduğunu idrak eder, huzurunu kalbimizde hisseder, bundan zevk almaya başlarız. Karşılaştığımız her olayın kaderde olduğunu, onu öyle yaptıranın Allah olduğunu düşününce hiçbir şeyden şikâyet etmez hale geliriz. Bizim için hayat kolaylaşır. Sabrımız, şükrümüz, teslimiyetimiz artar.”
“Diyorsunuz ki: “Hiçbir olay, Allahtan izinsiz olmaz. Kim ne yaparsa yapsın, ona o yaptırılmıştır ve onun öyle olmasının mutlaka bir hikmeti vardır.” O zaman iyiliği yapan ne kadar masumsa, kötülüğü yapan da o kadar masumdur. Ceza niye?” diye sordu Nadir.
“Allah, ona o işi yapabilmesi için zemin hazırlamamış, güç kuvvet vermemiş, onu onun karşısına çıkarmamış olsa, o ona zarar verebilir miydi! O, iyiliği emreder, kötülükten men eder. O işi işlemek ya da işlememek onun bileceği bir şey. Karar verdiyse, kadere de ters düşmüyorsa ki her iş kaderdeki sıralamaya göre işlenir ya da işlenmez. Çünkü kimin nerede, ne zaman, neyi yapacağını ya da yapmayacağını Allah önceden bilir ve bunlar bir yere kaydedilmişçesine sabittir. Yani kalem yazmış ve mürekkep kurumuştur. Karar, o işi işeyecek olana aittir. Onu ona kolaylaştıransa Allah’tır. İnsanlar, iyilik ve ya da kötülük yapmakta ölünceye kadar serbesttirler. Dünyayı isteyenin gözü dünyada doyurulur, ona ahirette nasip yoktur! Ahireti isteyene de ahiret muradı verilecektir. İyilik etmek isteyenler: “Allah’ım! Beni hayra vesile et!” diye dua ederler. İyilik yapmakta yarışırlar. Kötüler de Allah’tan yüz çevirenlerdir. Onlar, şeytana pabucunu ters giydirirler! İşleri güçleri şeytan pabucu dikmektir! İnsanlar ancak Allah’a kulluk ederek, zikir ve fikirle gerçek iman sahibi haline gelerek yüzlerini Allah’a dönerler.”
“Galiba bir bilene danışmak, zikir ve fikirle daima Allah’la olmaya çalışmak, geleneğe bağlı ibadet ve taklidi kulluktan kurtarıp insanı bilinçli bir mümin haline getiriyor. Bunu anladım ben.” dedi Orçun.
“Aynen öyle evladım! Bu idrak seviyesine ulaşan insan, kendisine bakar, yaşayış tarzının şeriata uyup uymadığını ölçer tartar, eksikleri varsa tamamlama yoluna gider. Gurur kibir namına bir şey bırakmamaya, aksine kendisini yetersiz görmeye başlar. Dış dünyasında da aynı şeyleri gözler, Allah’ı birler, mutlu olur. Hayatına, sükûnet ve huzur içinde devam eder. Tecellilere göre hareket eder, zuhurata tabii olur. Tam bir teslimiyet içinde Allah’a ram olur. Kısacası, zikir fikir ve rabıta vasıtasıyla efal zevkini sürmeye başlar.”
Benim anladığım kadarıyla da her şey Allah emrettiği veya men ettiği için gibi ama aslında insanın dünyada da ahrette de mutluluğu ve huzuru için...
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 915
YORUMLAR
Okundu...
Kime sorsak “Benim kalbim temiz! Sen kalbime bak kalbime!” diyor. Oysa insanın kalbi kadar trafiği işlek ve karmakarışık bir yer yok. Bir anda iyi veya kötü neler gelir geçer kalplerden! Şeytan insanı imandan bile eder! Hele namazda ne kadar da uğraşır iman ve ibadetle! Kalpler, bakılacak yerler değil aslında!
Harika bir açıklama...