- 350 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
İNGİNAĞRI
-SEVGİ VE NEFRET ÜSTÜNE
-DİŞİNİ SIKMAK
-DİŞLERİMİN SIZISI
-ACABA İNSAN MIYIZ?!
...
-NİCEL BİRİKİM, NİTEL SIÇRAMA
-STRİT
..
İNGİN AĞRI
Eşler arasındaki derin sevgi, aynı zamanda nefret duygusunun ön koşuludur. Sevmediğiniz kişiden nefret edemezsiniz. Kötülük ile kızgınlığı öfke ile şiddeti, nefret ve sevgi duygusu ile karıştırmamak gerekir..
Bu yüzdendir olmalıdır ki Bertand Russel adlı düşünür "Evlilik ve Ahlâk " adlı kitabında bu konuya aklımda kaldığına göre " Kavga eden eşler arasında, aslında sevgiye, mutluluğa büyük bir özlem vardır" diye değinmiştir.
Sevgi ve nefret, en güzel çiçeklerin, çöldeki kaktüslerin kaktüslerin teninde açmasına benzer.
Konuyu çok değişik örnekler ile genişleterek ele almak gerekli aslında. Her ne kadar psikolog ya da sosyolog değil isem de düşünen bir insan olarak benim de aldığım pedagojik eğitim ve yaşamdan öğrendiklerim sonucu deneylediğim realitelerim var.
Her insan elbette öncelikle kendi penceresinden yaşama bakar. Dünyayı algılayış ve yorumlama biçimi okuyup öğrendiklerine, yetişme tarzına, ailesinin ve kendisinin eğitim düzeyine, maddi olanaklarına bağlı olarak insanların davranış ve düşünce tarzı, dünyaya bakış açısı başka başkadır.
Bizi biz yapan faktörlerin bireyden bireye farklılık göstermesinin temelinde bunlar ve buna benzer pek çok sosyo psikojik ve çevresel faktör sayılabilir.
Kimi insan mahrumiyet ve acılar içerisinde büyürken, kimileri refah ve bolluk içerisinde yaşayıp büyümüştür.
" Yüksek tepelerde hem kuşa hem yılana rastlayabilirsiniz, fakat birisi uçarak, diğeri de sürünerek yükselmiştir" özdeyişi, bu konuda söyleneceklerin özeti gibidir.
Bu bağlamda sevgimiz, beğenilerimiz, zevklerimiz, davranışlarımız, hoşgörü sınırılarımız, ahlâk, namus anlayışımız, kılık kıyafet seçimimiz, kışkançlığımız, bencilliğimiz, olaylar karşısında tepkilerimiz, sorumluluk duygumuz , bilincimiz, eğilimlerimiz, hobilerimiz, yeteneklerimiz zaaflarımız, hırslarımız farklı farklıdır.
Birisi son derece açık, özgür giyinmeyi tercih eder iken, bir diğeri modaya uyarak örtünmeyi tercih edebilir.
Birisi kitap okumayı, yazmayı yalnızlığı tercih eder iken, bir diğeri TV izlemekten, eş dost akraba ziyaretinden, kadın toplantılarından, gezmekten ve gevezelikten hoşlanabilir. Birisi mantıklı
ve bilimsel konuşurken bir diğeri palavra atmaktan hoşlanıp , dangalaklık yapabilir!
Birisi başı dik ve onurlu iken diğeri korkak ve biat eden, yağcı bir tutum sergileyebilir.
Birisi her gün beş vakit namaz kılıp, hacca gidip oruç tutar iken, sonra kul hakkı yer iken, bir diğeri hiç kimsenin hakkına tevessül etmediği, gibi camiye de girip çıkmadıgı halde, sahtekar dincilerden daha çok iman ve inançlı olabilir..
Belirli bir yaş sınırını aşmış kişilerin artık alışkanlıkları davranış biçimine gelmiştir ve değiştirmesi artık neredeyse olanaksızdır. İşte gündelik yaşantımızda bazan öyle zamanlar olur ki hiç aklımıza gelmeyen bir konudan sinirlerimiz bir anda aşırı derecede gerilir, ister istemez daha önceki nicel gerginliklerimiz bir anda nitel bir sıçramayla patlar ve karşımızdaki dost bildiğimiz kişi ile ilişkiler çığırından çıkma noktasına yükselir, ibresi kırmızıya yükselmiş araç hararet yapar gibi, beyin motorumuz su kaynatmaya başlamıştır ve o andan itibaren durmamız gerekir motoru soğutmadan radyatör su kaynatmış ise yola devam edemeyiz artık!..
HARARET YAPAN BEYİNDE NE OLUYOR?!
İşte bu konu tam bir teknik ve bilimsel bir konu. Bu konuya son bir kaç gündür dişlerim sızım sızım sızlar iken, dün akşam aldığım bir ağrı kesiciden sonra dişimdeki o müthiş sızıların birden kaybolması, beni bu yazıyı yazmaya sevketti.
Bu gün diş hekimime gittiim. Gitmem gerekiyordu. Çünkü ön dişlerimden birinin ucunda bir kırık var idi ve o kırıktan dolayı yediğim sıcak yemek veya içtiğim soğuk sudan etkileniyordu. Doktorum bu kırık olan diş uclarına sıcak ya da soğuk hava ya da yiyecek içeceklerin temasını kesecek bir ojemsi bir jel, tıbbi bir madde kullanarak o kırığı kapatıp izole ediyordu. Daha önce iki kez yaptırdım.bu uygulamayı.Bu biçimde tekrar o madde aşınıp yok olana kadar ( yaklaşık bir yıl) sızı duymaksızın dişlerimizi rahat kullanabiliyoruz.
Doktoruma , tedavi koltuğuna oturunca "Önce şikayetlerimi ben bir anlatayım, doğru teşhis koymanıza yardımcı olur. Sonra siz gerekeni yapın!" diye söze başladım, ve üç yıl içinde mide ameliyatımdan dolayı her yıl 10 kilo kaybederek 75 ten 55 kiloya kadar düştüğümü bu nedenle sağlıklı ve dengeli beslenemediğimi, bunun yiyecek sıkıntısından değil, yiyemekten emilim ve sindirim yetersizliği ile organ ve doku kaybından kaynaklandığını, dün akşama kadar son bir kaç gündür bütün dişlerimin sızım sızım ağrıdığını ve yemek yiyemediğimi, fakat bir ağrı kesici aldıktan sonra kırık olan dişim dışındaki sızıların kaybolduğunu da anlattım.
Bunun üstüne soru şu oldu, " Son günlerde peki dişlerinizi, çenenizi çok sıktınız mı, diş köklerine yapılan baskılardan kaynaklı geçici ağrılar da olabiliyor. Bu durum bizi bazan yanıltan durumlarla karşılaştırabiliyor?!"
Deyince yanıtım "evet oldu, çok gerginlik yaşadım , dediğiniz gibi dişlerimi çok sıktım" deyip neden olduğunu özetle anlattım. O da " Artık biz bunlara alıştık, hastanın yüzüne bakınca artık, halini şikayetini neredeyse okuyacak hale geldik!" deyip gülümseyince, başparmağımı arenada galdyötörü seyreden Roma imparatorunun başparmağını havaya kadırdığı gibi kaldırıp "Bravo, süper!" Dedim, keza kafamdaki sorular bir anda çözülüvermiş gibi rahatladım ve doktorum Gizem Kılınç , eline bu yazıya eklediğim fotoğraftaki diş resmini göstererek, açıklamalarını sürdürdü: " Bakın burda görünen dişin etrafında diş etleri var, köke doğru bakınca
en aşağıda dişe bağlı bir kanal görüyoruz, o kanalın içinde sinirler var, o sinirler biz bir şey yer iken, sertliğini, yumuşaklığını nasıl çiğnememiz gerektiğini beyine iletiyor. Eğer bu kanal, üstüne baskı yapan bir diş sıkma hareketi ile karşı karşıya kalırsa, kanal sıkışıp daralıyor, bu sefer dişe yeterince kan gitmediği için, ödem oluşuyor, o ödem de ağrı ve sızıya neden oluyor. Almış olduğunuz ağrı kesicini içinde ödem çözücü anestezik maddeler var ve ödemi dağıtıyor, bu da rahatlatıyor, o nedenle Majezik gibi, Arveles gibi bir ağrı kesici ile tedavi olabiliyor ise sorun gerginlikten kaynaklıdır" deyince derin bir oh çektim içimden ve ben de rahatlamış oldum. O biraz daha anlatttı " Dişleri sıkmak, gerginlik, semptomları geri döndürür, dişlerinizi sıktığınız zaman şakak kemikleriniz de gerilir, o baş ağrısına neden olabilir, boyun fıtığını tetikler, daha çok çok anlatılacak karmaşık bir yapısı var bu sinirlerin" dedi.
Ve bu açıklamalardan sonra dişlere tatbik edilecek olan jöleyi dişlerime tatbik etti, en az iki saat bir şey yiyip içmemem gerektiğini tenbih etti.
Teşekkür ederek muayenehaneden ayrıldım..
Buradan çıkarmamız gereken çok sonuçlar var?!
Bir öfke bir sinir nelere mal oluyor?! Neye sinirleniyorsun diyeceksiniz?! Sinirlenecek o kadar çok gayrı insanı şeyler okuyor ki, birisi telefonda küfrediyor, siz de daha berbat bir küfür basıyorsunuz ardından, ne sinir kalıyor ne beyin!! İstediğiniz kadar sinirlenmeyin deyin, istediğiniz kadar sinirlenmiyeyim deyin, faydası yok bazan! Attı mı atıyor beyin, sinir telleri darmadağın oluyor bir anda bir kişinin cahilce davranışı, insanı zıvanadan çıkarmaya yetiyor! İşte cinnet getirmeler, eşine, kardeşine öz çocuğuna kurşun sıkmalar ardından öz kıyımlar bir anlık öfke ile olan yanlış davranışlar, ama yaşadığımız bir gerçek insanlık dramı aynı zamanda!
İnsan yanlışını belki zamanla anlayıp pişman oluyor, ama olan olduktan sonra yararı yok geri adım atmanın.. Önemli olan yanlışlardan ders çıkarıp yanlışı yinelememek!
Sonuç olarak, insan sevdiğine kızar, nefret sevgiden doğar, öyle bir an gelir ki insan insanı bir kaşık suda boğar! Boğan’ın da boğulanın da kim olduğu önemli değil, hepimiz insanız çünkü(!)
Acaba insan mıyız?!
Çok başınızı dişinizi ağrıttıysam, sürç-ü lisan eyledimse affola!!!.
Dişinizi fazla sıkmayınız!
" Hayatta en hakiki mürşit bilimdir! - Atatürk
Sağlıcakla, saygı ve sevgiyle kalın sevgili dostlar...
Şaban AKTAŞ
15.09.2021 - 20.59
Bölüm - 2
Nicel birikim nitel sıçrama!
Fakat son iki hafta içinde iki kilo birden verdim. Bunun sebebi önce, alacağına şahin borcuna karga bir kişinin telefonda sinirimi bozmasıyla başladı, o bana küfretti ben ona daha fena küfrettim, aklıma geldikçe dişlerimi biraz daha sıktım, çok fena gerildim. O gerginlikten uzak kalayım derken o öfkeyle işte en yakınındakine bir başka sebepten patlıyor insan..
Bardağı taşıran damlalar damla damla birikiyor ve an geliyor ki bir damla taşırıyor bardağı. İnsan ruhu da böyle..
Dün diş hekimi Gizem ile tedavim sırasındaki söyleşimiz çok rahatlattı beni.
Söyleşiye sekreter Zeliha hanım da bir tümce ile katıldı, ve o tümcede de beynime yerleşti; " Bir daha dünyaya gelmek elimde olsa , nasıl gelmek istersiniz, neyi değiştirmek istersiniz diye sorsalar, kesinlikle beynimi değiştirirdim, hiç bir şeyi kafaya takmayan bir beynim olmasını isterdim" dedi.
Daha sonra Dr. Gizem Kılınç hanım şunları söyledi, " Haa.. bir de Şaban amca şunu söyliyeyim, onu da geçenlerde Bilge( Benim kızım, Antalya Anadolu Lisesinden ikisi sınıf arkadaşı) ) anlattı, ondan öğrendim. Elif ( Bilgenin kızı, torunum 12 yaşını bitirdi) annesine ; " Bu gün kız arkadaşımla konuştuk anne demiş" Neler konuştuğuz deyince annesine, " Strit’imizi nasıl yükseltebileceğimizi konuştuk. İnsanın geleceğe ilişkin nasıl daha iyi bir gelecek kurarım diye hayâlleri olmalı, yatmadan önce uykuye dalarken onları hayâl etmeli, her gün daha güzel bir dünya düşü ile uyansın.. Ben de hayâller kuruyorum uyumadan önce " ...
Bakar mısın şimdi 12 yasındaki torundaki güzelliğe..
Daha dün gibi ilk kızım Bilge Hükümetin arkasında Elmalı Mah. Hasan Subaşı Caddesinde Orhan Veli Apartmanı’nda otururken, kızlarımın okul arkadaşları liseli yıllarında doğum günleri kutlamak için bir araya gelirlerdi, şimdi torunlar aynı çağlara yaklaştı. Kuvantum dünyasının çocukları..
Nazım Hikmet"ten aklımda kalan umutamadığım dizeler ile tamamlayayım sözümü,
" Çok uzaklardan geliyoruz çok uzaklardan,
Artık gecenin evinde yangın çıkaracağız,
Çocuklarımızın başlarıyla kıracağız karanlık camlarını
Ve bizden sonra gelenler
Demir parmaklıklarda değil,
Asma bahçelerinde seyredecekler
Bahar sabahlarını, yaz akşamlarını..."
...
"Sen mutluğun resmini yapabilir misin Abidin?! "
Şaban AKTAŞ
16.09.2021 - 08.00
Bölüm- III
İNGİNAĞRI
Star Tv deki bir programda Serkan Nişancı adlı bir sanatçıyı izlerken eşimin dikkatini çekmiş, "Bak çok güzel bir program, Seda Sayan ile birlikte söylüyorlar, gel bi izle, soyadı Nişancı, sizin sülaleden mi bu tanıyor musun?!" deyince benim de merakımı celbetti gittim, onun odasındaki ekrandan izledim biraz, adı geçen kişi, simaen bizim sülaleyi andırıyordu. Mâlum annem sülalesi Topçu Osman Çavuş dedemizden gelen Nişancı soyadını almıştır.
Eşime, " Bilmiyorum, tanımıyorum, sima benziyor ama akraba da olabilir, soyisim benzerliği de olabilir, bir araştırayım" dedim..
Sonra Korkuteli Yelten’den halk ozanı amcamızın oğlu Talip Nişancı ’yı arayıp sorayım, o bilir diye düşündüm.. Çünkü bizler her ne kadar yakın akraba olsak da Yelten’de kalmadık ve onun kadar sülaleyi çok yakından tanımam, oTalip abim benden yaşça da büyüktür. Aradım telefonu yanında değilmiş ulaşamadım..
Fakat bu gün cevapsız aramayı farkedince o beni aradı hasbihal ettik. Serkan Nişancı’nın bizim sülaleden olmadığını, bu günlerde çok Nişancı olduğunu bahisle, espriyle karışık, Aç telefonu, böyle böyle bir durum var, de, sen kimlerdensin arkadaş diye sor !" dedi gülüştük..
Lşf lâfı açtı, sağlığımdan söz ederken son
günlerdeki sızım sızım ağzımdaki lokma yedirmeyen diş ağrılarından sözettim, dün dişçiye gittiğimi, bu ağrıların da nasıl dişleri sıkmaktan kaynakladığını doktorum Gizem Kılınç ’ın ayrıntılı biçimde anlatınca, o da, " Doğru, Dişlerimi sıka sıka engin ağrı ettin derler, bak sözü nereye getireceğim, benim oğlan Osman da pandemi nedeniyle epeydir düğün yapamıyordu, şimdi işler açıldı, haftada üç düğün, dört dügün, üç düğün dört düğün her gün düğün var, sigarayı da bıraktı" Düğünde içki içildiğinden de sözedererek, oğlunun ağzının içinin yara olduğunu içkiyi de bıraktığını anlattı, "habire dişini sıkıyor!" deyince, tavsiyelerde bulundum. Ağrı kesici kullanırsa ödemin çözülebileceğini, dişlerini düzenli fırçalamasını, başkaca bir diş temizlik pomadının dişleri fırçalamadan önce ağızda birkaç dakika bekletmesi gerektiğinin doktor tavsiyesi olduğunu anlattım.
Bir de safran çayı içmesinin ağız sağlıgı acısından yararından, antioksidan ve ağrı dindirici etkisinden sözederek aktarlarda bulabilceğini, fakat hakiki safranı bulmanın biraz zor olup, safran adı altında başka şeylerin satıldğını, dikkatli olmasını salık vererek bendeki kavanozun resmini çekip yolladım.
Cevizleri toplayıp toplamadığını sordum, daha toplanmamış, "Toplanınca haberimiz olsun, gerçi biz Isparta’da iyi ceviz buluyoruz, pek sıkıntımız yok, ama belki senden kısmet olur, alırız" deyip birbirimize iyi günler dileyerek söyleşimizi bitirdik...
Fakat bu arada konuşmamız sırasındaki "engin ağrı"deyimine kafam takıldı ve Talip abiye dedim, " Bak bu iyi bir deyim" dedim. O anda buradan bir şiir çıkar diye geçti içimden.. (Tıpkı sayın Musa Eroğlu’nun Antalya Elmalı’da bir ziyaretinde hastaya sorduğu soruya verdiği yanıttan, " Nasıl olalım arkadaş yolun sonu görünüyor" demesiyle etkilenip türkü yaktiğı gibi.)
Düşündüm biraz bu deyim üstüne ve engin mi yoksa ingin mi diye bir soru da kafama takıldı, halk dilinde bademcik iltihaplanmasına ( Farenjit),, "Boğazlarım inmiş!" denir ve hattâ boyuna bir mendil bağlanıp enseden, yukarı doğru çekilir boğaz, bu vesile ile boğazdaki ödem de ( iltihap), sıkışarak belki dağılıyordur diye düşündüm.
Sonra felç deyimi için kullanılan inme (kâlp enfarktı ile yağ pıhtısı atma ve beyin damarların tıkanması sonucu rahmetli biricik annemin sekiz yıl sol kol ve ayağı tutmaksızın yatalak yattığı aklımdan geçti..
Engin ve ingin sözcüklerini sözlüklerden taradım, hekimlikte kullanılması gerekenin "ingin" olduğuna kani oldum.
Bu güzel kullanım biçimi kaybolmasın diye de türküleştirmek bana farz oldu.
Bestesini de Talip abiye bıraksam fena olmaz ikimizin bir ortak eseri olur. "Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş."
İNGİNAĞRI - I
"Dişlerimi sıka sıka
İnginağrı ettin beni"*
Dolmaz çilem çeke çeke
Eritip tükettin beni
Çiğneyip yutamaz oldum
Geceler yatamaz oldum
Elini tutamaz oldum
Bir gurbete attın beni
Ne yiyip içtiğim sindi
Ne bağrımda acım dindi
Ciğerim göz göz delindi
Hun edip bıraktın beni
Dönüp de bakmadın bana
Hakkım helâl etmem sana
Dertliyim yâr senden yana
Yalınız bıraktın beni...
Türküler ile sağlıcakla kalın dostlar...
Şaban AKTAŞ
16.09.2021 - 23.46
İNGİN AĞRI - II
Yüreciğim dilim dilim dilindi
Azdı yârelerim göz göz delindi
Diş sıktıkça ingin/ağrılar indi
Bir lokma çiğneyip yutamaz oldum
Bilmem üşüdü mü yandı mı elim
olmüş gibi sanki ki duymaz bedenim
Gönül isterdi ki sarılsın tenim
Saçının telini tutamaz oldum
Elle gelin oldun gittin gurbete
Onulmaz dert ile düştüm hasrete
Hayâlin gözümde gül tüte tüte
Doğrulup bir adım atamaz oldum
İçimde batarın öyle derindi
Yüreğim kendime gurbet göründü
Geceyarıları uykum bölündü
Diken oldu yastık yatamaz oldum
Şaban AKTAŞ
17.09.2021 - 05.15
( *) Talip Nişancı
YORUMLAR
Düşüncelerinizi, duygularınızı, yaşadıklarınızı samimi ve akıcı bir dille aktarmışsınız. Biz de keyifle okuduk, bilgilendik. Şiirler de güzel olmuş. Bundan iyisi can sağlığı. Esen kalın.
Şaban Aktaş (Homerotik)
Selamlar dostluk ile..