Gözlerini Usulca Yumdu
Gözlerini usulca yumdu. Aklından geçen tüm düşüncelerini susturdu. Uyku, tüm benliğini ele geçiren bir eylem oldu. Soluğunu tuttu ve uykuya daldı. Ancak; gecenin bir yarısı uyanır gibi oldu ve tekrar uykuya dalmak için büyük bir çaba harcadı. Gözkapaklarındaki ağırlık düşünceleriyle başedemiyordu. Uyku ve uyanıklık arasındaki mücadelesi bu gece de kendini yineleyecekti. Zaman kavramının yok olduğu, uyku hallerine dönmek için gayret ediyordu. Yaşamın dışında kalmak ne güzeldi. Sadece; bu duygu iyi geliyordu bilincine…Yastığından, başını tamamen kaldırmadan hafifçe sol yanına yüzünü çevirdi. Gözlerini sakince aralayıp, karanlık odanın içerisini kolaçan etti. İçinde perdeyi açıp, gökyüzüne bakmak için büyük bir heves vardı. Ama; uykusu siyah beyaz özgürlüğünün diliydi. Ağzında biriktirdiği tükürüğünü zorla yutkundu. Yatağında doğrulmak için hamlesini yaptı. Bulutlar bu gece sessizce ağladı ve kimse onun kadar farkında değildi. Pijamasının dizkapaklarına kadar sıyrılan, paçalarını düzeltti. Yüzüne düşen saçlarını ayırdı ve geceyi şiirleriyle taradı. Şöyle bir vücudunu yay gibi gerdi. Gücünü toplayıp, bir türlü dost olmayan tatlı uykusuyla vedalaşmaya karar verdi.
Yatağından bir balerin edasıyla kalktı, karanlık odasını ışığıyla tanıştırma vakti geldi. Işıkla dolu kör bir şiir mırıldandı. “Odasından karanlığı kovarken…’’ O şimdi pencerenin kenarına doğru sürüklenen sonbahar yaprağıydı. Geçmiş denilen kavramda sıkışmış bunca yılları, zamanın heybesinde saklıydı. Gecenin bir yarısı, yağmur sonrası çıkacak gökkuşağını bekliyordu. Küp küp biriktirdiği tüm yaşanmışlıklarını, gökkuşağının altında saklayacaktı ve tek tek yine usanmadan dolduracaktı, dünyanın siyah beyaz temalı kağıdının üzerine acıyan kalbinin seslerini. Pencereyi açıp, yaşamın tuşlarına bastı. Gökyüzününün salıncağından bir yıldız daha düştü ve bir dilek daha tutulmadı. Sevdiklerini o sonsuz yolculuklarına uğurlarken, kendini bir yıldız daha doğdu diye avuturdu. O gökyüzünün tüm suretlerine aşinaydı.
Pencereden, vücudunu gıdıklayan bir rüzgar odasına girdi. Yanaklarına eylülün öpücüğünü kondurdu.
Sırtını pencereye dönüp, odasında ki kitaplığa doğru yöneldi. Şimdi bir kitap okumak ne iyi gelecekti. Ellerini kütüphanesinde ki, kitaplarının üzerinde gezdirdi. Kapaklarında ki yazarların isimlerini okurken imrendi. Yine, o gizemli yasemin kokusunu ruhunda hissetti ve kapağı eskice bir kitap seçti. Yazarın, kahramanlarını yaratırken çektiği sancıları düşündü. “Tanrı da!, yaratırken aynı sancıları çekmiş miydi?’
Tanrı kavramı; çocukluğundan beridir, aklını hep kurcalamıştı. İyi bir dost olmak için epey bir uğraşmıştı. Ancak, kırgınlıkları ve kızgınlıkları da yok değildi. Bunca zulmü ve sevgiyi yaratan aynı yazardı. Üstelik sayfası koca bir evrendi. Elinde ki kitabı, masasının üzerine narince bıraktı.