- 601 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
913 – MAÇ
Onur BİLGE
“Kırk beş dakikada bir soluklanalım! Duygu börek yapmış. Ahmet’in demlediği çayın kokusu, onun iştah açıcı mis gibi kokusuna karışıyor. Kendimize bir ziyafet çekelim! Sonra devam ederiz İnşallah! Arkadaşım sen ne yaptın Ya Hu!.. “Vur!..” dedik, öldürdün!..” dedi dede. Sadullah Bey gülümseyerek cevapladı:
“Stat oyunu teklifi senden geldi azizim! Madem saha kenarından seyretmekle olmuyormuş “Haydi bakalım sahaya!” dedim ben de... Lakin maça çıkmadan önce Lat, Menat, Uzza başta olmak üzere bütün putları yıkmadan, Gönül Kâbe’sini putlardan arındırmadan olmaz! Sonra testiyi kıracağız! Sular karışacak, senin suyun, benim suyum kalmayacak! Börek ve çay... Körün aradığı bir göz, ikiyi buldu, ne söz! Memnuniyetle!”
“Nasıl da kabarmış! Nar gibi de kızarmış mübarek! Kızım senin baban da mı börekçiydi! Getir bakalım! Koy şöyle ortaya! Arkadaşım, şimdi börek zamanı ama pilavdan dönenin kaşığı kırılsın! Tevhit bahsi çok elzem herkes için. Hemen hazmedemezsek de zaman içinde kavrayacağız İnşallah!”
Soluklanma, tıkınma gibi bir hale dönüştü. Kapışma da denebilir. Yaşlılar için belki başka bir sözcükle ifade edilebilir. Bizim acıkmamız dayanılmaz, iştahımız fazla, sabrımız çok az oluyor. Onlar tadımlık yiyebiliyorlar. Hemen kesiliyorlar. Zaten ikisi de perhizlerine riayet etmek zorundalar. Bizse: “Daha var mı?” diyoruz. Hele arkadaşlarla bir arada olunca... “Dokuz sofralı!” denir ya doymak bilmeyenlere... İşte aynen öyleyiz!
Boğaz Köy’deki savaş bitecek gibi değildi ama bir tepsi börek birkaç dakika içinde bitti. Üstüne birer de keyif çayı içildi. İkinci devre başladı.
“Abdülkadir Geylani Hazretleri günde iki yüz defa “Lâ ilâhe İllallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu’l mülkü ve lehu’l hamdü yuhyi ve yümitu biyedikel hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” dermiş.” Anlamı da şöyleymiş: “Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir. Hayat veren ve öldüren O’dur. Hayır O’nun elindedir. O, her şeye kâdirdir.” Yani aklımda kaldığına göre...” dedi Mahir. "Kim bu duayı günde yüz kere okursa, on köle azat etmiş gibi sevap kazanırmış. Ayrıca yüz sevap yazılır, yüz günahı da silinirmiş. Üç gün boyunca şeytani güçlerden korunurmuş.”
Sadullah Bey maça hâkimdi. Gol üstüne gol atan hep oydu. Topa ayağı değen yok gibiydi. Zaten kale boştu. Herkes boşa koştu da koştu... O bir başına ne kadar da hoştu!
“Kim bu duayı ihlasla okursa ve kalben tasdik ederse tevhit etmiş olur. Aksi halde ne kadar tekrarlarsa tekrarlasın, onun tevhidi lafzi ve taklidi olur.
Allah bu geçici dünyaya efal, sıfat ve Zat yüzleriyle tecelli eder. Zerreden küreye ne kadar yaratılan varsa hepsinde işlerin faili Allah’tır. Sıfatların asılları O’a aittir. Kâinatta ne varsa Allah’ındır. Allah Vâcib-ul Vücut’tur.
Kimse Allah’ı kendisi tevhit edemez. Çünkü kendisine ait hiçbir gücü kuvveti yoktur. Güç ve kudret Allah’ındır. “La Havle Vela Kuvvete İlla Billahil Aliyyil Azim!” diyoruz. Kimse kendisinde olduğunu sandığı efal, sıfat ve Zat’ın gerçek sahibi değildir. O zaman kimse yoktur, gerçekte yalnız Allah vardır! İnsan kendisini yok saymadan ikilikten kurtulup O’nu birleyemez! Kendisini yok eden hiçbir şey yapamaz. Tevhit de yapamaz! O zaman tevhidi yapan da Allah’tır! Olay çok zor ve işte bu kadar da kolaydır!” diye izah etti.
“Adım adım gitsek... Tane tane anlatsak...” dedi dede, sanki anlatıma o da dahilmiş gibi... Tabii ki bu bir teklifti.
“Hay hay azizim! “Lâ ilahe...” den başlayalım! Başa dönelim yani. “Lâ İlahe!” demek, zannımıza göre, ibadet edilecek hayali varlıklar yok demek... Biz diye bir şey de yok! Efal, sıfat ve Zat O’na ait.
“İllâllah!” demek, görünen ve bilinen bütün varlıklarla varlığını bildiren, Zat’ını sıfatlarıyla ve fiilleriyle gösteren yalnız ve bir tek Allah var demek.
Allah Evvel’dir, Âhir’dir, Zâhir’dir ve Bâtın’dır. Bu sıfatları birer birer incelemiş ve öğrenmişsiniz. Şimdi burada tekrar etmeye gerek yok. Ezeli ve Ebedi olan, içte ve dışta O’ndan başka görünen bir varlık yoktur ki Allah’ın varlığını setredebilsin!
“Vahdehu la şerikeleh!” demek “Yaratılanların tamamında görülen yalnız Senin varlığın ve birliğindir!” demektir. “Yaratılanlarda kendiliğinden bir varlık, güç vardır!” demek şirktir!
“Lehul mülkü!” demek, “Mülk O’nuındur!” demektir. Kâinatta tecelli eden de Allah’tır!
“Lehül hamdü!” “Hamd O’nadır!” “Yuhyi ve yümitu!” “Hayat veren de öldüren de O’dur!” “Biyedikel hayr!” “Hayır O’nun elindedir, O’ndandır!” “Vehuve âla külli şey in Kadir!” “O her şeye kadirdir!” demek...
Bildiğiniz gibi kendimiz dahil, içte ve dışta, görünen görünmeyen, bilinen bilinmeyen bütün varlıklarda tecelli eden yalnız Allah’tır. Bunu böyle bilip, inanarak ve samimiyetle bu duayı edersek, tevhidi anlamış, ona şahit olmuş, gördüğümüzü dile getirmiş oluruz.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 913