Gözlerini usulca yumdu 1
Küçük adımlarla koltuğuna ulaştı. Koltuğunun başında duran şalını omuzlarına aldı. Gözlerinin önünde geçmişten gelen bir karartı peyda oldu ve üşümeye başladı. Ellerini ovuşturdu, şalına daha bir sarıldı. Üşümesi bir türlü geçmiyordu. Bir ara duvardaki saate baktı. Dakikalar zamanın kuyusunda kaybolmuş gibiydi. Karartıya yaklaştıkça, onyedi yaşlarında bir genç kız göründü. Cıvıl cıvıl olması gerekirken, sanki; yaşamdan bezmiş ve zamanından önce yaşlanmış gibiydi. Bedeninde zerre yaşam enerjisi yoktu. Sabah ezanı okunmaya başlamıştı. Daha önceden abdestini aldığından, hemencecik, seccadesini yere serip namazını kılmaya başladı. Namazını bitirdikten ve seccadesini yerden kaldırıp, dolabına koyduktan sonra tespihini eline alıp, koltuğunun aynı köşesine geçti. Sabahın ayazı iyicene kendini göstermeye başladı.
Yerinden kalkıp, sobayı yakmasının üşümesini geçireceğine kanaat getirdi. Bir süre sonra bundan vazgeçti. Bu üşüme bedeniyle ilgili değildi. Apaçık ruhu üşüyordu ve çok sızlıyordu. O, genç kız yine karşında sevgi dolu bakışıyla, ruhunu ısıtmaya çalıştı. Kaskatı kesilmiş bu ruh, bunca yıl sonra ısınabilir miydi?. Aklına bir şiiri geldi ve diline dolandı.
Yağmurdun gelişinle kuraklığıma,
Gönlümün yaprağıydı aşk her dalımda,
Gözlerinin rengine dalıp da...
Sesini kaybetmiş bülbül gibiydim.
Nicedir gülmedi yüzün bahtıma,
Dalga misali vurgunum simana,
Koca bir şehrin yalnızlığını taşırım ruhumda,
Ellerimde üşüdü deniz bilemedim.