Lüsid Tesadüfler
"Bu gece göreceğiniz rüyalar gelecekten haberci, sabah uyandığınızda not almayı unutmayın"
Yatmadan önce son kez gündemi kontrol etmek için girdiğim Twitter’da gözüme çarpan son tweet bu olmuştu. O an için çok dikkat etmesem de gözümü kapatıp uykuya dalmak üzereyken kafama takıldı.
"Neden bu gece?"
"Ne özelliği var ki bu gecenin?"
Ne zamandır rüyalarımı da hatırlamadığımı farkettim. Eskiden bütün gece rüya görmüş gibi hissederdim. Her sabah beş ya da altı rüyamı en ince ayrıntısına kadar hatırlar, gün içinde hatırlayabildiğim için zihnimle minik bir gurur duyardım. Oysa şimdi... Sadece yatıp kalkıyorum. Ne zamandır böyle ondan da emin değilim. Hayal kurmayı bıraktığımdan beri olabilir mi? Peki hayal kurmayı ne zaman bıraktım?
"Bu ülkede istediğim mesleği yapamadığımı anladığım zaman mıydı?"
"Yoksa hayatımın aşkı sandığım insanı kaybettiğim zaman mıydı?"
"Belki de sevdiklerimi koruyamadığımı fark ettiğim zaman?
Ne fark ederki? Sonuçta robotlaşma yolunda evrimimi tamamlıyordum işte. Robotlar dünyayı ele geçirecek orası kesin. Ama organik robotlar; ete kemiğe bürünmüş, hayallerini yitirmiş, gelecekten beklentisi kalmamış, sadece komutla çalışan robotlar...
Çok yorgun olmama rağmen epeyce bu düşüncelerle uykumu kaçırdıktan sonra bir ara sızdım. Tan yeri ağarırken uyandım. Tek gözümü açıp yastığımdan kafamı kaldırmadan sabah sisi arasında yükselen Sisam adasını bir süre izledim. Kalkıp kahve makinesini çalıştırıp, yumurtaları ocağa koyarak lavaboya girdim. Aklımın bir köşesinde soru belliydi?
"Rüya gördün mü?"
Yüzümü yıkadım. Kahve makinesi ve yumurtalar aynı ayda tıkırdıyordu.
"Rüya gördün mü?"
Portakalları sıkıp, kahvaltılıkları dolaptan çıkardım.
"Rüya gördün mü?"
Ütülü kıyafetleri kontrol edip, o güne uygun kravat rengimi seçtim.
"Rüya gördün mü?"
Hatırlamıyorum Allah’ın cezası, hatırlamıyorum... Görmedim, gördüysem de umrumda değil. Neden bu kadar kafaya taktımki zaten onu da bilmiyorum...
Öfkeyle kahvemi yudumluyordum ki, birden beynimdeki nöronların paslanmış dişliler misali gıcırdayarak harekete geçtiğini hissettim. Sakallı, gözlüklü, takım elbiseli bir figür belirdi gözümde. Evet rüyamı hatırlıyordum. Birden gözümde canlanmaya başladı. Bu sakallı, gözlüklü adam bana doğru yaklaşıyordu. Ben... Ben yerde antik Roma fresklerinde bir dirseğinin üzerine uzanarak yemek yiyen Romalılar gibi yatıyordum. Zemin taştandı. Etrafta sütunlar vardı. Sanki bir Yunan tapınağı gibiydi. Neresiydi burası? Yanımda da biri vardı. Eski sevgilim. Bunca zaman sonra ne işi vardı rüyamda? Tam kendimi unuttuğuma ikna etmişken...
...
İş yerinde mesai bitimine doğru bütün işler masamda birikmiş şekilde, akşam gördüğüm tweetin de etkisiyle halen rüyamı düşünüyordum. Gelecekten haberci diyordu. Eski sevgilimle tekrar mı bir araya gelecektik. Zaten ayrılmayı hiç istememiştim ki... Düşündükçe heyecanlanıyor, heyecanlandıkça yerimde duramıyor, iki de bir ayağa kalkıp dolanıyordum. Soranları kısa cevaplarla geçiştiriyordum. İyiden iyiye kendimi kaptırmıştım.
Bu eserekli ruh hali üç-dört gün daha devam etti. Halimi beğenmeyen arkadaşlarım haftasonu Efes’te dijital platformlarda oynayan bir dizinin dizi müziklerini söyleyen yabancı bir şarkıcının konseri olduğunu ve beni de götüreceklerini söylediler. Günlerdir rüyamdan başka bir şey düşünmeyen ben, iyi geleceği umuduyla daveti kabul ettim. Gösteri Celsus Kütüphanesi’nin önünde olacaktı ve girişleri Odeon tarafından aldılar. Uzunca bir süre sıra bekledikten sonra Kuretler Caddesi’nden aşağıya doğru gösteri alanına yürümeye başladık. Arkadaşlar konser hakkında konuşsalar da onlara kulak veremiyordum. Dikkatim oldukça dağınıktı. Keşke gelmeseydim diye düşünmeye başlamışken az ileride gördüğüm kişi aklımı başımdan aldı. Eski sevgilimdi bu. Hadrian Tapınağı’nın önünde durmuş etrafa bakıyordu. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Kalabalığı yararak ona doğru koşmaya başladım. Koştum, koştum, durmaya kalktığımda ise ayağımdaki kunduralar ve zemindeki mermer buna izin vermedi. Eski sevgilim beni ve duramadığımı fark ettiğinde ise artık çok geçti. Bodoslama çarpıp ikimizde tapınağın içine yuvarlandığımızda kafamı çok sert çarpmış olmalıyım ki bir süre kendimden geçmişim.
Tapınağın içinde gözümü açıp "sağ dirseğimin üzerinde" doğrulduğumda eski sevgilim yanımda dikiliyordu. Halime acıyan gözlerle bana bakıp yanında yeni sevgilisi olduğu belli olan biriyle konuşuyordu. Karşımda da rüyamı tamamlayan sakallı, gözlüklü adam vardı. Bir afişin içinde gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Afişte de şöyle yazıyordu:
"La Casa de Papel konseri Cecilia Krull"
"Misafir sanatçı Alvaro Morte"
YORUMLAR
Yılda bir dayısının getirdiği Alaman çikolatası yiyen küçük veletler gibi keyiflendim. Allegro bir durum elbette yok ama isminden öykünün sonuna değin çok iyi bir bağlantı.
grafspee
Şahane.
Keyifle okudum.
Daha da uzayabilirdi sanki.
Rüyanın içinde yeniden bir rüya gördünüz gibi.
Bence konser günü rüya gibi olmalı.
Şarkı da enfes.
Günümün yazısı olsun.