GELENEKÇİ VE YENİLİKÇİ ANLAYIŞLAR KAPSAMINDA BATI'YA BAKIŞ
Sanırım millet olarak en mühim çıkmazımız; ne doğulu kalabilmemiz, ne batılı olabilmemiz. Coğrafi olarak demiyorum bunu; yaşam tarzı olarak, insani ve dünyevi olarak, kültürel olarak...
Ekonomik, siyasi ve askeri yönden güçlü kültürler, yaşam tarzları; zayıf kültürleri zamanla baskı altına alıyor, bu su götürmez bir gerçek. İletişimin gün geçtikçe kolaylaşması ve hızlanması, propaganda faaliyetleri ile birleşince bu durumu daha da pekiştiriyor. Güç sahibi kültürün olumlu ya da olumsuz, iyi ya da kötü, faydalı ya da faydasız olmasının da bir hükmü yok. Güç her halükarda haklı oluyor ve geriye kalanlara kendi yaşam tarzını, dünya görüşünü, kültürünü benimsetiyor.
İnsan beyni iki aşamalı: Üstbilinç ve bilinçaltı. Üstbilinç tarafından beş duyu organı vesilesi ile toplanan veriler, genellikle doğru-yanlış, hak-batıl, faydalı-faydasız, iyi-kötü, şaka-ciddi ayrımına tabi tutulmaksızın bilinçaltına gönderiliyor. Bilinçaltının kötü bir huyu var ki; o, ayrım yapamıyor. Ne iletilirse, ne ile çok ilgilenilirse, ne çok tekrar edilirse, ne çok görülürse, ne çok duyulursa onu; başta kabullenemese de zamanla doğru, iyi, faydalı, ciddi kabul ediyor ve duygu ve davranışlarını ona göre şekillendiriyor. Düşünceler neticesinde şekillenen duygu ve davranışlar, birey kişiliğini şekillendirdiği kadar, bireyler bir araya geldikçe toplum kişiliğine de yön veriyor. Her ailenin, her sülalenin, her mahallenin, her kentin kendine has bir yaşam tarzı ve kültürel özellikler geliştirmesinin altında yatan gerçek budur. Son yüzyılda iletişimin giderek kolaylaşması ile güç sahibi batı kültürü ve yaşam tarzının, bölgesel kültürleri baskılayarak, küresel bir kültür oluşturuyor olması da meselenin bir başka boyutu.
Benim zannımca insan ve onun oluşturduğu toplum, kendisi olamadığı sürece; bocalamaya, iç çatışmalara sürüklenmeye, yozlaşmaya, yok hükmünde olmaya mahkumdur. Bireyi haddinden fazla; kaygı çekmeye, korkmaya, pişman olmaya ve neticede psikolojik rahatsızlıklar yaşamaya iten şey; kendisi olamaması, kendisini olduğu gibi kabul edememesi, doğrularını savunamayacak kadar acizleşmesi ve nihayetinde yeni bir kimlik kazanabilmek için kendini reddeder hale gelmesidir. Çoğunlukla insan bu durumun farkına bile varamaz. Bu kimlik arayışında rol model olarak, aslında içinde var olan ancak bir türlü farkına varamadığı kendi kimliğine uzak bir kimlik seçerse, işte o zaman yepyeni çelişkiler ve açmazlar baş gösterir ki, ben buna çoklu kişilik yapısına sürüklenmek diyorum. Taklitçilik neticesinde çoklu kişilikliliğe sürüklenmek... Halk dilindeki karşılığı iki yüzlülük.
Vaziyet birey için böyle olduğu gibi toplum için de böyledir zira toplum bireylerden oluşur. Bireyin yaşadıklarını toplum da yaşar. Toplum bireyin etkisi altındadır, birey de toplumun...
Batının coğrafi keşiflerle birlikte ekonomik, siyasi ve askeri açıdan güçlenmeye başlaması; batı kültürünü ve yaşam tarzını, biz doğu kültürü ile yaşayan milletler üzerinde egemen kılmaya başladı. Güç onlarda olduğundan; iyinin, doğrunun, adaletin, eşitliğin, ahlâkın ne olduğunu da, ölçülerini de onlar belirledi. Ve biz bir müddet kayıtsız kaldıktan sonra kafa yormaya başladık, neden böyle oldu? Yeniden güç kazanma arayışlarına girdik. Çareyi kimliğimizi, değerlerimizi, kültürümüzü, yaşam biçimimizi batıya adapte etmekte bulduk. Bulduk ama nafile! Yaptığımız taklit bir türlü aslına benzemedi. Zira biz bir başka kültürün kolay kolay yok edebileceği bir kültür değildik. Bir zamanlar bu kültürle dünyaya yön veriyorduk.
Kabul ettiğim bir diğer husus ise taklit etmeden aslına ve daha iyisine erişilemeyeceği gerçeğidir. Çocuk bile doğumundan itibaren hayatı, anne babasını ve yakın çevresini taklit ederek öğrenir. Kişiliğini anne babasının ve yakın çevresinin kişilik yapılarına göre şekillendirir.
Zannımca bizim taklit ettiğimiz konu yanlıştı. Biz batının bilim ve teknolojisini almak yerine, yaşam tarzını ve kültürünü almayı tercih ettik. Ama sadece tercih ettik, bir türlü alamadık. Zira taklit etmeye çalıştığımız konuda biz batıdan daha iyiydik. Bu nedenle toplumun çoğunluğu benimseyemedi batıyı. Nihayetinde azınlık bir kesim batıya sevdalanırken çoğunluk, azınlığın ısrarından dolayı batıdan nefret eder hale geldi. Yenilikçi, gelenekçi çatışması aldı başını gitti. Yenilikçiler bütünüyle batıya sevdalanırken, gelenekçiler kendilerini korumak adına körü körüne geleneklere yapıştılar. Gelenekçiler kime ve neye teslim olacaklarını tam kestiremezken, yenilikçiler batıdan neyi almaları, neyi almamaları gerektiğini ayırt edemediler. Sonuç ikiye, üçe, dörde ayrılmış bir toplum. Bu denli bölünmüş olmanın da bir hükmü yok fakat asıl sorulması gereken soru şu: Biz kimiz? Türk’üz, müslümanız gibi kimliklendirmeler çok yüzeysel. Tedavi ve iyileşme; ilerleme ve gelişme için daha derinde, en dipte bulunan, proplemin ana kaynağını teşkil eden nedenleri bulmak lazım. Zira bir problemi çözmenin ilk aşaması problemi selim bir akılla tespit etmektir. Ben tespit ettim. Milletin geri kalmışlığının, kendisi olamamasının nedeni benim kim olduğumu bilmememdir. Zira ben toplumun yapı taşıyım ve toplum ben’lerden oluşuyor. Benden ötesine bölünemediğinden; ben kim olduğumu, yaratılış gayemi, hayattaki rolümü kavrayamadığım müddetçe bu ülke hep geride kalacaktır.
İnsan için hayat üç boyutludur: Düşünmek, inanmak ve harekete geçmek. Necip Fazıl İman ve Aksiyon kitabında bunu çok güzel anlatır. İnsana sadece düşünmek yetmez; sadece inanmak da, sadece harekete geçmek de... Düşünmeli, inanmalı ve hareket halinde olmalıdır. Bu bile yeterli değildir. Düşünürken inanmak, inanırken düşünmek ve süreç dahilinde daima hareket halinde, aksiyon halinde bulunmak icap eder. Başarı ve mutluluk bu sürecin sağlıklı işletilebilmesi ile elde edilebilir. Batı bâtıl bir düşünce, iman ve aksiyon yapısına sahip olmasına rağmen bu süreci doğru işletebildiğinden kalkınmış, ilerlemiş ve gücü elde etmiştir.
31 yaşındayım ve anladığım şu ki mânâ ve ruh sathında biz batıdan kat kat üstünüz. Eğer bu üstünlüğü gün gün kaybediyorsak bunun sebebi, batıya dair yanlış kavramı taklit etmeye kalkışmış olmamızdır. Madde sathındaki geriliğimiz bizi hazineyi yanlış yerde aramaya itmiştir.
Yaklaşık yedi, sekiz yıldır kendimi anlama, tanıma, aklımı ve ruhumu ehlileştirme gayreti ile çırpınıp duruyorum. Bu nedenle yöneltilebilecek tüm okları kendime yöneltme arzum var. Bunu mümkün olduğunca yapmaya çalışıyorum.
"Peki yedi, sekiz yıl neticesinde vardığın nokta ne?" diye soracak olsanız vereceğim yanıt: "Bunca zaman hayatı kendim olarak yaşamamışım." olurdu. Kaygılar, korkular, pişmanlıklar... Kendi içinde kıvranışlar... Netice körü körüne taklitçilik ve taklitçiliğin getirdiği yeni kıvranışlar...
Biz hayatı milletçe kendimiz olarak yaşamıyoruz.
Çareyi söylediklerimi, okuduklarımı, duyduklarımı ve gördüklerimi değiştirmekte buldum. Buldum, rahatladım. Baskın batı kültürünün dayattığı körü körüne akılcılık ve mantık arama hastalığından kurtuldum ve doğu kültürünün vazgeçilmez düsturu teslimiyete sarıldım. Teslim oldum, daha da rahatladım. Anladım akıl sınırlı fakat kendi sınırlarını bile zorlamaktan aciz. Anladım, rahatladım.
Her ne kadar batıdan alacaklarım olsa da aradığım doğuda. Benim değil bütün insanlığın kurtuluşu doğuda...
YORUMLAR
Yeni nesillere okulda, sinemada, sokakta, internette sabit çip yükleniyor ve o çiple hareket ediyorlar.
Düzelme olabilir mi?
Bu saatten sonra kuşkuluyum
.
Çünkü ebe beyinleri yeni nesilden daha fazla adap, edep, anane, gelenek, görenekleri unutmuşlar.
Kardeşimin çalıştığı ortam konusunda sohbetlerimiz oluyor. Bu sohbetlerimizde gençliğin değil öncelikle anne ve babaların toparlanması gerektiğini ifade ediyor.
Anne babalar sağ olsunlar ellerinde son model telefonlar facebook ’tan, instagrama, instagram’dan diğer sosyal medyalarda dolaşmaktan çocuklarıyla doğru dürüst ilgilenmiyorlar.
Yolunu ilk kaybedenler ebe beyinlerimiz oldu. Buna eğitimimizin eksiklikler de eklenince gençler ne yapsın.
Yazıda kopukluklar var.,
‘’Çareyi söylediklerimi, okuduklarımı, duyduklarımı ve gördüklerimi değiştirmekte buldum. Buldum, rahatladım. Baskın batı kültürünün dayattığı körü körüne akılcılık ve mantık arama hastalığından kurtuldum ve doğu kültürünün vazgeçilmez düsturu teslimiyete sarıldım. Teslim oldum, daha da rahatladım. Anladım akıl sınırlı fakat kendi sınırlarını bile zorlamaktan aciz. Anladım, rahatladım ‘’
Yöneldiğin doğu kültürünün açılımı ne asıl bunu yazmalısın.
Allaha yönelmek mi?
Bu arada maalesef bu ülkede hiç kimse ac kalmaz.
Bu ülkede çalışana ekmek var.
Elin Suriyelisi, Afganlısı, Afrikalısı eli kolunu sallaya sallaya iş bulup para kazanabiliyorsa bizim insanımızda bir eksiklik var.
O da yüksek sesle söylüyorum tembelliğimiz, kıskançlığımız, kısa yoldan para kazanma hırsımız, dürüst olmayışımız.
Dürüstlük gerek, dürüstlük.
Bu ülkede dürüstlük en alttan başlama ki en üste geldiğinde yolunu şaşırmasın.
Tsukuyomi
Ve bu yukarıda saydıklarım Türkiye'nin tüm tarım ve tarıma bağlı sektörlerinde var şu anda mülteciler daha ucuza sömürülürken yerli çalışanlar azaldı ve tükeniyor. Ve bu şu anda sadece Tarım değil sanayi ve inşaat sektörüne de sıçramış durumda. Kanımca beden işçiliği dediğimiz fiziksel emek verilerek çalışılan sektörler hakkında pek bilginiz yok bu yüzden bu şekilde yüksek perdeden konuşuyorsunuz. Bir insan ortalama 10 saat fiziksel emek verdikten sonra eline geçen üç kuruş ile evine gittiğinde yüzü güler mi zannediyorsunuz.
Siz iş beğenmiyor gençler diyorsunuz maden. patronun kölesi olup bir dakika dahi oturmadan veyahut lavaboya gittiğinizde dahi dakika tutulan yerlerde çalışmayı deneyin 1 hafta bakalım iş beğenmemeyi. İnsanca insan gibi çalışma şartları ve insanca emek ve hak olmadığı müddetçe bu ülkede iş beğenmeme var demeniz sizin asla maddi zorluk çekmediğinizi veyahut gözlerinizi gerçeklere kapadığınızı gösterir ötesi yoktur. Bulunduğunuz şehirde akşam pazarlarına uğrayın bakın bakalım aç var mı yok mu , gerçekten ayıp ülkenin yarısı yoksulluk en az yüzde 20 side açlık sınırı altında iken bu sözleri kullana bilmek.
Ümmühan Yıldız
Bu yüzden ne sizin fikirlerinizi ben değiştirebilirim ne de siz benim fikirlerimi değiştirebilirsiniz.
Bir tek gerçek var çalışan aç kalmaz. İş beğenmeyen aç kalır.
Örnekleri saymakla bitiremem burası da politika kürsüsü değil.
Yöneticimize saygı duyarak.
Size iyi akşamlar dilerim.
Tsukuyomi
Evet haklısınız bu ülkede çalışan aç kalmaz
belenme çantasında sadece bir yağlı sağlıksız bayat simit olan çocuklarda aç değildir. ( binlerce örnek var okullarda )
Neyse dediğiniz gibi çalışan aç kalmaz size iyi çalışmalar iyi geceler
iyi ki değişmiyor görüşüm çok rahatım .
Ümmühan Yıldız
Siz beni tanımıyorsun. Ben de sizi.
Siz bir ay boyunca çalıştığınız, kazandığınız maaşınızın tamamını kaç kere fakirlere yardıma ihtiyacı olanlara verdiniz.
Yüksek mertebeyide bilirim, orta mertebeyide, fakirliği de .
Dediğim gibi kulvarlarimiz farklı.
Bu arada benin bu ülkeye faydalı olmam lazım. Yarın sabah erkenden işeme gideceğim.
Sizi tekrar iyi geceler
Tsukuyomi
ancak siz politik dediğinize göre olayı politize eden sizsiniz başta genç kuşak ve yaşlı kuşak arasında bu kadar çatışma varken hele.
iyiliğin gizlisi makbulken yaptıklarımı afişe edecek değilim. Ben ettiğim yardımla değil bu ülkede ne kadar az insan yardıma muhtaçsa o kadar iyi diyen biriyim.
Siz de beni tanımadığınıza ve bilmediğinize göre sıkıntı yok .
Kulvarlarımız farklı değil olamaz
kulvarımız yok
bu bir yanılsamadan ötesi değil.
Ah harika faydalarınız için çok teşekkürler zira bu ülkenin tek sahibi siz olduğunuz için tek faydalar sizlere ait değil mi bilemedim özür dilerim.
komik hem de trajikomik size de iyi geceler .
SİLÜET
Evet doğu kültürünün sessiz ve sıkıntısız teslimiyetini doğunun neresinden beriye aldınız gerçi buna uzak doğuyu da dahil etsek hep aynı yola çıkar.
Misal Çin de Tiananmen meydanı katliamı çoktan kabul gördü ve unutuldu
gelelim Endonezya Malezya gibi ülkelerde büyük fabrika çökmeleri ve yangınlar sonucu ölen insanlar hep teslim oldu
Gelelim Hindistan'a dünyanın en büyük en katı kast sistemlerinden birine sahip insanların en az yarısı temiz içme suyu ve tuvalet ihtiyacını bile karşılayamıyor ama kast sistemi var ses edemezler teslimiyet var.
Gelelim Afganistan ve Pakistan'a yakın ve benzeşen kültürler her sene camiler ve cuma namazlarında dahi bombalar patlar. Birileri Allah için yaptığını söyleyerek sizin okumanızı yazmanızı sokakta dolaşmanızı dahi engelleyebilir ve sizi öldürebilir ama teslimiyet gerekli. Tabi bu çok Teslimiyetli arkadaşların finansörleride bellidir.
Gelelim İran'a doğunun en mistik tarihi en geriye dayanan ülkelerinden biri ancak bir kadın kendine tecavüz eden bir mollayı öldürdüğü için idamı hak oluyor. Üstelik İran jet sosyetesi geçeleri muta nikahları ile hayatını yaşarken. Sıradan halk sokakta dolaşırken dahi dikkat etmelidir Teslimiyet gerek elbette.
Gelelim Irak ve Suriye Ye görece teslimiyetli halklar var. İkisini de hem kendi içlerinde ki hainler hem batı yok etti etmeye devam ediyor. Milyonlarca insan mülteci oldu yüz binlercesi öldü ama teslimiyet güzel şey. Halk hiç sorgulamadı sorgulayamadı öldü öldürüldü. Elbette sözde Allah için ortalıkta dolaşanlar buralar da da çok can aldı.
Gelelim görece zengin suudlara ,kuveyt katar bahreyn ve emirliklere petrol sayesinde arabalarını dahi altın kaplatan evlerinde çita aslan besleyen bu ülkelerin mülti milyarderleri. Tek kez dahi Filistine yardım etmek için öne çıkmadı, Hatta suuudlar islam dünyasının uru olan ışıd gibi örgütlere bol bol para desteği yapıp yemende çocukları bile bombaladı. Teslimiyet güzel şey , Arabistana başka ülkelerden gelip çalışmaya ekmek parası kazanmaya gelen insanlara öyle zulüm var ki her ay onlarca işçi ölüyor doğunun teslimiyeti harika.
Gelelim Türkiye ye fakirler cennete bizden önce girecek diyenler bir buçuk milyonluk makam arabalarına biniyor egenin koylarında saray yaptırıyor, hatta yetmiyor eşlerine özel konut ve makam aracı tahsis ediliyor ama fakirler cennete gidecek canım. Birileri şirket kurup kanser ilaçlarını 46 kat fazlasına devlete satıyor 46 kat 4 5 kat değil tam 46. Birileri çıkıp uyuşturucu baronları ile gizli işler yapıp hapislerden kurtarıyor ses yok. Birilerinin Milyonluk vergileri affedilirken sıradan halk 1 ay elektrik faturası ödemese karanlıkta uyuyor. Barınamıyoruz kiralar çok yüksek diyen öğrenciler vatan haini oluyor ancak dün tv lerde hoca efendi dünyanın en önemli insanı diyenler TRT nin yönetim kuruluna giriyor. Birilerinin damatları oğulları bir den bire gemilere sahip olurken yıllarca çalışıp duran çiftçiye ananı da al git deniyor evet evet teslimiyet bir harika dostum.
Doğunun sözde manen ilerici olduğunu gösteren bu teslimiyet aslında tüm doğu toplumlarınız ortak sorunu olan gün be gün çalışmadan emeksiz halkı Allah yada herhangi bir Tanrı veyahut herhangi bir İdeolojik fikir uğruna uyutarak, yarı aç yarı tok yaşatıp o halkın sessizliği üzerinde firavunlar gibi yaşamanın sanatını ortaya çıkarmanın adı dır.
Batı elbet karanlıktır elbette sadece akıl bilim ve mantık yeterli değildir ancak sözde manen öze dönüş denen doğunun en büyük paradigması olan sorgusuz teslimiyet tiranların firavunların hırsızların ve zalimlerin yükselmesi için basamak olmuş bir konudan ötesi değildir.
Yaradan'a Teslimiyet ile Kula kulluğu teslimiyet zannedip hak aramayı sahih ve salih olmayan yöneticilerin emirlerine uyup susmayı teslimiyet saymayın boşuna , aklı veren terazi kurulduğunda neden kullanmadın diye sormayacak mı sanıyorsunuz.
Kurtuluş ne batı da ne doğuda ancak bu haliyle doğu batının 100 adım gerisinde belki de 1000
SİLÜET
Bu yazıyı üç yıl kadar önce yazmıştım. O zaman teslim olup rahatladığımı sanıyordum. Neye? Külli iradeye ve kadere. Yanılıyormuşum. Sahip olduğum şey teslimiyet kendisi değil, sadece bilgisiymiş. Teslim olmak şöyle dursun, hakiki mânâda bir rahatlık dahi söz konusu değilmiş. Gelip geçici bir maniymiş benim için.
Niye paylaştın o zaman diyeceksiniz. Biraz, ben de varım demek için; biraz da kendi uçurumumu görmek için.
Teşekkür ederim.