- 354 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
SEVE (AKINCI) KÖYÜM
SEVE (AKINCI)KÖYÜM
Ben, 16 yaşında liseden mezun olmuştum ancak ruhum 5 yaşındaki bir çocuk naifliğinde idi.
Utangaçtım, kırılgandım, hüzünlüydüm. Kimseyle oturup saatlerce konuşamıyordum. Zaten buna ne vaktim ne de şartlarım uygun olmamıştı. Evimizin içinde yaşananlar ve çırpınışlar beni içselleştirmişti.
Köyde kurs öğretmeni olacaktım . Bu çok güzel bir şeydi benim için. Mutluydum içim içime sığmıyordu.
Annem, Fatma neneme rica etti
"Anamsın, bu kızı yalnız bırakma! Biz burada çalışmaya devam edelim. Maya bacım orada ama onun evinde yeni gelini var. Genç cahalları var .Gel gidek barabar köyden size bir ev tutak! Sen de Tülay’ın yanında kal.Kendi evinde soba yakıp uğraşıncaya kadar bu öksüzün yanında kal ’’ dedi.
Nenem kabul etti ve ilk gelin gittiği köye böylece yeniden benimle birlikte gelmiş oldu nenem.
Seve köyüne gitmek için önce Oylum köyünden geçmeniz gerekiyor.Oylum köyünde de akrabalarımız var ama Seve köyünde akrabamız oldukça fazla.Onun için önceliğimiz Seve köyü oldu.
Kilis’ten çıkar çıkmaz her tarafta zeytin ağaçları ve üzüm bağları birbirleri ile âdeta yarış içinde güzelliklerini sergilerler. Oylum köyü bir höyüğün etrafına serpilmiş evleri ile bir gelinin eteğini andırıyordu .
Seve köyünün yolları büklüm büklüm kıvrılıp gidiyordu.Verimli bir ovadaydı köyümüz ...Zeytin ağaçlarının boz yeşili yaprakları gülümsüyor âdeta bana" hoş geldin"diyorlardı.
Ben ne zaman büyüdüm de dedemin köyüne öğretmenlik yapmaya gidiyordum.Heyecandan kalbim duracaktı. Köyün girişinde gürül gürül akan deresi büyük bir ihtişamla akıp gidiyordu. Sağ tarafında duran un değirmeni asil duruşu ile bize bakınıyordu. Biraz ilerleyince sol tarafta kocaman bir harman yeri ve sağ tarafında ise ilkokul binası vardı . Halamın ev okulun az aşağında kalıyordu ..Köyün kerpiç evleri oldum olası beni çok etkilemiştir
Önce Maya halamın evine gittik ’’Halam inatla niye başka evde kalsın. Burada benimle birlikte kalsa ya!" dese de annem Nuh dedi peygamber demedi.
Köyde bakkalık yapan yaşlı ama oldukça dinç Dursun kâri vardı. Yalnız yaşıyordu. Ön tarafta bakkal dükkanını işletiyor yandaki odada kendisi kalıyordu. Yine aynı bahçenin içinde kendisine ait bir oda bir mutfağı vardı. Orayı dayalı döşeli bize verdi. Aynı bahçe kapısını kullanıyorduk. Yani ona görünmeden kimse bizim tarafımıza geçemezdi. Mert bir kadındı. On tane erkeğe bedeldi. Başında poşusu sırtında üç eteği vardı. Üç eteğinin uçlarını arkadan bağlardı.
Nenem her zaman için beyaz tülbent örtünürdü. Kendisine arkadaş bulduğu için çok sevindi .
Kerpiç damlı odamızda birer tahta divan ,yerde dokuma kilim vardı.
Kireç ile badana etmiş odayı bize hazırlamıştı Dursun Kâri.
Bakkalda domates biber yumurta ekmek toz şeker, yağ ne ararsanız vardı.
O gün nenemle söyleşe söyleşe vakti geçirdik.
Bu köye nasıl gelin geldiğini, güzelliğinin köyde dillere destan olduğunu, hekesin onu görmeye geldiğini anlatıyordu. Gülümseyerek dinliyordum. Hakikaten de nenem 80 yaşına yakın olmasına ragmen al kırmızı yanaklarından kan damlayacak kadar güzeldi. Hiç yaşlı gibi durmuyordu. Bembeyaz teni ışıl ışıl gözleri ve daha da önemlisi hafızası yerindeydi. Ben oldum olası Fatma nenemi severdim. Hele de benimle köye geldi ya değmeyin keyfime.
Ertesi gün muhtarla görüşmeye gittik. Bize bir kurs yeri ayarlaması ve kursiyer bulmamızda yardımcı olması gerekiyordu. Maya halam o köyün kadınları arasında erkek gibiydi. Hemen yanıma düşüp Heykel Mustafa lâkaplı muhtarın kapısına vurdu.
"Kiya,kiya bak bu benim kardaşımın kızı. Bize bir kurs yeri ver. Anahtarını hazırla ve hoparlörden çağırttır . Listesi hazır olsun" dedi.
Ben şaşkın şaşkın bir halama bir muhtara bakıyordum. Muhtar,
"Başım gözüm üstüne. İlkokulun karşısında tek göz bir oda var .ben oraya soba kurdururum. Herkes gelirken evinden yakacağını getirir. Bir iki de masa buluruz. Sandalyeler de evlerden gelir" dedi .
Yüreğim kabarıyor ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ne kadar güzel insanlardı bunlar. Düğümler bir bir kendiliğinden çözülüyordu.
Dursun Kârinin hemen yan tarafında Aşo bibi vardı.Nenem ve annem var iken Eşi Mecit dayı ile bize ziyarete geldiler. Anneme"
Hiç merak etme onu gözümüz gibi korur kollarız bizim de kızımız var kursa göndeririz hem çeyizini yapar hem de arkadaş olur " dediler.
"Yalnız köyümüzde harman zamanı geçti ama şimdi üzüm hasadı sonra zeytin hasadı olur. Her zaman öğrenci gelmeyebilir" dediler.
O arada Emine bacım, kapının önünde geziniyordu. Aşo bibi’nin on tane kadar kazlarını izlerken kazın biri Emine bacıma saldırmış ve bacağını ısırmıştı. Onun feryatlarını duyar duymaz hepimiz dışarı fırladık. Kazları kovalayıp bacımı kurtardık ama fena halde bacağına dişlerini geçirmişlerdi.
Ertesi gün annem nenemle bizi başbaşa bırakıp Kilis’e kendi işlerine döndü.
Kursun ilk günü büyük bir heyacanla bize ayrılan köy odasına gittim. Muhtar kendi kızını ve yeni gelinini göndermişti. Benden büyüklerdi kursiyerlerin çoğu.
On beş kişi kadar vardık. Hamide isminde 35 yaşında benden epeyce büyük bir hanım vardı. Antep’ten gelmiş eşinden yeni ayrılmış. Her seyi biliyordu. Öz güveni yüksek görmüş geçirmiş birisiydi. Halamın kızı Ayşe, Celal amcamın kızı Hatice ve arap Emine gibi niceleri.. Muhtarımız heykel Mustafa’nın kardeşi Heykel Ali ’de kızını göndermişti. Onüç yaşında idi. Kursun en küçüğü ama en sevimlisi idi. Mahzun mahzun bakıyor hep bana sokuluyordu.
Onu çok sevdim. Kardeşim gibi yüreğime sardım bir anda. Onda bir farklılık vardı.
Hamide Hanım yaşca benden epey büyüktü. Ama okuma yazma bilmiyordu. Ona okuma yazma öğretmek için epey uğraştım. Arada pencere önüne geçip sigara içmek için izin istiyordu.Bir şey diyemiyordum. "Başka yerde içemem köylü beni görmesin, bu meret beni teselli ediyor "diyordu.
Eşiyle anlaşamamışlar ayrılmışlar. Büyük şehirden köye gelmek ve köy hayatı onda bunalıma sebep olmuştu.
Annesi köyde topraktan su küpleri yapıyordu. Bir kaç kez izleme fırsatım olmuştu. Killeri ıslatıyor çiğniyor saman ve at kılı ile karıştırıp yoğuruyor şekil verip pişiriyordu. Köyde henüz kimsede buzdolabı yokken herkesin evine kocaman birer su küpü yapmıştı. Hakikaten o küpten su içtiğinizde buz gibi bir su içiyordunuz.
Mayın tarlası ile dipdibe idi Seve köyü. Askerlerin nöbet kuleleri evlerin içini görüyordu. Saat başı üç asker devriye geziyordu. Artık onlar köylüyü köylü de onları biliyordu. Haşır neşir olmuşlardı birbirleri ile.
Yufka ekmek vs yaptıklarında hemen alelacele ellerine tutuşturuyorlardı.
Bir su çeşmesi vardı. Nöbet kulesinin yakınında idi. Genç kızlar kovalarını alıp çeşmenin başında su doldurmak için bekleşirlerdi .
Askerler gelip geçerken kızlara bakar iç çeker yürüyüp giderlerdi.
Kurslarımız oldukça eğlenceli geçmeye başlamıştı. Kimisi çeyizini hazırlıyor kimisi kıyafet dikiyor kimisi okuma yazma öğreniyordu. Benim öğrencilerimin yanında ben bir kaç kişi hariç küçük kalıyordum. Hiç köy kızı diyemezdiniz. Hepsi bilinçli hepsi pek bilmişti.
Onlar benden ben onlardan çok şey öğrendik.
Bir tek Heykel Ali’nin kızı Emine’nin gözlerindeki o mahzunluk anlayamadığım bir sekilde yüreğimi yakıyordu. Bana her gün ya ’’annem çörek yaptı sizsiz boğazımdan geçmedi öğretmenim ’diye çörek getiriyor ya üzüm getiriyordu.
Bir gün köyün muhtarı bir kuzu kestirmiş nenemle beni yemeğe davet etmişti.
Ben çok tedirgin oldum. ’’Neden Maya halamları da çağırmadı ki.. Biz niye yalnız gidelim ’’dedim neneme. Nenem ’’gider geliriz arka komşu zaten’’ dedi. Gittik geniş bir hanay içinde 8 on odası bulunan oldukça varlıklı bir evdi. Muhtarın iki eşi vardı. Babası da yaşlıca bir adam idi. Nenemi daha önce den tanıyor imiş oturup hoş beş sohbet ettiler. Boydan boya yer sofrası kuruldu. Kalabalık aile hep birlikte yemek yedik. Teşekkür ederek ayrıldık. Biz eve geçince halam hışımla yanımıza geldi. Neneme epeyce kızdı. Sen nasıl gidersin bu genç kızı yanına alıp da diye neneme epey söylendi. Anlayamıyordum. Küçüktüm.
Oysa geçmişten bir husumet varmış ama yine de bana açıklamadılar nedenini niçinini.
Bir daha da hiç bir daveti kabul etmedik. Sadece Celal amcamın evi serbestti bana. Halam büyük oğlu Ali abiyi onun kızı Şükran ile evlendirmişti. Şükran atom karınca gibi çalışkan becerikli idi. Kardeşleri Mürsel ve Hatice ile yaşıt idik.
Şehire sadece maaş alacağım günlerde geliyorduk.
Ilk maaşım bana göre muazzam bir rakamdı. Bugünün parası ile ikibinbesyüz tl. Benim için muhteşem bir rakamdı.
Maaşımı alır almaz hızlıca anneme geldim. Parayı anneme verdim. Annemin bir ’’ohhh’’çekişi vardı ki görülmeye değer. İşte paylaşmanın verdiği o huzur o mutluluk dünyalara değerdi.
Bir nebze olsun annemin sırtından o yükü almıştım ya..
Kendimi kuş gibi hafiflemiş hissediyordum.
Nenemle tekrar el ele verip köyümüze doğru yol aldık. Melekler sanki bizim yoldaşımız olmuş bize eşlik ediyorlardı.
O kadar farklı bir huzurdu bu.
Köydeki günlerimi haftaya kaleme almaya devam edeceğim.
Üniversiteye giden yolun ışığı nasıl parladı bakalım zaman bizlere neler gösterecek?
Herkese sağlık ve esenlik diliyorum...
KARDELEN(Ayrıkotu)
19.09.2021
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.