- 566 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Kibr-i ziya
Kibri-i ziya, batıdan doğan güneşidir insan evreninin. Nefsin diğerleri üzerinde hak sahibi olma, onlar üzerinde yıkılmaz bir egemenliğe sahip olma arzusudur. Sahip olmayı hissetmekle başlar ilk adım, sahip olduklarının kahraman bir askerin göğsünde ışıldayan madalyalar gibi etrafında devinen uyduları kendi ışığına muhtaç köleler, kullar olarak görmeyi isteyen nefsine kayıtsız şartsız bir teslimiyetle son bulur.
Zenginlik, mülk sahibi olmak, yada değerli olduğunu düşündüğü apoletleri yakasında taşıyor olmak diğer insanlara karşı bir üstünlük sebebidir. Kişi herkesten daha akıllıdır, üstün bir zekâya sahiptir. Dâhiyane fikirleri sayesinde insanlığı bütün sıkıntılarından kurtaracağını düşünür herkesten daha eşittir. Başarmak onun işidir, lügâtında başarısızlık yazmaz. En dürüst o’dur, en doğru fikirler onundur.
Kendisinin dünyaya özel bir görevle gelmiş olduğunu düşünür. Hayata bakış açısının gereği insanlar sadece ikiye ayrılır “ ben ve diğerleri “ oysa her insan fıtratı gereği özel yeteneklerle donatılmıştır ve her insan bir diğerine muhtaçtır. Bazıları çok iyi resim yapar, bazılarının sözleri dahi şifadır, kimileri üstün bir hitabet yeteneğine sahiptir, kimileri çok güzel şarkılar söyler, kimileri o güzel şarkıları yazar besteler, kimileri dünyada ki iyilik melekleridir, kimileri şeytanın havarileri; nerde bir güzellik varsa onu çirkinleştirmektir görevleri. Kimileri günümüzdeki nemrutun varisleri. Geldikleri yeri unutmuş, Allahın insanı kendi sevgisiyle; sevmek, iyi insan olmak amacıyla yarattığı bilgisinden uzak, bulunduğu toplumlar da kendilerini tanrılaştırma çabaları içinde ektikleri fitne tohumlarıyla mutlu olma gayretindedirler. Oysa bir gün o ektikleri tohumlar kat kat kendilerine geri dönecektir.
İnsan evrenin bir kopyasıdır ve bünye yanlış ve yabancı olan hiçbir şeyi kabul etmeyecek dışarı atacaktır. Nasıl ki elinize batan göremeyecek kadar küçük bir diken parçasının iltihaplanıp dışarı atıldığı gibi. Hidayetten nasipsizliğini kader olarak değerlendirip isyana meyletmek ve kendini yüceler yücesi görmek sadece bir insanın tercih edebileceği davranış biçimidir
Yüce yaratıcı “Mülk Allah’ındır” demiyor mu? “ben zenginliği dilediğime, hidayeti dileyene veririm” derken neyi kastediyor olabilir. Zenginlikten kastedilen altın gümüş değme mücevherler midir? Yoksa elindekini paylaşmayı bilmek mi? Hasbel kader bir varlığın içinde dünyaya gelmenin ne kadarı sizin başarınız? Ya da yoksulluğun, pejmürde bir odanın içinde dünyaya gelmenin ne kadarı başarısızlıktır.
Başarı nedir yada o başarının ölçüsü nedir?
Çevrenizde yalakalık yaptığınız insanların alkışlarımı? Onların yakanıza iliştirdiği pırıltılı şuh apoletler mi?
Evcil bir kedinin ayaklarınızın dibinde mırıltıyla size sürtünmesi bazen içinizde tarifi imkânsız duygulara neden olur. Öyle ki çevrenizdeki her şeyin size muhtaç olduğunu düşünürsünüz. İşte tam bu anda vahşi doğada o kedinin ailesinden bir panterle karşılaştığınızı düşünün. Ne kadar aciz olduğunuzu göreceksiniz. Düşünürken bile korkudan gözbebekleriniz büyüyecek bedeninize sıcak bir ürperti yayılacak, yaptıklarınızdan utanacak mısınız?
Elbette dünyaya gelen insanlar imkânları oranında belli noktalara gelebilirler. Özel yeteneklerini geliştirip sunmak bunu yaparken de kimseyi rencide etmeden olabildiğince tevazu içinde bulunmak gerekir. Mütevazılık erdemin ve olgunluğun hasletidir.
Bulunduğun yerde sağlam bir duruş sergilemek, ancak insani erdemlere sahip olmakla mümkündür. Aksi halde gölgelerin mezarlığında kibrin ışığı ile boğulursunuz. Doğudan batar güneş.
Çözümlenmeyi bekleyen bilmecelerin karmaşık labirentlerinde sırrına vakıf olmayı beklediğin yaşamın usul usul bir mum gibi eriyip gittiğinin gözünden kaçması kendinin güneş olduğunun vehmine kapılman değil midir? Kibr-i ziya, gözlerini kamaştıran parlak ışıklı neon lambalar gibi karanlığını boğar, kendini aydınlık sanırsın. Körleşir göremezsin.
“KENDİ KARANLIĞINDA BOĞULUR İNSAN”
Abdurrahman Güleç 2014 Kütahya
YORUMLAR
Boğulmakta ,boğulmamakta insanın kendinde gizlidir, gizemi çözebilmek umuduyla tebrikler.
Kaleme alınan konu her ferdi kendi içine yolculuğa sevkedecek kutsiyet taşıyor , kutluyorum kaleminizi muhteşem tevazu ve derinlikte anlatılmış
Nefislere esir olmamak umuduyla Esen kalın
Abdurrahman GÜLEÇ
Kısacası,
‘’Malda yalan mülkte yalan gel birazda sen oyalan’’
Dünya hayatı belirli bir süreden ibarettir, gelip geçicidir, mala mülke fazla değer vermemek gerekir.
Peki, birçoğumuz ne yapıyoruz: kendimizi güçsüzleştirip, paranın tuzağına düşüyoruz.
Var olmanın sevginin sesini unutmamak gerek.
Saygılarımla,
Ümmühan Yıldız tarafından 21.9.2021 17:29:47 zamanında düzenlenmiştir.
Abdurrahman GÜLEÇ
var olmanın anlamını, varlık nedenini anladığımızda varlık sahibinin bize sunduğu erdemler kendisini asla unutturmayacaktır.
ilginiz için teşekkür ederim efendim, saygımla