Suya gider su testisi elinde
Küçük yaştan aldım sazı elime (elime)
Dertli dertli vurdum sazın teline ( teline aman)
Uyma dedim uydun eller sözüne ( sözüne )
Cihan da bilir benim sana yandığım ( yandığım aman)
Ellerin koynunda yalnız kaldığım ( kaldığım aman )
Suya gider su testisi elinde ( elinde )
Allar giymiş etekleri belinde ( belinde aman )
Benim yârim cümle alem dilinde ( dilinde )
Bilmiyon mu benim sana yandığım ( yandığım aman)
Ellerin köyünde yalnız kaldığım ( kaldığım aman)
Çok güzel bir türkü formunda şarkı. Bu şarkıyı çocukluğumdan beri dinler, söylerim. Sanıyorum annem çok söylerdi.
Bu şarkıyı önceki gün tv’nin siyah beyaz günlerindeki solistlerinden biri söyledi. Beni de büyüledi tabii.. Eski günler, çocukluk günlerim aklıma geldi. O bahçemizde kiraz ağacının tepesinde uzaktan Çubuk çayına, kıyısındaki kara söğütlere bakarak şarkı söylediğim günler. Özellikle de kiraz ağacında nasıl da coşkuyla bu şarkıyı söylediğim.
Ne yazık ki artık bu kiraz ağacı, mayhoş elma ağacımız yok.. Çoğunlukla elma ağacımızın ve kirazın altında otururduk. Annem bizi bahçe gözlesinler, hırsız çocuklar girmesin diye gönderirdi. Bizim de canımıza minnet olurdu. Yer içer şarkı, türkü söyler salıncakta sallanır günümüzü gün ederdik.
Bir kez sanki yer çekimini yeniden denemek ister gibi kardeşimi elma ağacından uçuracağımı söyleyerek onu ağacın en tepesine zorla çıkardım; tabii beline bir ip bağlayarak. O buna inanmadı ama ben yine de denemek istedim. Onun beline bağladığım bir ucu bende ’hâdi atla, ben seni uçuracağım’ dedim. Yukardan aşağılara bakarak yere düşeceğini anladı, atlamadı. Ağaçtan indi. Kardeşimi uçurtma gibi uçuracaktım, olmadı ama..
Biraz büyüyünce bahçe kıyındaki servi kavaklara türkü yakmaya, yerde bağdaş kurup oturanların resmini yapmaya başladım. Kendimi bir fotoğraf makinesi gibi hissettim. Akrabalarım benim önüme oturuyor, resmimi yap diyorlardı.
Elime nasıl bir kâğıt geçerse geçsin kadın resimleri yapıyordum. Çoğu kayıp. Kimi defterleri elimle verdim. Bazıları da dolabımdan alındı..
’Buraya nereden geldim. ’
Şimdi o oyunlar oynadığımız, şarkılar söylediğimiz bahçemiz yok. Biz isteyerek verdik müteahhide apartmanlar yapılsın diye. Kavak ağaçlarının ayvaların yerinde küçük bir park var. Oraya bakan apartmanda, yani elma ağacımızın, kirazın koca söğüdün olduğu yerde oturuyorum. Bu beni üzüyor. Benim hayalim bir oda, sandalye masa ve oturacağım kadar yerdi. Kaç ağacın oturduğu yerde bir başıma oturuyorum. Sahi küçük yaşta elime alıp dertli dertli çaldığım saz nerede? Allar giyiyorum ama şarkı söylediğim yar, yar nerede? Ya o çalışkan annem.. yük taşıya taşıya beli eğrilen.
Bahçemizi, annemi özlüyorum.
Bir anne satın alamam ama,
bir bahçe alacağım çok şükür..
12. 09. 2021 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
İçim cızzzz etti..... Doğayı ellerimizle biz katlediyoruz...
Tebrikler duyarlı yürek
glenay
Çok teşekkür ederim,
selamlar..
Nazik Hocam!
Son iki yazınızdaki ifade ve türkü aynı ağacın meyvesi olduğumuza
İşaret ediyor.
Oğuz boyu belli de biz sarı keçiliyiz. Türkü bizim oralarda da çok
çığırılır.
Çığırmakta bize özgüdür. yani türkü/ şarkı söylemektir
Yazınızı aynada soyumuzu izleyerek okudum.
Tebrik ederim.
Saygılarımla.
glenay
Babam soyu ise padişahlara dayanıyor. Dede isimlerim Süleyman, Osman ve İbrahim.
Sanat müziğiyle beraber türkülerimizi de severim.
Çocukluğumda radyodaki günaydın programındaki türkülerle uyanırdım.
Yorum vei lginize çok teşekkürler
selamlar..