Aşksız Bir Hayat Olur mu
Gerçek aşkı aramak için çırpınıp durdum dünyada… Gerçek var zannetim. Yanıldım. Ne değişmiyor ki, mevsimler, şehirler, insanlar, eğitim, teknoloji… Bu kadar değişen bir ortamda gerçek olur mu? Hayır! Gerçek bugün neyse on yıl sonra, asırlar sonra aynı kalan, değerinden bir şey kaybetmeyen… Olmalı! Aşk söz konusu ise, o zaman bu dünyada bu mümkün değil. Aşık olduğumuzu zannediyor, yağan bir yağmurun seline kapılıp, ne varsa yıkıp akıyoruz… Aktığımız berraklık renkten renge giriyor… Arkasında ise bataklık gibi çamur bırakıyor. Kim bu manzaraya hayran hayran bakar ki, değil mi? İnsanlık devam etsin diye aşk olmalı denen ve onunda ürünü çocuklar, boy boy…
Oysa ki, bu aşk kısa sürede heyecanını yitiriyor. Merkezine inancı koymayan ise arabanın tutmayan freni gibi birden boşalıyor. O araba kime çarparsa ya yaralıyor ya da öldürüyor. Elbette o arabanın içindekini de… Ben sana artık ilgi duymuyorum diyor, bir zamanlar peşinden aklını yitirmiş gibi koşan. Aşk meyveleri de soluyor. Sorunlu bir toplum ve tatmin olmayan, doyumsuz bir dünya ortaya çıkıyor. Bunu yapmakta haklı mıydı? Yahut yeni gelen eskisine göre ne veriyor ki? Aşk denilen öylesi bozulmuş, değişen toplumda asıl çizgisinden uzaklaşmış durumda. Artık, anlık zevklerin, anlık aşkların peşinde koşan, kimin kucağında kimin olduğu belli olmayan ölümcül fitne hızla yayılmaktadır.
Aşk olmadan yaşamak mümkün mü? Hayır. İnsan sevmiyorsa birisini, onu bu dünyaya bağlayan yerçekimi de olmaz. Yaşamın gayesi, aileler arasında ki ileriye dönük pembe hayallerin olmasına bağlı. Fakat buda gerçek aşkla mümkün. Yani değişmeyen, bulanmayan, heyecanını yitirmeyen…
Gerçek aşk, hiç değişmeyen, ölmeyen, evvelisi ve ahirisi olmayan mutlak bir güce, yani Allah’a, yani yaratıcıya karşı olmalıdır. Diliyle andığında kalbinde kıvılcımlar çakmalıdır. Kalbini diliyle buluşturan bir insan, gözünden mutluluk yaşlarını tutamaz. Bu ağıt oldukça, mutluluğun tarifi mümkün değildir. Gerçek aşkı yaşayan insan, ilahi mod içinde, neslini devam ettirmek için evlenir. Yaşadığı aşkı yaşatabileceği bir aile kurar. Çocuklar bu aşkın izlerini takip eder. Ancak kişi günahla yaşadıkça bu aşktan uzaklaşır. Yanlışlar yaptıkça kalbi kararır, mutluluğu unutur. İşte tövbe demekte bu araya sığar ki, bir daha o günahı işlemez ve aşkına geri döner. İnsan neden mutluluğu bulduğu meyve ağacını budar ki… Böyle bir akılsızlığı yapar ki?
Evinde yaşatılan ilahi aşk, hiç elektriğe ihtiyaç duyar mı? Hiç yarın kaygısı güder mi? Hükümet şu kadar zam yapacakmış diye düşünür mü? Hiç mal biriktirir mi? Fakirdir, derviştir, eli açıktır. Geçiminden fazlasını dağıtandır. Eğer insan üstünde dünyalık yük yoksa, tazı gibi koşar, göbeğini eritir! Kimsenin onu tehdit etmesine aldırmaz, kaybedeceği bir şey de yoktur. Ölümden korkmaz, hatta sufi modda aşkının çağırması demektir bu onun için.
İnsan uyurken, acı çekerken, yerken, içerken yalnızdır. İnsan bu yalnızlığını ancak aşkla çözer. Uyandığı anda şükreder, uyandıran ilahidir. Yaşamasına bu dünyada izin verendir çünkü… Hani kıtlık olsa, kuraklık olsa ki bunları da yaratandır ilahi aşkı… Ne yer içer ki? İnsanın yaşamasına izin veren Rabbim, bu yoluda kapatır aşkına. İnsanı arayan bir düşünceden kurtaran her şey vardır yalnızlığında… Gözleri açılmıştır, ufku açılmıştır. Bambaşka bir boyutta değişik lezzetleri tadan biri olmuştur. Kim yalnızım der ki, “aşık olmayan”… Sonsuz aşk, ilahidir bu yüzden! Hiç bir zaman yalnız olmadığını bilir…
İlahi aşkın yolunu kapatmak, insanları yalnızlığa yöneltmek, çok kazanırsan yerim içerim dedirten bir ön yargıyla boğuşturmak, pek akıl karı değil. Aşkı yanlış yerde, doyumsuzluk içinde arama dostum. Doyumsuzluk boşa bir ömrü harcamaktır. İlahi aşk penceresinde, dünyanın bütün keder ve acılarından uzaklaşıp, mutlu oluyorsunuz. Siz niye aşk diye değişkenliğin içinde debelenip duruyorsunuz ki? Paranın gücünden kat kat bir gücü, asla kıyaslanmayacak gücü red ediyorsunuz ki? Öylesine bedava, size dert üretmeyen ve acı vermeyen, sonsuz aşka yönelmiyorsunuz ki? İnanın bütün sorunlarınızdan uzaklaşacaksınız. Çünkü dünya diye bir derdiniz kalmayacak ve yokluğun ereğine varacaksınız. Ah ilahi aşk… Hangi büyük evliya, Allah dostu keşfetmedi ki? Sizde keşfedin…. Yeter ki isteyin. Bunun okulu yok, ilmi var, teslimiyeti var, samimiyeti var! Biriktirdiğiniz fotoğraflara bakarak, mutlu olabilmeyi düşünen bir yaşlı gibi sevgisiz değil, gönlü hep genç kalmış, heyecan sarmış bir ömürle son nefesinizi mutluluk içinde verebilirsiniz… Sizi zincirine bağlayarak hapseden dünyadan kurtulup, “Ölmeden ölürsünüz!”
Saffet Kuramaz